HAYVAN PSİKİYATRİSİ.
Muhabbet kuşumuzu veterinere götürmüştüm. Tam çıkmak üzereyken köpeğiyle genç bir bayan içeri girdi.
Hemen sorununu anlatmaya başladı:
"Köpeğim on beş gündür huzursuz yemeden içmeden kesildi Sevgili Doktorum. Ne yapsam durumu değişmiyor."
Gerçekten köpek tir tir titriyordu. Masanın altına sokuldu, oracığa sindi.
Hekimin ne dediğini bilmiyorum ama ayrılırken:
"Kızım, sabah akşam karı koca kavgasını kesin, bir şeyciği kalmaz." dememek için kendimi zor tuttum.
O günlerde Uludağ Üniversitesi veterinerlik fakültesinde "hayvan psikiyatrisi" bölümü açıldığı haberini okudum. Aynı haberin içinde.
Veteriner profesör bir beyefendi demeç verip; "hayvanın da psikiyatrisi mi olurmuş?!" dememiş mi?..
İNSANLAR VE DİĞER CANLILAR
Dünyayı diğer canlılarla birlikte paylaşıyoruz, onların da bizim kadar yaşama hakları var. Bize doğrudan zarar veren haşereler bile olsa, artık uygar ülkelerde zehirli ilaçları kullanmıyorlar. Doğal dengeyi sağlamak yoluyla mücadele ediyorlar. Yılanla; fare, kurbağa. Kurbağa ve durgun su balıklarıyla; sivrisinek arasındaki dengeyi sağlamak gibi.
Orman idaresi zararlı tırtıllara, böceklere karşı ilaçlama yapıyordu. Şimdi ormana yapay kuş yuvaları kurup kuşların çoğalmasını sağlayarak denge sağlamaya başlamış, bunu öğrenince mutlu oldum. Her hayvanın var oluşunun bir nedeni var, doğanın dengesini bozan tek varlık insan. Özellikle çevreye önem vermeyen insan.
İnsanlar doğaya müdahale etmediği sürece hayvanlar denge içinde yaşıyor.
TÜRK ULUSU.
"Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır. Türk; öğün, çalış, güven. Ne mutlu Türküm diyene. Bir Türk dünyaya bedeldir ve ANDIMIZdaki dizeler."
Çok eleştirildi. Bazıları nedense (!) çok gocundu bu sözlerden.
Ne var ki Türk ulusunu üstün görme, övünme amacıyla söylenmediler. Tam aksine; Osmanlı'nın gerileme döneminde Batılılar tarafından sürekli dışlanmış, itelenmiş, özgüvenini kaybetmiş, çağını yakalayamamış bir ulusa özgüven kazandırmak için söylenmiş sözler bunlar...
Bir gerçeğin saptanmasından, böbürlenmekten çok. Bir ulus yaratma, o ulusa hedef gösterme ve özgüven aşılama amaçlı...
Ne yazık ki Eğitim yoluyla kazanılacak benzer erdemleri halkımıza kazandıramadık. Bu konuları dert etmeyen yöneticilerin de payı büyük bunda... Daha geçilecek çok yolumuz var dostlar.
T.D.
YARIŞMA MI İTİŞME Mİ?...
Tüm dünyada ve Türkiye'de denizlerde derin göllerde serbest dalış yarışmaları yapılıyor. Yarışmaların birinde; Dünya Serbest Dalış Şampiyonu Rus Natalya Molçanova yarışma sırasında denizde kaybolmuştu.
Finlandiya'da yapılan ve uzun süre sıcağa dayanmayı gerektiren Dünya Sauna Şampiyonasında da finalistlerden biri olan Vladimir Ladyzhenskiy öldü. Rus yarışmacı vücudundaki yanıklar yüzünden hayatını kaybetmişti
Derin nefes alacak dalacaksınız, nefesinizin yarısıyla da dışarı çıkacaksınız. Ve daldığınız derinliği sürekli artıracaksınız !... Derinizi yakacak kadar sıcaklıkta saatlerce bekleyerek yarışı kazanmaya çalışacaksınız.
Dalış yaptığınızda dönüşü ayarlayamadığınız zaman ölüm kaçınılmaz. O sıcaklığa insan fizyolojisi ne kadar dayanır?
Yok, bira içme şampiyonası. Yok, sandviç yeme yarışı.
İnsan hayatını tehlikeye atan, insan sağlığına geri dönüşü olmayan zararlar verebilen bu tür yarışmaların ne anlamı var ne de yararı.
İnsan fizyolojisinin sınırlarını zorlayan tehlikeli denemeler bunlar, yarışma demeye dilim varmıyor.
Ölümle sonuçlanacak bu tür saçma "itişmeler"den ne spor olur ne de yarış!
KİMLİK KONUSU.
Dini, mezhebi, etnik kökeni, derisinin rengi, doğduğu ülke, doğduğu kent, işi- mesleği, aldığı eğitim, sosyal sınıfı, maddi varlığı, bedeni ve bedensel engelleri vb. kimini doğuştan taşıdığı, kimini sonradan edindiği tüm bu özellikler.
Kişinin kimliğini oluşturur.
Sonuçta bu kimliklerimizle birlikte hepimiz bir insanız.
Bir kişinin; bunlardan yalnızca etnik kökenini ya da din-mezhebini öne çekerek başkalarına düşman olup onlarla ölümüne çatışmalara girmesi. Başkalarının canına kast etmesi.
Aklın ve vicdanın sınırlarını zorlayan bir davranıştır.
TURGUT DERELİ