KÖPRÜ MÜYÜZ, MERKEZ Mİ?

KÖPRÜ MÜYÜZ, MERKEZ Mİ?

Nedense insan, sahip olduklarının değerini anlayamıyor. Dünyanın en güzel bölgesinde, değişik iklim özellikleri, doğal güzellikleri, yer altı ve yerüstü kaynaklarıyla zengin bir ülkede yaşıyoruz. Böyle bir ülkede yokluğu anlayabilmekte zorlanmalıyız. Tersine zenginliği anlamakta zorlanıyoruz. İnsanlarımızın çoğu alt gelir diliminde ve açlık sınırında yaşamaya hükümlü kılınmış. Bunun kendisi için bir kader olduğuna inandırılmış, öyle şartlandırılmış. Oysa yokluk, kader değildir, olmamalı da.

Bir düşünelim, neyimiz yok? Ülkemiz, hayvancılığa mı, tarıma mı uygun değil? Zengin maden yataklarına mı, devlet olma geleneğine mi, yetişmiş insan kaynağına mı sahip değiliz? Geçmiş bir uygarlığımız, zengin bir dilimiz, bir arada yaşama görgümüz ve övünç duyacağımız bir tarihimiz mi yok? O zaman noksanımız ne, hazinenin üzerinde oturduğumuz halde neden yokluk içindeyiz? Çektiğimiz bu sıkıntılar neden? Neden yapay gündemlerle bizi oyalamayı yönetmek olarak sunanları sürekli yönetime taşıyoruz? Kötünün en iyisini değil de neden sürekli kötünün kötüsünü seçiyoruz?

Nedeni açık ama belirtelim: Sömürü güçlerinin oyununa geliyoruz. Uygarlık yarışı içinde olacağımıza birbirimizle uğraştırılıyoruz. Kafamızı çalıştırmak istemiyoruz. Yaldızlı sözlere kanıyoruz, gerçekleri görmeye çalışmıyoruz. Kendi değerlerimizi göremiyoruz. Körü körüne bir yabancı özentisi ve hayranlığı içindeyiz. Ne kadar biçimsel benzeşme içinde olursak, kendi dilimize, kültür değerimize ihanet edersek o kadar aşağılık duygumuzu tatmin ettiğimizi düşündüren davranışlar içindeyiz.

Bize güzel bir yurt bırakmış atalarımız. Kanları, canları pahasına… Değerini ve önemini kavrayabiliyor muyuz bu güzelim ülkenin? Hiç sanmıyorum.

Türkiye’nin ısrarla bir köprü ülke olduğu söylenip yazılıyor sömürgeci ve işbirlikçilerce. Köprü, bir engeli aşmak için iki yanı birleştiren bir düzenektir, yoldur. Ülkemiz neyin köprüsüdür? Kimler için köprüdür? Bizim için değil, çünkü biz bu köprü denen yerde yaşıyoruz. Ülkeyi bir bedene benzetirsek kendi bedenimizden mi geçeceğiz? Kendi bedenimiz kendimize engel mi? Başkalarının yanımızdan geçip gitmesi gibi ülkemizin yollarını kullanarak komşularımıza ulaşabilirler. Bir ülkenin yolunu kullanmak, o ülkeyi köprü kabul etmek anlamına gelmez, gelmemeli. Başkaları böyle değerlendirse bile bir yurtseverin kendi yurdunu köprü olarak görmemesi gerekir. En azından kafasında bir yurttaşlık, ulusseverlik kavramı yoksa bile çevresine saygı gereği böyle dememeli.

Evet, Anadolu, ilk çağlardan beri uygarlıklara beşiklik etti. İnsanların değişik yönlere gidiş yollarının üstünde bulunmaktadır. Ama köprü değildir. Ya nedir? Uygarlıkların yeşerdiği, her yana yollarla bağlanan bir merkezdir. Türkiye de bu nedenle bir merkez ülkedir. Bir zamanlar Romalılar döneminde dünyanın merkezinin Roma olduğunu anlatmak için “Tüm yollar Roma’ya çıkar.” denmiştir. Roma’nın o dönemde bile köprü olduğu söylenmemişken biz bu çağda ülkemizin önemini ortaya koyan merkez ülke yerine neden yabancıların diliyle köprü ülke olduğumuzu söyleme tuzağına düşerek kendi konumumuzu küçülten sözü kullanıyoruz? Bu bir yabancı özenticiliği, bir aşağılık duygusunun dışa vurumudur. Oysa geniş bir tarihi geçmişe sahip, uygarlıklar yaratan bir ulusun bireyleriyiz. Bu nedenle de böyle bir özentiye gereksinimimiz yoktur.

Nasıl ki iki bin yıl önceki merkez olmayı, köprü olmaya üstün gören bir Romalı düşüncesi varsa, bizim de bu çağda köprü değil, üç kıtaya açılan yolların kavşağında, önemli ve merkez bir ülke olduğumuz gerçeğini sömürü güçlerine ve onlara maşa olanlara kabul ettirmemiz gerekiyor.

Türkiye, üç kıtanın ortasında, tüm yolların kavşak noktasındadır. Her ne kadar bağışlanmaz bir yanlışlık içinde, ABD ve AB’ye bağımlı olmaya can atar durumdaysak da ülkesini yakın bir gelecekte, gerçek anlamda bir merkez ülke yapacak yönetimlere kavuşacağımız kesin inancını taşıyoruz.

Ülkemiz, uğruna binlerce cana mal olan enerji yataklarının da merkezindedir. Bunun anlamını kavrayarak ona göre politikalar üretmeliyiz. Başka ülkeler karşısında merkez ülke oluşumuz iyi değerlendirilmelidir. Köprü değil, her yöne açılan yolların kavşağı, enerji yollarının birleştiği bir merkez ülke olduğumuz gerçeğini belleklerimize kazımalıyız.

Bunun gerektirdiği biçimde davranmak ve iyi değerlendirmek zorundayız. Nasıl olacak? İşte onu halkın sağduyusu, geçmişten ders alıp almadığı, akıllı, sorumluluk içinde gerçek bir yurttaşlık bilinciyle davranıp davranamayacağı belirleyecektir. Eğer ülkesinin zenginliğini hakça paylaşıp insanca yaşamak istiyorsa buna zorunludur. Ya yapmazsa deme hakkını kendimizde göremeyiz. O zaman atalarımızın dediği gibi “Kendi düşen ağlamaz.” demekten başka seçenek kalmıyor. Öyle değil mi?

Nuri Çelik (06.03.2019)

YAZARIN DİĞER YAZILARI