BİR ÇELİŞKİ YOK MUDUR?

BİR ÇELİŞKİ YOK MUDUR?

Bir süre önce yazdığım "Dost Acı mı Söyler?" başlıklı yazımla ilgili olarak bana yazımı beğendiklerini yazan, telefonla arayan okurlarım oldu.

Bunlardan bir dostumla konuşmamız çok ilginçti.

" Yazınızı dikkatle okudum. Gerçekten konu ve anlam olarak ilgimi çekti. Ondan kendime dersler çıkarttım. Bu yazıyı iki arkadaşım da okumuş. Beğendiklerini söylediler. Ben beklerdim ki Arkadaşlığın/dostluğun gereğini yaparak yazıda anlatılmaya çalışılan ve günümüzde birçok iyi geleneklerimiz gibi unutulmaya başlayan dostluğa uygun davranmaya çalışacaklarını söylesinler. Ama bu yazıdan kendi yaşantılarını olumlu yönden etkileyen bir sonuç çıkartmamışlar. Oysa bana göre böyle bir sonuç çıkartılacak, ders alınacak bir konu işleniyordu.

Merak ediyorum: Sana bu türden bir dönüş oldu mu? Olmadıysa, yazılarınızdan kimse kendi yaşantısını olumlu etkileyecek bir ders çıkartmıyor demektir. Öyle değil mi? Durum böyleyse o zaman faydası olmayacak bu yazıları yazmanın, zamanınızı boşa harcamanın anlamı ne? Yani neden yazmak zorunluluğunu duyuyorsunuz?" diye sordu.

Ona anlattığım düşüncemi, anlam olarak özetleyeyim:

Doğrusunu söylemek gerekirse bu güne kadar bunun üzerinde ciddi olarak durmadığımı anladım. Oysa durmalıydım. Çünkü bir yazar/sanatçı yalnızca para kazanmak, alkış almak, takdir toplamak, kendi içindekileri topluma sunmak durumunda değildir.

Bir sahne ya da tiyatro sanatçısını düşünelim. Amaç yalnızca para kazanmak ya da alkışlanmak mıdır onlar için? Değil, yaptıkları, kendi içlerindeki güzelliği ve gönüllerindeki estetiği dışa vurmalarının bir yoludur aynı zamanda. İnsanlara dertlerini bir an için de olsa unutturmaya çalışmak, onları karamsarlıktan kurtararak düşünmeye, yaşama dört elle sarılmaya ve çevresindeki güzellikleri, iyi dostlukları fark etmeye, insan ilişkilerinde daha olumlu davranmaya yöneltmektir.

Gazete yazarları için de bu, böyledir. Hatta sırf geçimi bundan olan yazarlarımız için de durum aynıdır. İçimizde dalga dalga kabaran duyguları dizelere dökeriz. Şiir olur dilimizde. Anlam kazanır yazılarımızda. Okurlarımızdaki olumlu dönüşler, bizi daha çok yazmaya iten bir güç oluşturur gönlümüzde. Bizi yaşama bağlayan coşkulu bir sel olur duygularımızda. Onları yazıya dökeriz.  Bir tür alışkanlık ve gereksinimdir bizim için yazmak. Öylesine bir güzelliktir ki bu, içmeden sarhoş olmak, düşlerimizde uçuyormuşuz gibi olmaktır bir bakıma.

Ama asıl amaç, okuyanlara ders çıkartacakları, kendi yanlışlıkları, ilgili ve yetkililerin yaptığı yanlışlık ve noksanlıkları anımsatıp günlük yaşantılarında bunları değerlendirerek yakınlarıyla iyi ilişkiler kurmaya bir ortam hazırlamak, onlara, dolayısıyla topluma yararlı olmaktır. Yalnızca kendimiz için değil, topluma kazanımlar sunmayı amaçlarız. Her yazıda, bir ana düşünce, vermek istediğimiz bir amaç ve ikinci derecede de bunları destekleyen düşünceler yer alır. İsteriz ki bunlardan okurlarımız dersler çıkartıp onu, günlük yaşantılarında uygulasınlar. Yanlışlıklarını fark ederek onlardan dönüş yapsınlar.

Kabul etmek gerekir ki böyle olmuyor. Nankörlük etmek biçiminde anlaşılmasın; birçok okurumuz, yazımı güzel bulduklarını yazıyorlar ya da telefon ederek söylüyorlar. Bu okurlarıma teşekkür borçlu olduğumu belirtmek isterim. Ama bence çoğu, önem vermeden, üstünkörü okuyor. Eğer bir yazı, yaşantımızı şöyle ya da böyle etkilemiyorsa ya dikkatli okunmamış, ya önem verilmemiş, ya da yazı güzel bulunmamıştır. Oysa birçok okurumuz yazıyı beğendiğini belirtiyor. Kişi hem beğenip hem de ders çıkartarak yaşantısında uygulamıyorsa bir çelişki yok mudur bunda? (21.06.2023) Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI