BİLİM ADAMI, ŞAİR PROF. DR. T.AYHAN ÇIKIN 1 MART 2017'DE ARAMIZDAN AYRILDI... ONU SEVGİ VE ÖZLEMLE ANIYORUZ...
O GÜN ŞÖYLE YAZMIŞIM: İYİ Kİ ONU TANIMIŞIM. O KADAR ÇOK SEVENİ VARMIŞ Kİ... DÜN TÜM DOSTLARI ONUN ÖLÜM HABERİNİ ACI VE ÜZÜNTÜ İÇİNDE FACEBOOK SAYFALARINDA PAYLAŞTILAR...
MUĞLA-DEVRİM GAZETESİNDE HAKKINDA YAYINLANAN YAZIM:
HEMŞERİMİZ ŞAİR BİLİM İNSANI PROF. DR. AYHAN ÇIKIN
Değerli hemşerimiz, şair, bilim adamı Ayhan Çıkın’la her ikimiz de uzun yıllardır İzmir’de oturduğumuz halde yollarımız nasıl daha önceden kesişmedi anlamış değilim.
On yıl kadar oluyor, gene toprağımızın insanı Eski dostum Yatağan- Eskihisarlı (Strotonikeia) Kurmay Albay Osman Aras’la bir konuyu görüşmek üzere, Muğla İli ve İlçeleri Kültür Dayanışma Derneği Başkanı Esat Karaöz’ün bürosunda buluşmak üzere anlaşmıştık. Bana toplantımıza Prof Dr. Ayhan Çıkın’ın da geleceğini söyledi. İlk tanışmamız Esat bey’in bürosunda gerçekleşti. O gün dört hemşeri Muğla’yı da içine alan birçok konu üzerine uzun bir söyleşide bulunduk ve birlikte yemek yedik.
Aramızdaki kaynaşma o tarihte başladı. Sanat ve yazın çevrelerine yakın durduğumuz ve bu konudaki etkinliklere birçok kez birlikte katıldığımız için de bağımız hiç kopmadı Ayhan Hoca’mla… Zaman zaman birbirimizi hal hatır sormak için aramalar da dâhil…
Bu sevimli Anadolu insanının insanı birden sarıveren sıcaklığını, ilk andan hissetim ve ne kadar içtenlikli, ne kadar da güzel yüreği var, diye düşünürken onun uzun (yürek-kalp) öyküsünü bilmiyordum henüz…
Dört buçuk yaşında iken kaybettiği oğlu Tuğhan’ın adını kendi adının başına ekleyen Tuğhan Ayhan Çıkın, Yatağan ilçemizin Cazkırlar köyünde 1946’da doğdu. Gökova körfezini kuzeyden kuşatan Marçal Dağları’nın Yatağan- Milas karayoluna bakan eteklerinde yer alan bu küçük köy, Bencik’le iç içe biraz da dağınık bir yaşam bölgesinin ekeneklerinden biridir.
Ayhan Bey, bütün Anadolu insanının yoksullukları ve yoksunlukları paylaştığı bir ortamda İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde yaşadığı çocukluğunu keçi çobanlığı yaparak geçirdiğini söyler. Makilikler ve ormanlarla kaplı dağ eteklerinde kırların havasını özgürce teneffüs eden küçük köylü çocuğu, şiirindeki özgürlük tutkusunu sanırım bu yıllardan günümüze taşıyor.
Küçük çoban zekidir de... Köyünün ilkokulunu bitirdiğinde öğretmeni, babasından onu okutmasını ister. 1959’da Yatağan Ortaokulundan, 1962’de Aydın Lisesi’nden Mezun olur. 1967’de Ege Ziraat Fakültesini bitirmiş genç bir mühendistir. 1968’de aynı fakültede asistandır. 1980’de doçentliğe yükselir. 1988’de de profesör unvanını elde eder.
Görünüşte her şey yolundadır. Mesleğinde hızla yükselmekte bir yandan da çeşitli dergilerde şiirleri yayımlanmaktadır Tuğhan Ayhan’ın…
Ne var ki üniversiteden burs almak için yaptığı başvuru sırasında doktorun kalbiyle ilgili olarak yaptığı ve başlangıçta önemsemediği uyarının boşuna olmadığını anlatan belirtiler ortaya çıkar o sıralar. Kendisi için yaşamsal bir tehlike oluşturduğunu giderek hissetmektedir ama o, bu düşünceyi zihninden kovmakta ve kendisini mesleğine vererek, uzmanlaştığı tarımsal kooperatifçilik alanında köylüyü bilinçlendirme amacına yönelik çalışmalara köy köy dolaşarak katılmaktadır. Onun bu çabalarını; S.S. Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği Başkanı Sayın H. Cahit Çetin şöyle özetliyor:
“Türkiye’de kooperatifçilik eğitiminde kendisine bu konuyu misyon edinmiş değerli bilim insanları vardır. Prof. Dr. Ayhan Çıkın hayatını bu konuda mücadeleye adamış, yukarıda kısaca bahsetmiş olduğumuz Türk Kooperatifçiliğini hedef alan emperyalist politikalar karşısında “kral çıplaktır” diyebilen yürekli akademisyenlerin başında gelmektedir. Hocamızın azimle ve kararlılıkla gerçekleştirmiş olduğu çalışmalar, Türkiye’de kooperatifçilik bilincini canlı tutmak konusunda büyük katkı sağlamıştır. Değerli hocamızın bu kitapta derlemiş olduğu yazıları ise, okuyucuya kooperatifçiliğin felsefesini, değerlerini, teorisini ve uygulama örneklerini en yalın ve kolay okunabilir bir şekilde anlatmaktadır.”
12 Eylül dönemi gelip kapıya dayanmıştır. YÖK’ün üniversitelerde estirdiği terör, yaratılan baskı ortamı herkes gibi onu da etkilemektedir elbet. Yaşanan sıkıntılar zaten hasta olan yüreğini iyice yorar, 1990’lara gelindiğinde gündelik yaşamı her alanda etkilenir bu olumsuzluktan…
1992’de son umudu yurtdışından gelen bir doçenttir. O güne kadar biriken teşhis ve tedavi belgelerini toparlayıp kapısına dayanır. Ondan da bir sonuç alamazsa bir daha doktorlara uğramamaktır kararı… Neyse ki bu genç doktor ona sahip çıkar, tıp biliminin giderek ilerlemekte olduğunu ömrünü ne kadar uzatabilirse bir gün tedavi olma şansına o kadar yaklaşabileceğini söyler. Sonuçta genç doktor, yaptığı ilaç tedavileri ile 2000’li yıllara taşımıştır Ayhan Hoca’yı…
1998’lerde ilk kez kalbinin değiştirilmesinden söz açar doktoru ama o şaka gibi algılar ve bir türlü inanmak istemez. 2000 yılı onun için en zorlu günlerin gelip çattığı bir yıldır. Artık ölümle burun burunadır. Doktorların çok kısa bir ömrü kaldığını düşünmeye başladıkları anda ise talihsiz bir olayda beyin ölümü gerçekleşen 23 yaşındaki genç Cem Canbay’ın kalbini ailesi organ nakli için bağışlar. O sırada 58 yaşındadır Ayhan hoca…
Doktorlar önce bu kalbi daha genç birine nakletmeyi düşünür Fakat yeniden yapılan değerlendirmelerde bu değerli bilim insanını kurtarmakla o kalbi boşa harcamamış olacaklarını düşünürler ve iyi de ederler…
O güne kadar 20’si kitap olmak üzere 100 kadar bilimsel makaleye imza atmış, bir o kadar da bilimsel toplantılara bildiri sunmuştur Değerli Hemşerimiz. Kooperatifçilik onun özel uzmanlık ve özel ilgi alanıdır.
Biz, aslında Ayhan Hoca ile her gün beraberiz Nasıl mı? Diyeceksiniz. O öğretmekten çevresine ışık saçmaktan hala vazgeçmemiştir ki… Çok iyi bir sosyal medya kullanıcısıdır. Biliyorum ki benim gibi gününün birkaç saatini Facebook’ta geçirir. Makalelerini, şiirlerini her gün (Muğla Kültür emekçileri, Karialılar, Muğlalım) gibi hemşeri sitelerinde “Hatta benim kurucusu olduğum (Balıkesir Necatibeyli Öğretmenler)de yayınlar ve buluşturur izleyicileriyle…
Orada paylaştığım bir yorumumu bir kenara kaydedip “Ayhan Çıkın Şiiri İçin Ne Dediler” başlıklı yazıya alarak dikkatiyle beni şaşırttı doğrusu: “Değerli hemşerim, Şiirinizin rüzgârı Muğla'mızın kırlarından çiçek kokularını İzmir'e de ulaştırıyor. "Kaydet sesimi sesine/ silinmesin" ne kadar güzel ne kadar derinlikli dizeler... Sizden esinlenerek ben de derim ki seslerimizi seslerimize, yazılarımızı yazılarımıza, şiirlerimizi şiirlerimize ekleyelim. Muğla'mızı güzelliklerini tüm Türkiye öğrensin. Tüm ülkemiz; Muğlalılar gibi yaşamayı, Muğlalılar gibi düşünmeyi, Muğlalılar gibi sevmeyi öğrensin.” diye yazmışım şiiri için…
Yayına hazır olan kitapları dışında Çıkın Hoca’nın bu güne kadar üç şiir kitabı yayınlandı.
ZAMAN ÇİÇEĞİ 2000
ORTAK KALPLER TÜRKÜSÜ 2005
BAŞKA YÜREK 2015
Adabelenliler dergisi yazar kadrosu olarak zaman zaman yaptığımız toplantılar dışında, Ayhan Hocamı topluluk karşısında yaptığı konuşmalar sırasında da izledim. Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Ustaya Saygı” programları dizisinde yaptığı konuşma sonrasında dostlarının hakkında söylediği övücü sözler, onun gerek sanatçı gerek bilim adamı olarak çevresinde ne kadar aranan ve sevilen bir insan olduğunun kanıtıydı… Benim de bir zaman konuşmacı ve izleyici olarak katıldığım “Kayıp Anahtar Şiir Grubu’nun davetlisi olarak Mart 2016 ‘da Buca’da şiiri ve yaşamı üzerine Zafer Dilşeker’le yaptığı söyleşi geniş bir izleyici grubu tarafından izlendi.
Bir başka yürekle yaşayan insanın duygularının nasıl etkilenebileceği konusu gerek bilim çevrelerine gerek sanat çevrelerinde merak edilen bir konuydu. Ayhan Çıkın’ın, ozan oluşu nedeniyle bu konu daha da ilgi çekiyor, toplantı sırasında soru olarak da gündeme geliyordu. Benim anladığım kadarıyla uluslar arası tıp kongrelerinde de bu konu gündeme taşınmıştı.
Kendisi bu konuda karmaşık duygular içindeydi. Kayıp Anahtar grubundaki bu söyleşisinin sonunda İzmirli bir tiyatro grubu ameliyat sonrası eşi ile arasında geçen diyalogları da kapsayan bir kısa oyun sergiledi. Bu duyguları irdelemesi açısından ilginç buldum.
Şiirleri üzerine düşüncelerime gelince:
Bu konuda öncelikle sözü Arkadaşım Türk Dili ve edebiyatı Profesörü Dr. Şevket Toker’e bırakayım: “Çıkın’ın güçlü Fransızcası ona Fransız şiirinin kapılarını açar. Jack Prevert ve Paul Eluard’dan çeviriler yapar ve ayrıca özellikle “Özgürlüktür Kanatları Sanatın” başlıklı yazısında sanat ve özellikle şiir sanatı üzerine düşüncelerini kuramsal planda okuyucuya sunar.
Ayhan Çıkın’ın basılı iki şiir kitabındaki şiirleri dört ana başlık altında sınıflamak mümkün:
1. Doğa şiirleri,
2. Aşk şiirleri,
3. Toplumsal şiirler,
4. Vefa şiirleri
Bu genel tasnif elbette bazı sakıncalar taşıyabilir. Örneğin kimi zaman aşk ile
doğa, kimi zaman toplumsalla aşk ayni şiirde ortaya çıkabilir. Ancak baskın olan unsurları dikkate alarak böyle bir sınıflama gene de mümkündür.”
Kalbiyle yaşadığı Cem Canbay için yazdığı dizelerinde, (Ortak Kalpler Türküsü) Cem’in genç yaşta yitirdiği yaşamı için üzgündür ve onun çocukluk günlerini yeniden kurar düşlerinde, ona olan minnetini ifade etmekte duygularını çözümleyip dile getirmekte ne kadar zorlandığını anlatmaya çalışır:
“Coşkulu bir kahkahayla aşacaksın yeryüzünü
çiçeklerde dolaşan binbir renktir gözlerin
akşamdır, inmiştir günışığı pencerene
çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin
dilsiz, ama gülmesini bilen bir çocuk
leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
suskun ve sessizdir yüreğin
delikanlım
nasıl yazsam şiirini senin?”
Öfke duysa bile, öfkesini kentin karanlık köşelerine, gürültülü kalabalıkları içine taşımaz. Çocukluğundan aşina olduğu kırlara, dere kıyılarına, gecenin ışıltılı yıldızlarının gölgesine taşır. Bilir ki dertlerinin dermanı oradadır:
(At Gitsin’den…)
“çık dağlara , seviş ağaçlarla ,kuşlarla
yüreğini yıka bir derenin kumsalında
karıştır acılarını sulara
at gitsin
geceleri yıldızları çağır odana
çiçekleri tozlaştır arı kanatlarında
balıklarla oynaş dere kıyılarında
seslen göğün en yüce katındakilere
vermezlerse yanıt
at gitsin”
Kitaplarının yasaklı olduğu dönemde Nazım Hikmet şiiriyle tanışan Ayhan Çıkın, ondan çok etkilenir, hatta o şiirleri okuduktan sonra bir ara şiir yazmaktan bile vazgeçmek ister. 1960’lardan sonra özgürleşen sol düşünce ve sol akımlar onu da etkiler. Toplumsal gerçekçi diyebileceğimiz şiirlerini o dönemde yazmaya başlar. (Zaman Çiçeği) nden alınan dizeler sol düşüncenin izlerini taşıyor:
tedirgince örüyordun zincirini karanlığın
aha!.. sen!..
hadi kalk oradan
zamanın kızgın demiriyle oynama
ben ki spartaküs'le başladığım yolculuğumda
çoğala çoğala gelmişim
gürül gürül gelmişim
kurbanlar vere vere büyütmüşüm yatağımı
bir umut gibi
bir ışık gibi
nice milyonların kapısından girmişim
kalk oradan
zaman çiçeğini avuçlamışım
binlerce yol olmuşum yarınlara
TURGUT DERELİ
29.06.2016-ÇEŞME