"HALKIN ALIM GÜCÜ YOK"

BİR GEZİNİN ARDINDAN (3)


Beton yığınını andıran Bursa, tarih kokuyor. Ulu Cami, Yeşil Türbe, Orhaniye Camisi, Emir Sultan Camisi elele tutuşmuş gibi sıralanmışlar batıdan doğuya doğru, ana cadde boyunca. Çok gerilere ve yükseğe çekilen Muradiye Camisi, görünmeden onları gözetliyor gibi.

Demiştik ya "Kapalı çarşıya girince kara çarşaflıların yoğunluğu, sanki Osmanlı dönemine ışınlanmışız izlenimi veriyor." diye. Oradan caddeye geçtiğimizde yeniden günümüze ışınlanıyoruz gibi geliyor insana. AVM'ler ve kafeler, çağdaş giyimli gençlerle doluyor. Bu gençler, kentin dokusunu geriye götürmek isteyenlere izin vermeyeceklerini haykırır gibiler giyimleriyle ve davranışlarıyla.

Arkadaşımla yemek yedikten ve öğrencilik yıllarımızı, ülke sorunlarını konuştuktan sonra Çekirge Meydanından Cadde boyu Karagöz'le Hacivat anıtını, Süleyman Çelebi Türbesini yeniden görmek, tarihi içime çekerek koklamak ve şehrin yeşilliğinin tadına doyarak varmak için yürümek istedim. Yolda genç bir hanımla tanıştım.

"Gençler, geleceğe nasıl bakıyorlar?" diye sordum. Geleceği karamsarlıkla ve umutsuzlukla karşıladığını anlattı Canan Hanım. Aslında eski eserlerin yenilenmesi planlamacısıymış. İşiyle ilgili örnek veriyor. "Biz özene bezene bir eski eserin aslına uygun yenilenmesi için proje hazırlıyoruz. İhale yapılıyor. Kayırmalarla ya da en düşük fiyat verene ehil olup olmadığına bakmadan iş veriliyor. Dolayısıyla da iş, gereği gibi yapılmıyor." diyor.

Oradan Tarım Fuarına geçiyoruz. "Bursa 12. Uluslararası Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı" deniyor ama uluslararası oluşu da hayvancılık denmesi de doğru değil. Tarım, yerli üretim, araç ve gereçleri denmesi daha doğru. Traktörden biçerdövere, şarjlı bağ budama makasına dek her türlü tarım araçları sergileniyor.

Bunlara şöyle bir göz atarak yerli tohum üreticileriyle ilgilenmeye başladım. Kendimi tanıtarak değişik kişilerle konuştuk. "halkın alım gücü yok."sözü, ortak bir söylem olmuş. Ağız birliği etmişçesine herkes aynı söylemi yineliyor.

Bilecik Sögüt'ün bir köyünden Selçuk Çetinkaya'yla konuşuyoruz. "Satışlarınız nasıl?" diye soruyorum."Çok kötü abi." diyor. Nedenini soruyorum. "Yaşam koşulları çok zorlaştı. Halkın alım gücü yok." diye ekliyor.

Yerel tohumun geleceğini nasıl gördüğünü soruyorum. İlginç bir yaklaşımı var. Kısırlaştırılmış dış alım tohumun halka çok pahalı gelmesi nedeniyle yerel tohum kullanımının arttığını ve daha da artacağını söylüyor. "Yani bu pahalılığı yaratanlara bu nedenle teşekkür mü etmeliyiz(?)" diye soruyorum."Bilmem, siz daha iyisini bilirsiniz." yanıtını veriyor.

Onunla vedalaşarak başka bir üreticiyle konuşuyoruz. Hayri Özen adındaki bu üretici de aşağı-yukarı önceki konuştuğumuz kişiyle aynı görüşleri paylaşıyor. Halkın alım gücünün olmadığını bu nedenle de alış-verişin geçen yıllara göre düşük olduğunu belirtiyor. "Bak abi, sağımızdaki iki koridoru kiralayan olmadı bu yıl." diyor.

Az ileride Tonya'dan gelip Sakarya'ya yerleşerek Karadeniz usulü seyyar fırın üretip pazarlayan Mustafa Berber'le konuşuyoruz. O da benzer görüşleri yineliyor. Satışın fiyat kırmasına karşın çok düşük olduğunu söylüyor. Sonra nedenini açıklıyor: "Halkın alım gücü yok." 06.11.2019

Nuri çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI