YENİ YILDA KÖY ENSTİTÜLERİ TARTIŞMALARINA KATKI
Prof. Dr. Kemal Kocabaş
Türkiye 2022'ye büyük sorunlarla girdi. Kanıksanan bir salgın ve her gün kaybedilen ortalama 150 insanımızın acısı. Kur dalgalanmaları, zamlar, yoğun kış koşullarında artan hayat pahalılığı ve yoksulluk insanlarımızın yaşam koşullarını zorluyor. Tüm bu ağır koşullarda sürekli değişen ülke gündemi karşımıza çıkıyor.
10 Ocak 2022 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Organize Sanayi Bölgeleri Mesleki Eğitim Merkezleri açılış programında konuşmasında "Eğitim-öğretim meselesinde ayağı bu topraklara basan, medeniyet birikimimizle barışık, özgürlükçü bir sistem yerine maalesef formatlayan, dayatmacı, evlatlarımızı belli kalıplara hapseden modeller tercih edildi. Köy Enstitüleri gibi denemeler asli amacı dışında milletimizin değerlerine karşı ideoloji yükleme aracı hâline getirildiği için hüsranla sonuçlandı. Milletimizin kültürünü ve inancını yaşatma vasıtası olarak gördüğü bunun için de ilk günden itibaren sıkı sıkıya sarıldığı imam hatip okulları da tehdit olarak değerlendirildi." şeklinde hiç de katılmadığımız çağdaş, evrensel pedagojinin kazanımlarıyla örtüşmeyen öznel bir değerlendirme yaptı. Cumhurbaşkanı akıl ve bilimi dışlayan imam hatip okullarına yönelik övgüleri öne çıkarırken akıl ve bilimi temel referans alan Köy Enstitülerine karşı bir tavrı ortaya koyuyordu. Cumhurbaşkanı Köy Enstitüleri anlayamamıştı. Cumhurbaşkanı'nın yaptığı açıklamaların hemen arkasından yaşanan bir intihar olayı tüm toplumu derinden sarstı. Cemaat evi/yurdunda kalan Elazığ Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara, yurtta yapılan baskılara, mobbing uygulamalarına dayanamayarak intihar etmişti. Enes bıraktığı intihar notunda cemaat yurdunun kendisini namaz kılmaya ve cemaat derslerine katılmaya zorladığını ifade etmişti. Bu olay ilk değildi, tarikat ve cemaat yurtlarında bazen yangınlarla öğrenciler kaybedilmiş, bazen dinsel baskılar ve bazen de taciz olayları yaşanagelmiştir. Buralarda Cumhurbaşkanı tarafından ifade ettiği "formatlama ve dayatma" son yıllarda adeta bir yaşam biçimi olmuştu.
Cumhurbaşkanın açıklamaları ve Enes'in intiharı basında yaygın şekilde yer aldı. Birgün gazetesinde Ünal Özmen 14 Ocak 2022 tarihli yazısında ".Mesleki eğitim mevzuatına göre kurulmuş birer meslek okulu olan imam hatipler, öğrencilerine ne mesleği ne de kültürünü verebiliyor. İmam hatiplerin ekonominin, ticaretin, kültürün, siyasetin ve insanın evrenselleştiği dünyaya referans olabilmesini siz de ihtimal dışı buluyorsunuz. Kamu kaynaklarıyla beslediğiniz her biri holding büyüklüğünde onlarca dernek yüzlerce vakıf ve ardında koca bir devletle ayakta tuttuğunuz üflesen yıkılacak imam hatipleri kıyasladığınız Köy Enstitülerini ayakta tutan nedir biliyor musunuz? Ziyaretçisinin çayını yanında götürdüğü bir dernek, bir vakıf ve altı yıllık öyküyü anlatan kitaplar. Naçizane tavsiyem, imam hatiplerinizi Köy Enstitüleriyle kıyaslamayın, ölçü o değil çünkü!" ifadeleriyle Cumhurbaşkanın konuşmasını değerlendirdi. Yılmaz Özdil de 13 Ocak 2022 tarihinde "Enes" başlıklı yazısında tarikat yurtlarında yaşananları listeleyerek yaptığı değerlendirmede " Milletin değerlerine karşı dediği Köy Enstitülerinde karma eğitim vardı, Cumhuriyet öncesinde köylerinde kaderlerine terk edilen, insan bile sayılmayan kızlarımız, köylerinde öğretmen oluyorlardı. Devletten ödenek almıyorlardı kendi ürettikleriyle gelir elde ediyorlardı. Kendi diktiklerini giyiyorlardı. Bisiklet, motosiklet kullanmasını öğreniyorlardı. Eğitimde ceza değil sevgi, saygı hoşgörü esastı. Düşünmek, sorgulamak öğretiliyordu.Hukuk, demokrasi öğretiliyordu. Köy Enstitülerinin kapısına kilit vuran zihniyet, köy çocuklarını öldürmeye, yakmaya, tecavüz etmeye, intihara sürüklemeye, özgürlüklerini zorla ellerinden almaya devam ediyor." ifadelerine yer veriyordu.
Köy Enstitüleri, 1937'de Eğitmen Kursları ile Köy Öğretmen Okullarında deneysel pedagojik arayışlarla geliştirilen ve 17 Nisan 1940 tarihinde TBMM'nden 3803 sayılı yasa ile hayata geçirilen bir Cumhuriyet projesidir. 1946 yılında önce kurucuları Yücel ve Tonguç görevlerinden alınır sonra enstitülerin temel kazanımları yok edilir, 1950 yılında da karma eğitime son verilir. Demokrat Parti iktidarı 1954 yılında Köy Enstitülerini kapatarak bu okulları ilköğretmen okullarına dönüştürür. Köy Enstitülerinin kısa tarihi böyle.
2022 yılı Köy Enstitülerinin kuruluşunun 82.yılı ve tamamen kapatılışlarının 68. yılına karşılık gelmektedir. Kapatıldıktan 68 yıl sonra Köy Enstitülerinin toplumun her kesiminde konuşuluyor olması, hakkında yeni kitapların-makalelerin yayınlanması, üniversitelerde tez konusu, yerel yönetim çalışmalarında esin kaynağı olması, filmler, belgeseller üretilmesi, konferanslar, çalıştaylar, sempozyumlar düzenlenmesi, enstitülerle ilgili çok sayıda dernek ve vakfın kuruluşu dünya eğitim tarihinde nadir görülen bir olaydır. Bu süreç, kapatanlara rağmen enstitülerin insanlarımızın yüreklerinde, beyinlerinde canlı, zengin bir kazanım olarak halen yaşamaya devam ettiğinin somut kanıtıdır. Ülkemizin dünya pedagoji dağarcığına armağan ettiği Köy Enstitüleri gelecek arayışlarımızda kapatarak yok edeceklerini sananlara ve enstitü karşıtlarına rağmen hep var olmaya devam edecektir.
Köy Enstitüleri akıl ve bilimi referans alan, hayatın gerçek problemleriyle öğrenmeyi gerçekleştiren eğitim kurumlarıydı. Köy Enstitüleri, kurdukları elektrik santrallarıyla, rasathane gözlem birimleriyle, motor, fotoğraf makinası bakım ve onarımıyla ilgili eğitimlerle, ipekböcekçiliği, balıkçılık, fotoğrafçılık dersleri ve benzer pek çok örnekle öğrencilerin öğrendikleri bilgiyi yaşamın içinde, tarımda zanaatta uygulayabilen eğitim kurumlarıydı. Köy Enstitüleri anlayışının tersine Türkiye son yıllarda eğitimde ve hayatın her alanında akıl ve bilimden hızla uzaklaşmaktadır. Son iki yılda yerküremizde yaşanan ve ülkemizde 100 bine, dünyada 6 milyona yaklaşan can kaybına neden olan salgın laik ve bilimsel eğitimin ne denli önemli olduğunu bizlere gösterdi. Çifteler Köy Enstitüsü müdürü Rauf İnan'ın Çifteler'e kabul edilen öğrencilere yazdığı aşağıdaki mektup enstitü gerçeğinin anlaşılması ve enstitü eğitim sisteminin işlevselliği anlamında değerli bir belgedir. Mektup şöyle:
"Oğlum/Kızım
Enstitümüze talebe olarak seçildin. Sana müjdeler ve kutlarım. Enstitümüzde hem okumanı, tahsilini ilerletecek, hem de ileri usüllerde Ziraat öğreneceksin. Bağcılıkta, sebzecilikte, arıcılıkta, tavukçulukta, hayvan bakımında, makine ile ekim, biçim ve harman yapmasında, zahire hazırlamada çalışıp iyice yetişeceksin. Ayrıca bir de sanat elde edeceksin. Dokumacılık, dikiş makinesi kullanmayı, halı dokumacılığını, bisiklet ve motorsiklet binmeyi, mandolin çalmayı da öğrenebileceksin. Burada çok çalışma ve iyi yetişmen için her şey var. Senden yalnız çalışmak. Burada bir yıl Cumhuriyet Bayramı'na kadar çalışacak, ikinci sınıfa geçecek, ondan sonra köyüne izinli gideceksin. Bu mektubu sana hazırlanman için yazıyorum. Ne zaman hareket edeceğini sana ayrıca duyuracağız. Sen o zamana kadar hazırlan, haber gelir gelmez hareket et..."
Bu mektupta yazılan ve hedeflenen tüm beceriler enstitü çıkışlı sağlıkçı ve öğretmenlere kazandırılmıştır. Mandolin çalan, üretim yapan, kendisiyle barışık, enstitüyü bitirdiğinde teknik beceriler kazanmış bir öğretmen kimliği ortaya çıkmıştı. Cumhuriyet bu öğretmenlerle orta çağı yaşayan köyü dönüştürmeyi hedeflemişti. Kamusal eğitim kurumu olan enstitülerde temel hedef özgür birey ve toplumsal yarardı. Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil enstitüleri "Maarif hayatımızda hazır elbisecilikten kurtuluş Köy Enstitüleri ile başlamıştır. İlk defa topraktan, insandan, memleketten hareket edilmiştir. Soyut bir hayat anlayışı yerine hakiki hayatın içinden fışkıran fikir ve iş unsurunu gerçek hayatta olduğu gibi bir arada bağrına basan bize has müesseselere imkan verilmiştir." İfadeleriyle bize özgülüğünün altını önemle çizer. Köy Enstitüleri; çevre ve doğa duyarlılığını, eğitim hakkını hayata geçiren, hümanist eğitim kurumlarıydı. Son 20 yıl eğitim hakkının örselendiği, eğitimin neo liberal anlayışlarla piyasalaştırıldığı, dinselleştirildiği öğrencilerin tek tip yetiştirildiği, yani formatlandığı, adaletsizlikler ve eşitsizlikler ortamında eğitimin tarikat ve cemaatlara bırakıldığı, kadın cinayetlerinin yoğunlaştığı, küresel iklim krizi ve çevre sorunlarının yoğunlaştığı bir dönemin adıdır. Bu durum sürdürülebilir bir durum değildir.
Köy Enstitüleri denildiğinde her daim "halkçı-kamucu, laik, demokratik, bilimsel, karma, nitelikli eğitim" akla gelir. Buradan formatlama çıkmaz, özgür, üreten, düşünen, eleştirel aklı öne çıkaran insan çıkar. Enstitüler, özgün eğitim modeliyle ülkenin tüm renklerini etnik ve mezhepsel ayrım yapmadan kucaklamıştır. Bireyin özgürleşmesini, bütünsel gelişmesini hedefleyip ve bunu da başaran eğitim kurumlarıydılar. Köy Enstitülerinin eğitim felsefesi bu anlamda 82 yıl sonra dimdik ayakta. 1940'tan 2022'ye değişen sosyolojik yapıyı dikkate alarak yerel yönetimlerde, siyaset kurumunda, demokratik kitle örgütlerinde enstitülerin güncel karşılığını üretmek anlamında pek çok çalışmalar yapılmaktadır. Ülkenin gereksinmelerini karşılayacak eğitim reformu arayışlarımızda Köy Enstitüleri hep yanı başımızda kılavuzumuz olacaktır.