BU BİR SAVAŞ MI? (1)

BU BİR SAVAŞ MI? (1)

Başlığı yanıtlayalım: Evet savaş. Neden söz edildiği anlaşıldı sanıyorum. Koronavirüs salgınından söz ediyorum. Bu salgının virüsü, egemen güçlerin dünya nüfusunu denetlenebilir sayıya indirmek için trilyonlar akıtarak yarattıkları, normal mikroskopla değil, ancak elektro mikroskopla görülebilen ve özellikle bağışıklık sistemi zayıf, bünyesi yaşlılık nedeniyle yıpranmış, moral bakımından çökmüş; genel anlamda da bağışıklık sistemi zayıf her yaştaki kimselerin yaşamlarına son veren çok küçük canlılardır.

Bir kere bunun kendiliğinden oluşmuş bir virüs olmadığının altını çizelim. Bu konuda benzer bir örnekle sözümüze açıklık getirmek için "Dünyada Sömürü Nasıl İşletiliyor Sömürgenlerin Tek Dünya Devleti Kurma Düşleri" kitabımızın 119-121. sayfasındaki bilgiye bir göz atalım:

"ABD'nin öncülüğünde 1972 yılında Biyolojik ve Zehirli Silahlar Anlaşması (BWC) imzalandı. Ancak gerçekte ABD başta olmak üzere birçok ülkede bu anlaşmaya aykırı çalışmaların yürütüldüğü de bilinmektedir. Açıkçası ABD'nin bu anlaşmaya uyduğu söylenemez. Öyle görünmektedir.

Öte yandan ABD, kendisi dışındaki ülkelerde bu silahların yasaklanması için çaba göstermekte, bir başka ülkeyi işgal etme bahanesi olarak da kullanmaktadır. (20 Mart 2003'teki Irak'ın işgali gibi.)

Böylesi tehlikeli bir silahın kullanılmasının sözde de olsa üretilmesine engel olmaya çalışmak, elbette alkışlanacak bir tavırdır. O zaman soralım: Biyolojik silahlarla kıyaslandığında çok daha yıkıcı etkileri olan atom bombasının yasaklanması için öncelikli bir çabanın gösterilmesi gerekmiyor mu?

2. Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan küçük çaptaki 20 kilotonluk atom bombası, 300.000 kişinin ölümü, uzun süreli etkisi nedeniyle 20-30 yıl sonrası da başta meme kanseri olmak üzere, kanser olaylarının görülmesi sonucunu doğurdu. Kimyasal silahlar, buna göre daha az zararlıdır. Ayrıca da koruyucu tedbirlerle, aşılama ve antibiyotik alımı gibi önlemlerle zararını azaltmak mümkündür.

Acaba başka ülkelere yasaklarken kendileri tarafından zengin maden yataklarının bulunduğu ülkelere, nedeni bilinmeyen yeni hastalıklar yayarak o ülkenin tüm gelir kaynaklarına sahip olma isteği, ABD'yi böyle bir yöntem uygulamaya itmiş olabilir mi(?)

9 Haziran 1969 yılında ABD Temsilciler Meclisi Ödenekler alt Komitesi'nde Dr. D. M. McArtur, gelecek 5-10 yıl içinde üretmeye başlayacakları "insanın bağışıklık siteminde çöküntüye yol açacak biyolojik ajan çalışmaları için" 10 milyon dolar istemiştir. Adı geçen kişi, ABD Savunma Bakanlığı Teknoloji Bölümü Başkanıdır.

İster istemez yukarıdaki soruya yanıt aranmaya çalışıldığında, asıl yanıtın, bu örnekte yattığı gerçeği akla gelmektedir. Nitekim üretimden 5-10 yıl sonra milyonlarca insanın ölümüne neden olan Ebola, AIDS gibi hastalıkların dünyanın belirli bölgelerinde ve özellikle de eski sömürgelerde görülmesi, yukarıdaki sorunun yanıtı aranırken ilgili örnek, bu konuda bir başlangıç oluşturacağı biçiminde düşünmemizi gerektirmiyor mu?

Verilere göre AIDS'in 1981 yılında ilk olarak Kaliforniya'nın Los Angeles kentinde bazı eşcinsellerde ve Haiti'den gelen göçmenlerde görüldüğü açıklanmaktaysa da salgının büyüyüp geliştiği yerin, Güney Afrika'nın batı kesimindeki madence zengin bölgeler olması oldukça düşündürücüdür.

Önceleri eşcinsellerde hastalığın görüldüğü, daha sonra da Batı Afrika'daki bir şempanzenin buna neden olduğu yaygın bir kanı olarak geliştiyse de sonradan bu düşüncelerden dönüldü.

"Çağın vebası" sayılan bu hastalıktan 1981-1999 yılları arasında 18,8 milyon insan ölmüş, ne hikmetse bunun 14,8 milyonu Sahra'nın güneyinde Batı Afrika'nın en fazla maden kaynaklarının bulunduğu bölgede ortaya çıkmıştır. Yine Ebola, aynı bölgede çıkıp yaygınlaşmıştır.

Rastlantıya bakın ki AIDS'ten ölümlerin, %90'ı Orta ve Güney Afrika'da meydana geldi.

Çokuluslu şirketler, görünüşte bu hastalığın önüne geçmek için sağlık hizmeti yapıyorlarmış gibi hastaneler ve tedavi merkezleri açarak iyilik meleği rolünü üstlenip bu yolla kendileriyle işbirliği içindeki ilaç firmalarına inanılmaz pazar yaratıyorlar.

Bir araştırma laboratuarının yönetici ve araştırma müdürü Dr. Dean Goosen, Londra'da Güney Afrika Ataşesine, 1983-1984'te "yalnızca siyahîleri hasta etme ve öldürme özelliğine sahip bir bakteri geliştirilmesi tekniğinin önerildiği bir belge verildiği bilgisini aktarmıştır. Çünkü bu konuda en gelişmiş biyolojik silah üretme laboratuarları Güney Afrika'da bulunmaktadır.

Aylığı 200 doların çok altında bulunan AIDS'e yakalanan bir Afrikalı hastanın aylık tedavi gideri, 1200-1500 dolardır. (yaklaşık maaşının sekiz katı) İşçinin masrafının üstü ilgili devletlerden alınmakta ve böylelikle o devletler de büyük bir borç yükünün altına sokulmaktadır.

2002 yılında AIDS ilacı üreten Glaxo Welcome 4,43; Britol-Myers Squibb 3,64; Pfizer 3,35 milyar dolar olmak üzere, üç ilaç firması bu yolla, toplam 11,42 milyar dolar kazanç sağlamıştır. (.)

Toplu Kıyımlar başlığı altında verilen bilgilerden yalnızca küçük bir bölüm aldık. Herkesin moralini daha fazla bozmamak için sonraki ayrıntılara girmedik. Yalnızca virüsün bir biyolojik savaş yöntemi olduğunun ufacık bir bilgisini vermek istedik. Amacımız korku salmak değil, olayı aydınlatmaktı. 23.04.2020 (Nuri Çelik)

YAZARIN DİĞER YAZILARI