Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ
"Hepiniz kabul edersiniz ki, milli eğitim sorunu baştan sona dek bir bilim ve uzmanlık sorunudur. Milli eğitimde atılacak her adım incelemeyi, denemeyi ve ayırt etmeyi gereksinir" Mustafa NECATİ
22 Kasım 2024'te Bursa-Osmangazi Belediyesinin düzenlediği Hasan-Ali Yücel Sempozyumunda katılımcı dostlarımızla beraber Hasan Ali Yücel'in eğitim, bilim, kültür dünyasına katkıları ve günümüz eğitim ve öğretmen yetiştirme sorunlarını konuştuk. Yine 24 Kasım 2024'te de Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğinin (YKKED) İzmir'de düzenlediği Mustafa Necati Öğretmenlik Onur Ödülü panelinde de günümüzdeki öğretmeni ve ne yapmalıyı konuşmuştuk. 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenliği özel bir ihtisas mesleği olarak tanımlıyor. Cumhuriyetin altıncı Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati 1928 yılında yaptığı bir konuşmada yukarıdaki ifadelerde gördüğümüz gibi eğitimi bilim ve uzmanlık alanı olarak tanımlar. Bu tanımlara rağmen ülkeyi yönetenler yasanın bu tanımını yok saymak adına son yirmi yılda çokça adımlar attı. Özellikle 2024 Üniversite öğrenci yerleştirme sonuçlarına baktığımızda Milli Eğitim Bakanlığının yanlış politikaları nedeniyle eğitim fakültelerinin pek çok bölümünün boş kaldığı görülmektedir.
GÜNÜMÜZDE ÖĞRETMEN
Günümüzde öğretmenlere yönelik pek çok araştırma var. Yapılan araştırmalarda öğretmenlerin büyük oranda mutsuz oldukları, öğretmenlik mesleğine değersiz, içi boşaltılmış bir meslek grubu olarak tanımladıkları gerçeği öne çıkıyor. Öğretmenlerin bir büyük kısmı "Yanlış zamanda öğretmen olduk. Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmen olmak varmış" diyerek Cumhuriyet vurgusu yapıyor. Öğretmenler öğrencilerine öğretmenlik mesleğini gönül rahatlığıyla tavsiye edemediklerinin altını çizerken haklı olarak hangi mesleğin kadrolusu, ücretlisi, sözleşmelisi var diye sorarak öğretmen istihdamındaki bu güvencesiz çalışmaya itiraz ediyorlar. Öğretmenliğin itibar erozyonuna uğradığını özellikle işaret ediyorlar. Yaşadıkları ekonomik krize, liyakatsız yönetici atamalarına, öğretmen atamalarında mülakatlara hayır diyorlar. Öğretmenler ayrıca Türkiye Yüzyılı Maarif Modelini ve Milli Eğitim Akademisi çalışmalarını politik ve gereksiz kararlar olarak değerlendiriyorlar.
NE YAPMALI
CHP, sol-sosyal demokrat bir parti olarak Kasım ayında Hasanoğlan Köy Enstitüsü yerleşkesinde Cumhuriyet ve Köy Enstitüleri vurgusunu öne çıkararak çok sayıda akademisyen, öğretmen, sendikacının katılımıyla "Eğitim Zirvesi" düzenledi. Bu buluşmada 21 alanda oluşturulan komisyonlarla 23 yıldır biriken eğitim sorunlarına yönelik sistematik çalışmalar başlattı. Dilerim bu çalışmalar kesikliğe uğramadan sürer ve olası bir iktidar değişikliği için bir eğitim reformu belgesi ortaya çıkar. Bu çalışmalarda son 23 yılda YKKED genel başkanı olarak ülkenin eğitim sorunlarının çözümüne yönelik hep arayışlar içinde bulunan bir akademisyen olarak Öğretmen Yetiştirme Komisyonunda yer alarak görüşlerimizi arkadaşlarımızla paylaştık ve paylaşmaya devam ediyoruz. Önerilerimiz:
1)Çağdaş eğitim; laik demokratik bilimsel eğitimdir. Eğitim fakülteleri çağdaş eğitim yapılan eğitim kurumları olmalıdır.
2)Öğretmen, yetiştirme işi Eğitim Fakültelerinin sorumluluğundadır. Öğretmen Akademileri günümüzde eğitim fakültelerini yok saymaktadır. "ÇEDES, Öğretmenlik Meslek Yasası ve Akademisi, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" gibi bu siyasi iktidarın siyasal İslamcı anlayışıyla şekillenen projeler yok sayılmalıdır.
3)Eğitim Fakülteleri yeniden yapılandırılmalıdır. Olanakları zenginleştirilmeli, öğrencilerin kişisel becerilerini gerçekleştirecekleri, işlikler-atölyeler kurulmalı, uygulamalı eğitim öne çıkarılmalıdır. Eğitim fakültelerinde demokratik iklim egemen olmalıdır.
4)Eğitim fakültelerinde açılan öğretmenlik formasyon kurslarına kesinlikle son verilmelidir.
5) Eğitim fakültelerinin en nitelikli öğrenci tabanı olan ve 2014 yılında kapatılan Anadolu Öğretmen Liseleri tekrar açılmalıdır. Ülkenin yüz yılı aşkın orta öğretime dayalı, parasız-yatılı öğretmen yetiştirme deneyimi bu okullarda karşılık bulmalıdır.
6)Öğretmenlik meslek onurunu yok eden "Sözleşmeli-Ücretli" öğretmenlik statüleri kaldırılmalıdır. Öğretmenlerin üniversitelerde yüksek lisans yapmalarının yolu açılarak, teşvik edilerek öğretmenlerin mesleki gelişimleri sağlanmalıdır.
7)Öğretmen atamalarında yapılan mülakatlar mutlaka kaldırılmalıdır. Yönetici atamalarına liyakat ve toplumsal cinsiyet egemen olmalıdır.
8) Özerk-demokratik üniversite hayata geçirilmeli, üniversite ve eğitim fakülteleri toplumsal görevlerini yerine getirmelidir.
9)Milli Eğitim Bakanlığının tüm çalışmalarında öğretmen sendikalarının, eğitimle ilgili derneklerin, eğitim fakültelerinin görüşleri alınmalıdır
10) Milli Eğitim Bakanlığı tarikat ve cemaatlarla işbirliği ve proje yapmaya son vermelidir. Tüm çalışmalarında öğretmen sendikaları, eğitimle ilgili dernekler ve üniversiteler olmalıdır.
11)Öğretmenlerin Özlük hakları iyileştirilmelidir
12) Eğitim fakülteleri bünyelerinde ülkemizin özgün öğretmen yetiştirme modeli olan Köy Enstitüleri ile ilgili Köy Enstitüleri Araştırma Merkezleri kurulmalı ve Köy Enstitüleri mekanları yeniden eğitim ortamlarına dönüştürülmeli.
SONUÇ
Türkiye her alanda olduğu gibi eğitim alanında da çok ağır sorunlar yaşamaktadır. Siyasal iktidarın eğitimde dinselleştirme ve piyasalaştırma çabaları nitelikli kamusal eğitimi, eğitim hakkını yok etmiştir. Türkiye'nin, 2003 yılından beri girdiği PISA sınavlarındaki başarısızlığı bunun kanıtıdır. OECD PISA Direktörlüğü görevini yürüten Andreas Schleicher'ın Türkiye'nin PISA sınavlarındaki başarısızlığı ilgili yaptığı açıklamalarda: "Aslolan öğretmendir. Öğretmenlik prestijli bir mesleğe dönüşmelidir. Eğitimin genel başarısı asla öğretmenlerin başarısından fazla olamaz. Yani öğretmenler ne kadar iyiyse, sistem de o kadar iyi olur" ifadeleriyle nitelikli öğretmen yetiştirilmesiyle ilgili değerlendirmeler yapar.
Son söz, Köy Enstitülerinin kuramcısı, uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç'ta: "Köy, işten kaçan, nefret eden pasif öğretmene değil, işi seven, ona sarılan, iş vasıtasıyla yurdu şenlendirecek olan canlı, hareketli öğretmene muhtaçtır. Yeni öğretmenler, bireyleri iş içinde yoğura yoğura, sakinleri saadet denizinde yüzen bir vatan yaratmalıdır. Yurt, yoksul insanların değil, varlıklı ve mesut insanların yurdu haline gelmeli; onun her tarafından neşe, sağlık ve bahtiyarlık fışkırmalıdır. Bu ülküye yaklaşmanın ana şartlarından biri, köye iş yapmasını bilen öğretmeni ve iş araçlarını sokmaktır." Tonguç, 1940'lı yıllarda nasıl bir öğretmen yetiştirmeyi düşündüklerini yukarıdaki ifadelerle anlatır.