CHP'NİN ALTIOKU VE ENGİN TONGUÇ
CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel, son günlerde yaptığı bir açıklamada, CHP'nin ambleminde bulunan devletçilikle ilgili okun çevre-ekoloji ve kadın hakları ile ilişkilendirilerek mor ve yeşil renklere dönüştürüleceğini ifade etti. Bu açıklamanın üzerine basında bu konuda yaygın bir tartışma başladı. Cumhuriyet Gazetesinde Zülal Kalkandere, Işık Kansu, Mehmet Ali Güller ve Savaş Sarı da bir internet sitesinde (sol.org) konu ile ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaştılar.
Hekim, yazar, düşün insanı Dr. Engin Tonguç ile sağlığında yaptığımız söyleşilerde, CHP'nin altı okunun, Köy Enstitülerinin kuramcısı ve uygulayıcısı, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünün kurucusu, İsmail Hakkı Tonguç tarafından çizildiğini ifade etmişti. Sayın Özgür Özel ve çalışma arkadaşları, Eylül ayında yapılacak tüzük kurultayında, toplumsal cinsiyet ve çevre sorunları ile ilgili programlarında her tür değişikliği delegelerin onayıyla tabii ki yapabilir, yapmalıdır da. Ülkenin buna gereksinmesi olduğu da çok açık. Ancak yüz yıllık, kültürel miras olarak bakabileceğimiz bir amblemi ve özellikle devletçilik okunu değiştirmenin kurumsal bellek adına çok da mantıklı olmadığını düşündüm basında çıkan haberleri ve makaleleri okurken.
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği'nin 2003 yılından beri çıkardığı ve editörlüğünü yaptığım Yeniden İmece dergisinde derginin yazarı ve danışmanı Dr. Engin Tonguç'un 2004 yılında 5. sayıda çıkan yazısını hatırladım. Dr. Engin Tonguç "Şu Gizemli Altıok" başlıklı bir yazı yazmıştı. Engin Tonguç yazısında: "6 Temmuz 1960 tarihinde Gazi Eğitim Enstitüsünde yapılan anma toplantısında, enstitünün eski öğretmenlerinden Sayın Faik Reşit Unat, CHP'nin simgesi olan Altıok'un, Enstitünün Resim-İş Bölümünden Hakkı Tonguç tarafından çizilmiş olduğunu açıkladığı zaman herkes, hepimiz çok şaşırdık. O güne kadar böyle bir bilgi yoktu. Olayın içinde bulunanlar, o kuşak aydınlarına özgü bir alçakgönüllülükle bu konuda hiç konuşmamışlardı. Sayın Unat, ciddi ve güvenilir bir tarihçiydi. Sözüne inanmamak için bir neden yoktu. Altıok simgesi ilk kez 1930'lu yıllarda ortaya çıkmıştı. Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarındaki geçit töreninde, Atatürk'ün ve yanındakilerin göğüslerinde Altıoklu küçük bayraklarla çekilmiş fotoğrafları vardı" ifadeleriyle önemli bir bilgiyi bizimle paylaşır. Dr. Engin Tonguç'un yazdığı Cumhuriyet Eğitim Devrimi ve Köy Enstitüleri süreçlerini anlattığı "Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç" adlı kitabının 146. Sayfasında çok net bir şekilde: "CHP'nin amblemi olan Altıok'da Resim-İş bölümünde çizilmiştir. Çizimi yapan İsmail Hakkı Tonguç idi" ifadeleri yer almaktadır.
Dr. Engin Tonguç'un yazdığı notlarından anlaşılıyor ki CHP'nin altı ilkesi, 10 Mayıs 1931 tarihinde yapılan üçüncü kurultayda: "Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik" olarak parti tüzüğüne girmiştir. Tonguç'un bölüm başkanlığı yaptığı Resim-İş Bölümü Cumhuriyetin 10. Yıl Kutlamalarında aktif olarak görev alır. Engin Tonguç, Atatürk'ün teşekkür etmek için Gazi Eğitim Enstitüsüne ziyarete geldiğine de not düşer. Engin Tonguç'un amblemdeki oklara dair merakı vardır. Yeniden İmece'deki yazısında:" Cumhuriyetin temel ilkelerinin simgeleştirilmesinde, salt estetik görüşler mi etkin olmuştur yoksa bazı ciddi iletiler mi verilmek istenmişti?" sorularını sorar. Ok simgesinin seçiminin ilginç olduğunu ifade eden Engin Tonguç, okların "ilerlemeyi, değişimi, açılımı, yücelmeyi" anlattığını ve paralel olmayan, bir kaynaktan çıkmışçasına yelpaze gibi açılan, uçları yan yukarıya dönük, değişik uzunlukta oklar olduğu saptamasını yapar. Okların hepsinin düz olmasına karşılık, dördüncü okun dibinde bir çentik olduğunu ifade eden Engin Tonguç yazısında: "Bu çentik, tekdüzeliğe gidermek gibi bir kaygıyla mı yapılmış, yoksa özel bir anlam mı taşıyor?" sorularını sorar. Dr. Hasan İleri, 1998'de yayımladığı "Türkiye'de Sosyal Demokrasi" adlı çalışmasında "Altıokun omurgası devletçiliktir" saptaması yaparak okların sıralanması ve uzunluğunun tesadüf olmadığı, halkçılık ve laiklik okunun devletçilik okuna dayandığını, en uzun olan devletçilik okunun sistemin omurgası olduğunu işaret eder.
Engin Tonguç makalesinde, 1946'dan sonra çok partili rejime geçildiğinde CHP altı ilkeden ödünler vermeye başladığını ve bu nedenle Altıok simgesinin partide zamanla giderek önemini yitirdiğini işaret eder. Altıok'un yarım yüzyıldır CHP'yi zorladığını, tedirgin ettiğini ifade eden Tonguç "Devletçilik, laiklik, devrimcilik "ilkelerinin en çok sıkıntı yaratan ilkeler olduğunu söylüyor. CHP yöneticilerinin bunlara yeni yorumlar getirmeyi deneyerek evirip çevirdiklerini söyleyerek "biz bunlardan vazgeçtik" diyemediklerinin altını özellikle çizer. Engin Tonguç, "ortanın solu, sosyal demokrasi, demokratik sol" gibi sloganların altı ilkeden kurtulmak için öne sürülen saptırma girişimleri olduğunu ifade eder. Tonguç, Cumhuriyetin temel değerlerine içtenlikle, yüreklilikle sahip çıkmak, bunları savunmak, gerçekleşmeleri için savaşım vermek olduğunun altını çizerek yapılması gerekenin altı ilkeye dönüş ve ödünsüz politika olduğunu ifade ediyor. Dr. Engin Tonguç 1984 yılında yayınladığı "Umut Yolu" adlı kitapta kendi kuşağının yaşadıklarını: "Uygarlık, eşitlik, hakçasına paylaşılacak bir bolluk ve mutluluk getirecek bir Cumhuriyete inanmış bir kuşaktık. Ne var ki, ülkenin çalışma yaşamına katıldığımız yıllarda, kendimizi giderek hızlanan bir bozulma, bir yozlaşma sürecinde bulduk. Çalışma yaşamımız bunun içinde, inançlarımız doğrultusunda çırpınıp durmakla geçti. Bunun için bu anılarda sevinçlerden çok düş kırıklıkları, mutluluklardan çok acılar vardır. Ama yeniden yaşama olanağı bulunsaydı, tüm olumsuz koşullara karşın, yaşam hakkımı ben yine böyle kullanırdım." ifadeleriyle bize aktarır. CHP üst yönetimindeki yöneticilerin bu saptamaları dikkatlice değerlendirmelerini diliyorum.
Gelelim iki eleştiriye. Zülal Kalkandere, 9 Ağustos tarihli yazısında: "Daha çevreci politikaları savunabilir ve daha fazla kadının siyasette temsil edildiği bir parti olmak için listelerinizde kadın adayları öne çıkarabilirsiniz. Bunu herkes destekler. Ancak bunun yolu amblemi boyamak ve bu yolla ilkeleri her türlü değişikliğe açık hale getirmek değildir. Gerçekte CHP'nin kırmızı Altı Ok'u çoktan solmuş, toz pembe rengini almıştır. Onları olması gerektiği gibi savunmayanlar, kurucu ayarlara dönmeyenler, okların rengini değiştirerek ancak göz boyar" ifadeleriyle değerlendirmeler yapar ve CHP'ye: "Cumhuriyetin kurucu partisi CHP'nin amblemi genel merkezde alınan kararlarla değiştirilebilecek basit bir simge midir?" diye sorar. Savaş Sarı sol.org'ta yazdığı "Devletçiliğin Rengi" adlı yazıda CHP'nin açıklamalarını soldan değerlendiriyor ve CHP Genel Başkanı Özel'in devletçilik okunun renginden bahsederek devletçilik kavramının yükünden kurtulma çabası içinde olabileceğini söyleyerek: "Oysa devletçilik tartışması düzen cephesinde seksenli yıllarda başlayan doksanlarda devam eden AKP iktidarı döneminde ise büyük bir yağma ile fiilen sonlandırılmış bir tartışmaydı. Özel güzeldi, devlet hantaldı, devlet işletmeleri halkın ve ülkenin sırtında birer yüktü" değerlendirmesini yapıyor. Yüzlerce, belki binlerce devlet işletmesi, fabrika, kamu arazileri ve ülke kaynaklarının özelleştirildiğini ifade eden yazar:" Özelleştirmeler, yaşadık ve gördük ki temel haklarımızın da artık hak olmaktan çıkması, ancak parası olanın yararlanabileceği metalar haline gelmesi demekti. Sağlık ve eğitim gibi temel hizmet alanlarında ise devlet sorumluluğundan adım adım çekilirken sermaye bu alanları kâr kapısı haline getirdi. Türkiye özel okul ve özel hastanelerle dolup taştı" saptamasını yapar. Sonuç olarak da "bugün halkın yaşadığı yoksulluğun en önemli nedenlerinden biri bu özelleştirmeler ve özelleştirmelerin ortaya çıkardığı sonuçlardır" diyerek işçi sınıfının bugün insanca yaşayabilmesi için gerekli temel ihtiyaçların karşılanabilmesi ancak devletçi politikalarla mümkün olabileceği değerlendirmesini yapmaktadır.
CHP üst yönetimindeki arkadaşlarımızın değerlendirmelerini yaparken daha dikkatli ve bilgiye dayalı açıklamalar yapmalarını diliyorum. Tabanın duyarlılıklarını göz önüne almalarını hayat dayatmaktadır. Son aylarda toplumda oluşan ve ekonomi politikalarıyla hayatlarımızı karartan, adaletsizlik ve eşitsizlik üreten parti devletinden kurtulma umutları için sorumlu söz ve eylemler üretmek boynumuzun borcu olmalıdır. Son söz Nazım'da: "Hep bir ağızdan türkü söyleyip / hep beraber sulardan çekmek ağı / demiri oya gibi işleyip hep beraber / hep beraber sürebilmek toprağı / ballı incirleri hep beraber yiyebilmek / yârin yanağından gayrı her şeyde / her yerde / hep beraber"