1938 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel'in gayretleri ve ilk kez dünyada ABD'li Eğitim Filozofu John Dewey tarafından savunulan 'Köy Enstitüsü' fikri, 17 Nisan 1940 yılında ve '3803 Sayılı Kanunla' ülkemizde hayata geçirildi!.. Bu okullar, sadece Türkiye'ye özgü okullar olarak eğitim dünyasında yerini aldı.
Peki, neden bu okullara ihtiyaç duyulmuştu? 1940 yılında Türkiye nüfusu 17 Milyon kişiydi. Bu nüfusun 13 Milyonu köylerde, 4 Milyonu da şehirlerde yaşıyordu. İlköğretim çağındaki çocuklarımızın (06-14 Yaş) sayısı toplamı 3 Milyon, ancak okula gidebilenlerin sayısı sadece 1 Milyon kadardı. 40 Bin köyümüzün, sadece 9 Bininde okul vardı. Kadınlarımızın okuma-yazma bilmeyenlerinin oranı % 92, erkeklerin bilmeyen oranı ise % 77 idi. (Türkiye, 1935-1937 ve 1938 Yılı Resmî İstatistikleri.)
Ülkemizin eğitim ve öğretim durumu böyle iken, kurtarıcımız ve kurucumuz Atatürk'ün başlattığı 'Devrimlere' bu alanda da devam edilmesi gerektiği için, ünlü eğitimci Hasan Ali Yücel ve daha sonra da İsmail Hakkı Tonguç, bu özel ve güzel okulları açmışlardı. Bu okullarda köyler için Öğretmen yetiştiriliyordu. Bütün eğitimleri uygulamalı, 'Yaparak, Yaşayarak Öğrenme Metodu' ile bilgiler veriliyor; öğleye kadar sınıflarda ders, öğleden sonraları sahada uygulamalara gidiliyor, böylece tüm öğrenciler çok iyi yetiştiriliyordu!..
Kısa zamanda köylere gönderilen bu okul mezunu öğretmenler, hiç kimseye ihtiyaç duymadan okullarındaki tüm işleri kendileri yapıp, köylülere de örnek olmaya başladılar: Çatılarını kendileri tamir ediyor, karatahtalarını kendileri boyuyor, marangozluk ve demircilik işlerini yapıyor, basit sağlık tedavilerini gösteriyor, okul arazilerinde örnek çiftçilik yapıyor, 'çıkrık-rüzgârgülü-hayvan gücü' ile aşağıdaki akarsuları yukarılara çıkarıp, kıraç arazileri suluyor, zararlılarla teknik mücadele ederek, daha çok ve sağlıklı ürünlerin alınmasına örnek oluyorlardı. Kısa zamanda köyler kalkınmaya, köylüler uyanmaya, kendi işlerini kendileri görmeye, 'Ağalarından' yavaş yavaş kopmaya başladılar!..
Bu durum, zamanın TBMM'sinde çoğunlukta bulunan köy ağalarını, Doğulu Şeyh ve Şıhları rahatsız etmeye başladı!.. Türkiye'nin kalkınmasını, gelişmesini ve daha güçlü bir devlet olmasını istemeyen iç ve dış düşmanlar yavaş yavaş harekete geçmeye, bu okulları kötülemeye, ahlâksızlık ve komünistlikle suçlamaya başladılar!..
II. Dünya Savaşı bitiminde, dünyada esmeye başlayan demokrasi rüzgârlarından Türkiye de nasibini aldı, 1946'da 'Tek Partili Hayattan, Çok Partili Demokrasiye' geçildi. CHP'den kopan ve yeni kurulan partiler, öncelikle Avrupa ve ABD'nin de kışkırtmalarıyla, hepsi de bu güzelim 'Köy Enstitüsü' okullarına saldırmaya başladılar!.. Ağalar-Şeyhler-Şıhlar, köylülerin ve çocukların uyanmasını, bilgilenmesini ve gelişmesini istemiyorlardı!.. Meclis'te çok uzun kavgalar başladı, uydurulan suçlamalar ve söylenen yalanlara, artık bunu yapanların kendileri de inanmaya başlamışlardı!.. Veee 17 Nisan 1940 yılında açılan bu güzide ve ülke insanlarımıza çok yararlı okullar, 1954 yılında geri kafalı Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri denilen eğitim düşmanı adam tarafından tamamen kapatıldı!..
Yatağan İlçemizin Nebiköy Mahallesinden olan bu okul mezunu, değerli Eğitimci-Yazar merhum Feyzullah Ertuğrul (TÖS ve EĞİT-DER. Eski Genel Başkanı), bu okulların yeniden açılması için çok kitaplar yazdı!.. İlçemizde bu okullardan mezun Mehmet Kara, Şadi Uysal, Mahmut Yanar, Sadet Kemiksiz, Kemal Can, Halilibrahim Berberoğlu, Bahattin Uyar, Süreyya Buğday, Şükrü Kocabaş. gibi sayısız eğitimci büyüğümüzü yıllar önce kaybetmiş olsak da, içimizdeki sevgi ve saygıları halen aynı tazeliğiyle devam ediyor!.. Eğitimci oğul Prof. Dr. Kemal Kocabaş ve arkadaşları, 'Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği'ni kurup, bu güzide okulların yeniden açılmaları mücadelesine devam ediyorlar, sağolsunlar!..
Önümüzdeki günlerde yine '17 Nisan' geliyor; içimiz buruk, boynumuz bükük, moralimiz bozuk olarak, yine umutla o günü anacağız da, bi hatırlatayım dedim. Sakin KOŞAR.