O SARARMIŞ FOTOĞRAFLAR !?


(Bu yazımı okurken, lütfen önünüze birkaç eski fotoğrafınızı koyunuz, okuduklarınızı daha iyi değerlendirip, güzel bir nostalji yaşayacağınızdan emin olunuz.)

Hepimizin evlerinin bir köşesinde, bir albüm içinde, çanta veya cüzdanlarımızda, eski anılarımızı depreştiren mutlaka birkaç fotoğrafımız vardır!.. Kimi insanımız titiz ve bu konuda hassastır, bu fotoğrafları mutlaka 'camlı-çerçeveli' şekilde muhafaza ederken, bazılarımız da basit panolar üzerine zamkla veya iğnelerle tutturarak bunları oralarda tutarlar!..

Bu sararmış fotoğraflarda kimimizin dedesi-ninesi, kimimizin anne-babası, bazılarında çocukluk-gençlik, bazılarında okul ve askerlik, bazılarında nişan-düğün-özel günler, bazılarında da ayrılık ve gurbet anıları yansımaktadır!.. Ancak, hepimizin evlerinde değişmeyen tek insanın, kurtarıcımız ve kurucumuz olan Büyük Atatürk'ümüzün mutlaka bir fotoğrafı vardır, bu durum 99 yıldır hiç değişmeden devam etmektedir!.. Haa, bazı istisnalar yok mudur? Atamızın kurduğu bu koltuklarda oturup da, bırakın Cuma hutbelerini, milli kurtuluş günlerini de, '10 Kasım' günü bile O'nun adını anmayan, bizim vergilerden harcayarak 40 ülkeye ziyaret ederken, bir kere olsun 'Anıtkabir'i ziyarete bile gitmeyenlerin evlerinde tabii ki O'nun fotoğrafına rastlayamazsınız, zati bunların kimler olduklarını siz benden daha iyi biliyorsunuz artık!..

Neyse. Bu eski fotoğraflarda benim tuhafıma giden bazı ayrıntılar vardır: Dijital görüntülere alışkın yeni nesiller pek bilmezler ama, askerliğin 24 ay ve daha uzun olduğu yıllarda çekilmiş 'askerlik' fotoğraflarına bir bakınız; özellikle Taşradan giden gençlerimiz, sol taraflarına doğru biraz yan dönerek gülümseyen, sol kolları yenlerini biraz yukarı çekerek, mutlaka 'Kol Saatini' göstererek, kendine ait olmasa da, 'Onbaşı-Çavuş' rütbeli giysileriyle poz vermiş fotoğraflarına rastlarsınız!.. Büyüklerimiz ise, fotoğraf çektirirken illâ 'hazır ol' vaziyetine geçip, objektife en ciddi halleriyle poz verirlerdi, sanki böyle bir mecburiyetleri varmış gibi.

Bana soracak olursanız; "Yeni Cumhuriyet Türkiye'sinde en iyi fotoğraf pozlarını veren sinema aktrist-artistlerden Ayhan Işık mı,  Türkan Şoray mı, Cüneyt Arkın mı, Filiz Akın mı, Göksel Ersoy mu, Fatma Girik mi; siyasilerimizden de Adnan Menderes mi, Süleyman Demirel mi, Bülent Ecevit mi, Necmettin Erbakan mı, Turgut Özal mı, yoksa ilk kadın Başbakanımız Tansu Çiller mi?" diye sorsanız, benim bu konudaki tek cevabım şudur: "Gelmiş geçmiş bütün sivil-asker, devlet adamı ve siyasilerimiz arasında, objektiflere en güzel, en kalıcı pozları veren tek kişi, 'Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ümüzdür!" derim. Giyimi, kuşamı, bakışı, duruşu ile adeta zamanı durduran, bu konudaki tek kahramanımız odur!..

Anne-baba olarak çocuklarımıza gösterdiğimiz fotoğraflarımız, genellikle çocuklarımız ve torunlarımızın gülümsemelerine sebep olur: Kapkara saçlar beyazlamış, cam gibi cildimiz çöpe atılmış kâğıt gibi büzülmüş, yeni moda giysiler karşısında, köşe başlarında dilenen dilenci kıyafetleri gibi görünen eski giysilerimiz, saç-sakal-bıyık-şapka modellerimiz, onların hep gülmesine sebep olur!.. "Değişmeyen tek şey, değişimdir" kuralı, en net şekilde, işte bu eski fotoğraflarda anlamını bulur!..

Ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı, 'Otuz Beş Yaş' adlı unutulmaz şiirinde ne diyordu:

"Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?/ Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?/ Ya gözler altındaki mor halkalar/ Neden böyle düşman görünürsünüz/ Yıllar yılı dost bildiğim aynalar!?// Zamanla nasıl değişiyor insan/ Hangi resmime baksam ben değilim/ Nerde o günler, o şevk, o heyecan?/ Bu güler yüzlü adam ben değilim/ Yalandır kaygısız olduğum, yalan!.."

Ahh o eski, o yıllanmış fotoğraflar böyle söyletir adamı işte!..                  Sakin KOŞAR.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI