ÜNİVERSİTELER AÇILIRKEN
9 Eylül 2019 günü Türkiye'de okullar yeni öğretim yılına merhaba dedi. Eylül'ün son haftalarına doğru da tüm üniversiteler 2019-2020 öğretim yılına merhaba diyecekler. Bizim üniversitede dersler de 23 Eylül 2019 günü başlıyor. Bu haftaki yazımda özellikle Türkiye'deki üniversitelerin durumun, sorunlarını ve ne yapmalıyı özellikle yazmak istedim.
RAKAMLARLA ÜNİVERSİTELERİMİZ
Önce ülkemizdeki üniversiteleri rakamlarla irdeleyelim. Ülkemizde 2019 rakamlarıyla 129'u devlet, 72'si vakıf üniversitesi, 5'i vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere toplam 206 yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. 2003 yılından bu yana devlet üniversitelerinin sayısı %143.3, birinci ve ikinci öğretimdeki öğrenci sayıları ise %81.5 oranında artmıştır. 2018 yılında Merkezi Yönetim Bütçesi içerisinde % 3.63 olan yükseköğretim bütçesinin payı 2019 yılında %3.43'e, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) içerisindeki payı ise %0.79'dan % 0.74'e gerilemiştir. 2018 yılında üniversitelerimizde toplam akademik personel sayısı 158 bin 95 iken, bu yıl bu sayı 166 bin 225'e çıkmış.
Üniversiteler toplumsal cinsiyet penceresinden bakıldığında ilginç sonuçlar karşımıza çıkmaktadır. Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Araştırma ve Uygulama Merkezi, "Türkiye'de Yükseköğretimde Cinsiyet Eşit(siz)liği 1984-2018" raporunu yayımlamıştır. 2018 verileri ışığında Türkiye'de akademisyenlerin % 61,8'i erkek, % 38,2'si ise kadındır. Bu oran devlet üniversitelerinde, % 63 erkek, % 37 kadın, vakıf üniversitelerinde ise % 57 erkek, % 43 kadın olarak görünmektedir. Üniversitelerin üst düzey yönetiminde ciddi bir cinsiyet eşitsizliği bulunmaktadır. Rektörlerin sadece % 9.1'i, rektör yardımcılarının % 10.3'ü, dekanların ise % 21.3'ü kadındır. Rapora göre, toplumsal cinsiyet eşitliği, en fazla araştırma görevlisi kadrolarında sağlanmış durumda. Akademik unvan yükseldikçe kadın erkek eşitliğinden uzaklaşıldığı göze çarpıyor. Profesör kadrolarının % 68,8'i erkek, % 31,2'si kadındır. Profesör kadrolarındaki eşitsizlik, üniversitelerdeki üst düzey yönetimdeki eşitsizliğe de zemin hazırlayan bir faktördür. Rapora göre Güneydoğu Anadolu bölgesi, akademide toplam % 22,8 kadın oranı ile bütün bölgeler arasında en eşitsiz bölge olarak yerini almaktadır. Doğu Anadolu bölgesi de benzer oranlara sahip ve profesörlerin yalnızca % 14'ü kadınlardan oluşmaktadır. İlahiyatta erkekler, sağlık bilimlerinde kadınlar çoğunlukta bulunmaktadır.
Üniversite yerleştirme sonuçlarında son iki yılda boş kontenjanların yoğun bir şekilde arttığı görülmektedir. 2018 sonuçlarına bakıldığında tercih yapma hakkına sahip 1 milyon 900 bin adayın 850 bininin tercih yapmadığı anlaşılmaktadır. 2017 yılında üniversitelerin doluluk oranı % 95.3 iken, bu oran 2018'de 74.7'ye düşmüştür. Kontenjanlar ile ilgili arz-talep dengesinin iyi saptanmadığı çok açıktır. Yaşanan ekonomik krizler nedeniyle bazı ailelerin çocuklarının üniversiteye gitme kararını öteledikleri, ülkedeki siyasi ve ekonomik koşullardan memnun olmayan birçok ailenin de çocuklarını geçmiş yıllara kıyasla daha yüksek bir oranda yurt dışındaki üniversitelere göndermeye başladığına dair yoğun değerlendirmeler vardır. Bunların dışında pek çok öğrencinin üniversitenin her derde deva olmadığını fark ederek üniversite heyecanlarını yitirdiklerine yönelik basında pek çok değerlendirme yapılmaktadır.
ÜNİVERSİTE NEDİR?
Üniversiteler her tür erkten bağımsız kalması gereken, toplumun vicdanı olan kurumlardır, ülkenin sosyal kapitalidir, düşünen, üreten insan zenginliğidir. Üniversiteler, ülkeyi yönetenlerden farklı düşünenlerin olabildiği, çok sesliliğin kurumlarıdır. Üniversiteler,
akıl ve bilimin harmanlandığı, doğanın sırlarının ve toplumsal süreçlerin özgürce irdelendiği bilim kurumlarıdır, aklını kullanmaya cüret edenlerin var olduğu, özgür düşün ve tartışma merkezleridir. Son yıllarda zedelenmesine karşın Türkiye'de güçlü, olumlu bir üniversite algısı vardır. Üniversite, Osmanlı'dan günümüze Türkiye'de toplumsal sınıf atlamanın, statünün bir simgesi olagelmiştir. Üniversitelerin, temel görevi bilim üretebilmeleri, nitelikli eğitim verebilmeleri, evrensel özerk yapılarıyla özgür çalışma ortamlarında bulunmalarını gerektirmektedir. Bunun sağlanmadığı koşullarda üniversite, yani "evrensel kent" olamamaktadır. Üniversiteler, eğitim öğretim etkinliklerinin yanında, bilimsel düşünceyi öngören, ürettiği bilgiyi topluma sunarak ülkenin ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel yönden gelişmesini üstlenen kurumlardır. Günümüzde Türkiye üniversiteleri, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin öngörüleriyle şekillenmekte ve evrensel özerk-özgün kazanımlarını kaybetmektedir. Partili valiler, partili yargıçlar gibi, partili rektörler yaklaşımı üniversitelerdeki tüm motivasyonu, bilimsel heyecanı ve katılım kültürünü yok etmektedir. Üniversiteler tek kişinin iradesiyle yönetilebilecek kurumlar değildir. Bu anlamda üniversiteler ağır sorunlar yaşamaktadır.
ÜNİVERSİTELERİMİZ VE DÜNYADAKİ YERİ
İngiltere'nin başkenti Londra merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu Times Higher Education (THE), 'Dünya Üniversiteleri Sıralaması 2019' raporunda, kurumlar öğretim kalitesi, araştırma etkisi, endüstri bağlantıları ile uluslararası görünüm kriterlerine göre sıralanmıştır. Türkiye'den en iyi dereceyi 351- 400 sıra bandıyla Sabancı Üniversitesi elde ederken, Koç Üniversitesi 401-500; Bilkent, Boğaziçi ve Hacettepe üniversiteleri 501-600 sıra bandına yerleşmiştir. Dünyanın en iyisi ise yine Oxford olmuştur. Cambridge ikinci; Stanford üçüncü, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) dördüncü sırada yer almıştır. Bu raporun sonuç bölümünde Türkiye üniversitelerinin akademik özgürlüğe sahip olmasının hayati önemde olduğuna ilişkin değerlendirmeler öne çıkmaktadır (Hürriyet, 27.09.2018).
Ekonomist yazar Mahfi Eğilmez 5 Ağustos 2019 tarihinde kendi web Center for World University Rankings (CWUR) adlı kuruluşun yaptığı sıralamayı yayınladı. Bu sıralama, dünya çapında 99 ülkeye ait 20 bin üniversiteyi kapsıyor ve bu haliyle küresel olarak yapılmış en geniş akademik değerlendirme niteliği taşımaktadır. ABD'nin Harvard Üniversitesi, 100 üzerinden 100 puanla peş peşe sekiz yıldır ilk sırada yer almış, onu yine ABD'li MIT ve Stanford Üniversiteleri izlemektedir. Değerlendirmeye alınan 20.000 üniversiteden ilk 1.000 üniversite içinde geçen yıl 13 Türk üniversitesi yer alırken bu yıl bu sayı 10'a düşmüş görünmektedir. Üstelik birkaç istisna dışında Türk üniversiteleri geçen yılki yerlerini de kaybederek daha alt sıralara inmiş bulunmaktadır. Mahfi Eğilmez ise bu durumu; Türk üniversitelerinin sıralamada yeriyle ilgili "özerk olmamaları, bir tepe kuruluşun devletin görüşüne göre yönlendirmesine tabi olmalarıdır. Bu yönlendirme, üniversitede özellikle sosyal bilimler alanında yazma ve araştırma özgürlüğünü kısıtlayan en önemli engellerden birisini oluşturuyor" sözleriyle yorumluyor.
Herkes İçin Bilim Teknoloji dergisinin 13 Eylül 2019 tarihinde yayımlanan 181. sayısında Esen Ercan Alp'in kaleme aldığı "Türkiye'nin 2019 Yılında Bilim Dünyasındaki Yeri: Nature Index 2019 " üniversitelerimiz ve yayın niteliğiyle ilgili bir çalışma yayımlandı. Bu çalışmaya göre Türkiye geçen yıl 45 bin makale yayınlayarak dünyada 17. sırada yer almış. Nature Index bu dergileri tarayarak etki ve nitelik değeri çok yüksek olan 82 bilimsel dergide yayımlanan 59 bin 278 araştırma makalesini irdeler. Bu irdelemenin sonunda Türkiye'nin değer ve önem bakımından 70 makalesi olduğu görülür. Bu rakamla da dünyada 36. ve Avrupa'da 19. sırada yer alır. İran 109 yayını ile dünyada 31. sıradadır. Bir başka analizle Türkiye'nin ilk 15 üniversitesi 52 makale üretirken, geriye kalan 190 üniversitenin 17 makale ürettiği görülüyor.
SONUÇ
12 Eylül 2019, 12 Eylül askeri darbesinin 39. yıldönümüydü. Bu darbe üniversitenin 1933'ten beri tüm kazanımlarını adeta biçmiş, yok etmişti. Son yıllarda da KHK ile üniversiteden çok değerli meslektaşlarımızın ilişkisi kesilmişti. Son günlerde Anayasa Mahkemesi kararıyla üniversiteyle ilişkisi seçilen akademisyenlerin bir mahkeme salonuna gitmeden, dosya üzerinden beraat kararları verilmesi olumlu bir gelişmedir. Günümüzde evrensel üniversite anlayışıyla üniversite reformu yapılarak üniversiteler özerk ve demokratik yapılarına bir an önce dönmelidirler. Yine, ilk, orta ve liseden itibaren sorgulayıcı, analitik ve yalnızca bilime dayalı eğitim uygulamadığımız, üniversitelere özerklik vererek ve yetki ve sorumluluğu üniversitelere devretmediğimiz sürece üniversitelerimizin niteliğini ve evrensel dünyadaki yerini yükseltme şansımızın olmayacağı açıktır.