ÖYLE DEĞİL Mİ?
İnsanoğlunun konuşmayı öğrenmesi binlerce yıl almıştır. Bir evrimleşme sonucu konuşma, anlaşma aracı olabilmiştir.
İnsan, konuşmasıyla gülümsemesiyle ve düşünmesiyle başka canlılardan ayrılır.
Demek oluyor ki insan, konuşabilen, gülümseyebilen, düşünebilen bir canlıdır.
Bu tanımın en önemli bölümü, kuşkusuz düşünebilme yetisidir. Her ne kadar durum böyleyse de düşünme olmadan dil, dil olmadan düşünme olamaz. Aslında bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Doğru da değildir. Düşünme ile konuşma bir bütündür çünkü.
İnsan, doğaya ve doğa olaylarının zararlı etkilerine düşünce ürünü olan yeni buluşlarla üstün gelmeyi öğrendi.
Tüm üstün özelliklerimiz, kazanımlarımız, dil ve düşünebilme yetimizin birlikteliği ile mümkün olabilmiştir.
Düşünemeyen insanın beyni bir işe yaramaz.
Bu nedenledir ki tarih boyunca tüm dikta heveslileri, toplumu kendisi açısından sorunsuz yönetebilmelerinin yolunun toplumları düşünemez kılmaktan, cahil bırakmaktan geçtiğini öngörmüşlerdir.
Bir bakıma onları cahil bırakarak toplumun diliyle beyni arasındaki köprüyü işlemez kılmanın yolunu bulmaya çalışmışlardır. Başarılı olabilmişler midir? Bir süreliğine evet. Ama önleyememişlerdir.
Hangi ülkede özgürlükler askıya alınmak, halkın cahil kalmasını sağlamak gibi bir anlayış varsa, iyi eğitilmenin önüne geçip onları okuyan cahiller yapma anlayışı geçerliyse, sorgulayan değil, ezberci kuşak yetiştirilmek isteniyorsa, bilelim ki o ülkede demokrasi yoktur. Çünkü halkın beyni ile dili arasındaki bağı kopartma amacı güdülmektedir.
Bu ne anlama geliyor?
Düşünmeyen, dilini iyi kullanamayan, sorgulamayan, ezberci, beyniyle dili arasında bağ kuramayan, bir tür robot bireyler yetiştirilmesinin amaçlandığı anlamına geliyor.
Aslında insan, yalnızca beyniyle değil, diliyle birlikte düşünür. Bu düşünceme karşı çıkılacağını biliyorum. Bu ise gerçeği değiştirmez.
Basit örnek verelim:
Kendimizce önemli saydığımız bir iş yaparken onun nasıl daha iyi yapılacağını düşündüğümüzde kendi kendimize konuştuğumuzu, yani dilimizi kullandığımızı fark etmişizdir; öyle değil mi?
Yine bize hiç bilmediğimiz bir dille düşünmemiz söylense ne düşünebiliriz? Hiç.
Şu halde dil, düşünmenin en önemli aracıdır. Düşünme, dille beyin arasında bir köprü kurularak mümkün olabilir.
İyi konuşma da bu köprünün iyi kurulabilmesi, konuşurken dikkat ve özen gösterilmesi, ne söylediğimizi kulağımızın duyması ve bilgi birikimimizin genişliği ile doğru orantılıdır.
Bir kişi, bu köprüyü iyi kuramaz, dikkat ve özen göstermeyi gereksiz ve bir yük gibi görürse, genel kültürden, geniş bir bilgi birikiminden yoksunsa, düşündüklerini anlatamaz. İyi konuşamaz. Konuşmasında gaf yapar. Çoğu zaman da "Kaş yapayım derken göz çıkarır." Gülünç durumlara düşebilir; karşısındakileri kırabilir.
Hele böyle bir kişi, önemli makamlara gelmişse, yalnız o kişi değil, ülkesi de zarar görür. O ülke, dışarıdaki saygınlığını yitirir.
Bu konuda çok örnekler verilebilir. Ancak ben güncel bir örnekle yetineceğim.
Maliye bakanımız, Fransa'da iş adamlarıyla bir araya geldi. Amacı, onları ülkemizde yatırım yapması için ikna etmekti.
"Bizim ülkemiz "Şöyle güvenlidir, mahkemelerimiz şöyle bağımsızdır, yazılıp çizilenlere bakmayın, bizde kurumlar tıkır tıkır işler; hiç kimse yasaların ve onları uygulayan yargının üstünde değildir." demesi gerekirdi; öyle değil mi? Çünkü bir iş adamı öncelikle yatırım yapacağı ülkede kolayca hakkını arayacağı yasalar ve bağımsız yargı olmasını ister. Bu konuda kendisine bir güvence arar. Aksi takdirde neden parasını riske atsın ki?
Ama Maliye Bakanımız tam da "kaş yapayım derken göz çıkarmak" deyimine uygun olarak bunun tersini söyledi.
"Bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var; rahat olun. Mevzuatı da değiştiririz." dedi.
Bu sözün en kestirme anlatımı "Bizde demokrasi yoktur. Yasalar, uygulamada hükümsüzdür. Hepsinin üstünde Cumhurbaşkanımız vardır." İtirafıdır.
Eğer ülkemizin en üst makamındaki ve Maliye Bakanımızın kendi arkasındaki güç olarak gösterdiği kişi, en uzun süreli yetişen ve son derecede de önemli meslek mensupları olan doktorlarımız için "Giderlerse gitsinler." diyebiliyorsa, onun atadığı kişinin de böyle konuşmasını doğal karşılamak gerekiyor.
Öyle değil mi?
22.03.2022
Nuri Çelik