2010 Yılı - Kasım ayında yazdığı "Söylence" kitabını okudunuz mu bilmiyorum? Bu kitabını, aynen kendisi gibi "Profesyonel Ülkesel Turist Rehberi, Öğr. Görv. Nil Sonuç" ile beraber hazırlamışlar ve değerli hocam bana da '17 Aralık 2010' tarihli ve imzalı şekliyle göndermiş; not olarak da; "Sevgideğer, vefalı Sakin KOŞAR; sevenlerimin isteği üzerine 'anlattığım gibi yazdım' bu kitaptaki Söylenceleri!.. Sen de, sakin sakin oku, koşa koşa yaralan bundan, e mi?" diye yazmış. Aynen dediği gibi yaptım, bu kitap üzerine bu kaçıncı köşe yazım, yemin olsun bilemiyorum?
Mitolojinin, yani 'Söylence'nin nasıl bir şey olduğunu anlayabilmemiz için, öncelikle Şadan hocamın kendi yazdığı şu şiirini size aktarmam gerekiyor: "Dağlar Kanatlıydı Eskiden!"
"Dağlar kanatlıydı eskiden/ Canları çektiğinde, vurup kanatlarını kalkar/ Canlarının çektiği yere konarlardı/ Dağların kalkıp konmaları/ Zor geliyordu toprağa/ Toprak Ananın canını yakıyor, acıtıyordu/ Sonunda Tanrı acıdı da toprağa/ Dağların kanatlarını kesti/ Dağların kopan kanatları bulut oldu/ Bundandır bulutların dağlara dağlara koşması!.."
'Mitoloji' denilince benim aklıma hemen, bizim yöremizde o meşhur 'Müzik Yarışmasını' yapan ve en iyi 'Lir' çalan Tanrı Apollon ile halktan biri olan ve çok güzel kaval çalan keçi çobanı 'Marsyas'ın başına gelen acı olaylar geliverir!.. Yarışmayı kazandığı halde, Tanrı Apollon'un hile yaparak, Liri ters çevirip çalması, Marsyas'a da, kavalını ters çevirip de öttürmesi gerektiğini söylemesi, kaval tersinden çalınamadığı için de Marsyas'ın yarışmayı kaybedip, derisi yüzülerek ulu bir ağaca asılması hikâyesi gelir, çok üzülürüm!..
Biliyorsunuz, 'Mitoloji-Söylence' bir 'Tarih' bilimi değildir!.. Orada olaylar çok abartılı ve insan aklını zorlayan, hayallerimizde bile canlandıramayacağımız şekillerde anlatılır!.. İsteyen inanır, isteyen de inanmaz!.. Ama Tarih bilimi öyle değildir. Anlatılan olaylar sırasıyla, gerçek ve belgeli kanıtlarla anlatılır, istenildiğinde de arşivlerden incelenir!..
Ama Söylence öyle değildir!.. En başta anlattığımız gibi; neymiş efendim dağlar kanatlıymış da, canları çektiğinde vurup kanatlarını havalanır, yer değiştirirlermiş de, sonra Tanrı bu kanatları kesmiş de, o kanatlardan bulutlar oluşmuş da filân. Bunlar akıllı insanların inanacağı, gerçekten yaşanıp da olacak işler midir Allah aşkına!?
Bir gün ben bunları Şadan Gökovalı hocama anlattım, kendisinin bu mitolojilere inanıp-inanmadığını sordum? Bana aynen ne dedi biliyor musunuz; "Yahu çocuk, ben de bunlara inanmıyorum, ama aralarında bir miktar tarihi gerçekler de barındırdığı için, ben bu Söylencelerden hoşlanıyor, turistik gezilerde bunları anlatmayı da çok seviyorum!.. Yoksa, bu olaylar dünya gerçekleriyle hiç de bağdaşmıyor, ama dinleyenleri mest ediyor, bu da bizlerin çok hoşuna gidiyor!.. Benim için hadise bundan ibarettir!" dedi, iyi mi?
Örneğin: Tanrı Dionysos, Phrygia (Frigya) Kralı Midas'a bir gün; "Dile benden ne dilersen Midas!" deyince, paraya çok tutkun bir kişi olan Kral Midas da hemen; "Tuttuğum her şey altın oluversin" dileğinde bulunmuş. Tanrı hemen dileğini yerine getirmiş. Kral o dakikadan itibaren neye dokunsa, hemen altına çevriliyormuş. Zengin olmak iyiymiş de, Midas o dakikadan sonra su içemez, yemek yiyemez, karısına-kızına dokunamaz olmuş, artık sıkılmaya başlamış ve Tanrı Dionysos'a gidip; "Ben ettim sen etme, kurtar beni bu illetten!" demiş. Tanrı, Midas'ın 'Paktalos (Sart) Çayında" yıkanırsa, ancak bu dertten öyle kurtulacağını söylemiş, o da hemen gidip, orada yıkanarak kurtulmuş.
Şimdi akıl var, izan var, bilimsel gerçekler var; dünyada böyle beleşe işlerin olması mümkün mü? Bu mitolojiye inanmamız olacak iş midir!? Ama, Şadan hocamın dediği gibi, sadece muhabbeti güzel, başka hiçbir inandırıcılığı da yok işte. Sakin KOŞAR.