EYLÜLÜ SELAMLARKEN.
Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ
"Varsın eylül vurmuş olsun bahçeleri/Bağlar bozulmuş olsun/Yine hiç durmadan sevinçleri topla sen/Geçtiğin yerlerdeki çocuk gülüşlerinden..." Adnan YÜCEL
9 Eylül 1922, İzmir'in ve ülkenin özgürlüğe giden onurlu yolculuğunun tarihi, emperyalist işgalden kurtuluşun, laik, demokratik Cumhuriyete giden aydınlık yolculuğun kilometre taşıdır... Bu onurlu yolculuğun 98. Yıldönümünde Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ve Ulusal Kurtuluş Savaşının tüm kahramanlarının anılarına saygıyla selamlıyorum.
Eylül ile birlikte yazı tükettik ve sonbahara merhaba dedik. Bahçelerimizdeki melisalar, yaseminler ve akşam sefaları kokularını yayarak, mandalinalar tombullaşarak, limonlar sarararak akşam serinliklerinde doğanın bu güzel dönemini selamlıyorlar. Tenhalaşan, yalnızlaşan sahil kasabaları adeta yazın yorgunluğunu ve yoğunluğunu atıyorlar. Tüm yaşam tarzımızı, alışkanlıklarımızı, heyecanlarımızı, koşturmalarımızı yok eden, sevdiklerimizden bizleri ayıran, hapseden salgın süreciyle yeni bir döneme başlıyoruz. Ölümcül salgının bir türlü kontrol altına alınamayan seyriyle tüm dünyada 800 bini aşkın, ülkemizde yedi bine yaklaşan insan kaybı nedeniyle çocukluğumuzun en heyecan verici ayına buruk ve endişeli giriyoruz.
Eylül ayı, bir anlamda bolluğun, kışa hazırlanmanın, hasadın ve geleneksel bağ bozumlarının ayı. Ekim 2019'da kaybettiğim ve yokluğunu her daim acı ile hissettiğim sevgili annemin eylül ayı ile birlikte salça, tarhana, toz biber, pekmez, reçel, turşu hazırlıkları, telaşı da devreye girerdi. Eylül aynı zamanda okulların eğitime, aydınlanmaya merhaba dediği aydır. Üzerinde şiirlerin yazıldığı, şarkıların bestelendiği, romanların yazıldığı romantik, naif bir ay. İlk gençlik yıllarımıza damgasına vuran Alpay'ın "Eylül'de gel" şarkısının "Eylül'de gel/Okul yolu sensiz/Ölüm kadar sessiz/Geçtim o yoldan dün/İçim doldu hüzün/Yapraklar solarken/Adını anarken" dizeleri eylül ve okul coşkusunu notalarla buluşturuyordu. Yine "Sonbahar Rüzgarları, Ömrün Sonbaharı ve Güz Gülleri" gibi melankolik şarkılar da doğanın bu güzel dönemini romantizmin tınılarıyla buluşturan müziklerdi.
Bu satırları yazarken 1962 yılının eylül ayına, çocukluğuma gittim. Pazartesi günü açılacak okul telaşı pazar günü başlardı. Büyük bir koşuşturma ve heyecan yaşanırdı evimizde. Kitaplar, defterler gazete kağıdı ile kaplanır, etiketler yapıştırılır, çantaya yerleştirilirdi. Üç numara saç tıraşı olunur, siyah önlük ve beyaz yakalık hazırlanır, yeni alınan ayakkabı yatağın yanına konulur ve okula gitme heyecanıyla o gece uyku da uyunamazdı. Okul müdürü Köy Enstitülü babam takım elbisesini giymiş, kravatını takmış sabah çok erken saatlerde okuldadır. Kahvaltı ve sevgili annemin öpücükleriyle okul yolunda olurdum, boynumda ipe geçirilmiş bir silgi, cebimde elma ve elimdeki çantayla. Okul yolu, hayatımın en sevinçli yolculuğuydu ve "Günaydın" ile aydınlığa başlayan bir sürecin adıydı.
Eylül 2020. Virüs nedeniyle günümüzde çocuklarımız bu heyecanı yaşayamıyorlar. Bakanlığın yaptığı açıklamaya göre 26 Ağustosta online eğitime başladılar, 21 Eylül'de sadece sınırlı günlerde birinci sınıflar yüz yüze eğitime geçecekler. Virüs, iyiden, güzelden yana olan her şeyi aksatıyor. Ülkemizde ve tüm dünyada "Eğitim hakkı ve sağlık hakkı" gibi evrensel iki insanlık hakkının Eylül 2020'de yaşama geçirilmesine yönelik ağır sorunlar yaşanmaktadır. Mart 2020'de tanıştığımız Covid-19 salgını karşısında Milli Eğitim Bakanlığının sonbaharda okulların açılmasına ve alt yapıya yönelik çok radikal önlemler almadığını, derslik yapımına yönelik yatırımlar yapmadığını görüyoruz. Bakanlığın "özel okul ve imam hatip" ağırlıklı eğitim politikalarının ülkenin gereksinmelerini karşılamaktan çok uzak olduğunu görüyoruz. Bakanlık özel okul ücretlerinden alınan KDV'nin düşürülmesi ve öğrencileri rasyonel olmayan bir anlayışla imam hatiplere yönlendirmeyi önceleyen bir anlayışta. Hatta geçen haftalarda bakanın özel okulcu bir anlayışla eğitimin en önemli öznesi olan öğretmenlerin maaşlarının büyük yük getirdiğini ifade etmesi kamusal eğitime uzak bir bilinçaltının yansımasıdır.
Bakanlığın özel okulculuğa, tarikat ve vakıflara verdiği desteği kamuoyu yakından izliyor. Mart-Eylül 2020 ayları arasında bakanlık kaç dersliğin yapımına imza atmıştır? Bilinmiyor. Bakanlığın okullarda virüse karşı hangi önlemleri ürettiği bilinmiyor. Bakanlığın kamusal eğitime devam eden çocukların yüzde kaçının evinde online eğitim için bilgisayar-internet ulaşım olanaklarının varlığına yönelik bir çalışması var mı? Bilinmiyor. Önceki yıllarda gösterişli toplantılarla kamuoyuna sunulan "tablet projesi" nin online eğitime katkıları var mı? Bilinmiyor. Basına yansıyan öğretmenlerin online eğitime yönelik değerlendirmelerinde öğrencilerin ancak yüzde onunun dersleri izleyebildiğini öğreniyoruz. Bu bilgiler uzaktan eğitimin niteliği ve öğrencilerin katılımı anlamında endişeler üretiyor.
Semra Somersan 8 Eylül 2020 tarihinde T24'te yayımlanan "Biraz Cesaret: Okulları Açmayın Efendiler!" başlıklı makalesinde Washington eyaletinin, Seattle kentinde, Washington Üniversitesi'ndeki bağımsız küresel sağlık merkezinin Türkiye'deki virüs salgını ile öngörülerini aktardı. Türkiye'de maske mesafe kuralına çok sıkı uyulur, kalabalıkların bir araya gelmesi engellenebilirse halen 6 binin biraz üzerinde olan ölüm sayısının, yıl sonuna kadar toplam 20 bine ulaşması beklenebilirmiş. Eğer durum, siyasilerin bu bağlamdaki tavsiye ve ricaları ile sürdürülür, esneklik devam ederse, buna karşılık, toplam ölümlerin, bunun iki katını biraz aşabileceği (42 bin küsur civarında), günlük tahmini ortalama ölüm sayısının ise 593 olacağına dair raporunu yazdı. Yani bu öngörüye göre sonbaharda işimiz zor. Türkiye'deki okul koşulları, sınıflardaki öğrenci sayısı, okulların sağlık, hijyen alt yapısı ve eğitim yöneticilerinin hayata bakışları okullarda sağlıklı bir eğitim ortamının olamayacağına işaret etmektedir. Ayrıca sürecin yoksullar aleyhine yarattığı eşitsizliğin de eğitimi onlar için bir hak olmaktan çıkardığını görüyoruz.
Üniversiteler önümüzdeki yarıyılda uzaktan eğitim yapma kararı aldı. Mili Eğitim Bakanlığı da sonbaharda tüm tıp çevrelerinin salgının artarak yaygınlaşacağına dair savları nedeniyle uzaktan eğitim kararı almalıdır. "Pandemi döneminde uzaktan nasıl bir eğitim" sorusunun yanıtını bakanlık tüm öğretmen sendikalarının, eğitim örgütlerinin, üniversitelerin görüşlerini alarak yeniden üretilmelidir. Bir öneriyi bu yazıyla paylaşmak isterim. Geleneksel okul ilişkileri dışında alanında uzman eğitimcilerin, aydınların, sanatçıların, öğretim üyelerinin günün belirli saatlerinde çok izlenen TRT kanallarında çocuklarla aktif öğrenme-probleme dayalı öğrenme metodoloji uygulayarak okul-müfredat temalı konuşmalarla, görsel araçlarla bir eğitim yapılabilir mi? Öğrenme hedefleri ortaya konularak sürecin sonunda öğrenme çıktıları ve soruları da ortaya konularak yeni bir yöntem üretilebilir mi? Virüsü konuşarak biyoloji, matematik, fen, araba motorunu anlatırken fizik-kimya, ilaçları anlatırken kimya-matematik-biyoloji vb. konuları işlenebilir mi? Yani bütünsel, görsel bir eğitim. Buna benzer örnekler her ders için çoğaltılabilir, geliştirilebilir. Mutlaka tartışılmalıdır. Köy Enstitülerinde öğrenciler binanın çatısını kurarken Pisagor teoremini, harç kararken kimyayı, binanın elektrik işlerini yaparken fiziği öğrendiklerini anılarında hep yazarlar. Yani yeni bir öğrenme stratejisi geliştirilebilir. Böylece internet erişimi olmayan ailelerin yaşayacağı eşitsizlik de göreceli olarak azaltılabilecektir. Bunu yapmak için beynimizde, yüreğimizde ülke çocuklarına nitelikli kamusal eğitimin verilmesine ve onların sağlık hakkını önceleyen bir bakış egemen olmalıdır.
Salgının acımasız saldırılarına karşın, tüm önlemleri alarak yaşam direncimizi ayakta tutacağız. Demokratik hukuk devleti özlemlerimizi hep dile getirerek eğitim ve sağlık hakkının yaşama geçtiği cıvıl cıvıl okul düşlerimizi mutlaka hayata geçireceğiz. Eylülün bu güzel günlerinde çocuklarımıza ve öğretmenlerimizi selamlıyorum. Yazımızı Adnan Yücel'in dizeleriyle başladık Turgut Uyar'la sonlandıralım: "Eylül toparlandı gitti işte/ Ekim filanda gider bu gidişle/ Tarihe gömülen koca koca atlar/Tarihe gömülür o kadar"