SAYGINLIK GÖSTERİŞLE OLMAZ

SAYGINLIK GÖSTERİŞLE OLMAZ

Cumhurbaşkanı T. Erdoğan'ın ABD Başkanları ile görüşerek büyük saygınlık kazanacağı ile ilgili takıntısı var. Önemli birileriyle görüşerek saygın olacağını düşünüyor sanırım.

Saraya düşkünlüğü herkesçe bilinmektedir. Büyük saraylarda yaşayarak büyük olunacağını düşünüyor. On dört tane uçan saraya sahip olmakla dünya kamuoyunca saygınlık sağlanamaz. Öyle olduğu savunulsa da ülkemizin itibarının ne olduğunu çoğunluk görüyor.

Elin oğlu sade yaşantılarla halkının ve dünyanın gözünde yücelme yolunu seçmiş. Avrupa'nın birçok ülkesinde devlet ve hükümet başkanları gösterişsiz yaşamayı, halktan biri olmayı öncelikleri arasına alıyorlar. Öyle koruma ordusuyla falan gezmiyorlar. Bazıları herhangi bir vatandaş gibi pazar alışverişini kendileri yapıyorlar. Böylelikle hem yurttaşlarının, hem de dünyanın ilgisini çekip beğenisini kazanıyorlar. Saygınlık, gösterişle olmuyormuş demek ki.

Böyle sade bir yaşantı sürmeyi seçen devlet ve hükümet başkanlarının ülkeleri, her bakımdan bizim ülkemizden daha çok gelişmiş ve zengindirler. Hem bizden çok daha gelişmiş bir ekonomiye,  hem kişi başına düşen ulusal gelire, hem de daha iler bir teknolojiye sahiptirler.

Erdoğan ise sarayını savunmak için yabancıların bu sarayı görerek ülkemizin ne kadar büyük olduğu sonucuna varacaklarını (!)belirtiyor. Büyük yapılarla saygınlık olsaydı Dubai dünyanın en saygın ülkesi olurdu. Öyle değil mi?

Son ABD ziyaretine 500 milyon dolarlık uçakla (Yaklaşık dört buçuk milyar TL), üç yüz kişiyle gitmiş. Her kişi için ortalama masraf ise 14 bin dolar (124 bin TL'den fazla) imiş.

Kesin bilgi olmamakla birlikte kargo uçaklarıyla oraya arabalar götürülmüş.

Gitmeden önce kimlerle ne konuşulacağı planlanmış mı? Böyle bir bilgi sahibi olmadığımız gibi ikili görüşmelerde neler konuşulup nasıl kararlar alındığı ile ilgili olarak da kimsenin bir bilgisi yok. Oysa hükümet yetkililerimizin dış gezilerinde önceden de dönüşte de muhalefete bilgi vermek gibi bir devlet geleneğimiz vardı. Yirmi yıldır bu gelenek rafa kaldırıldı.

Yurt sorunlarını dile getirmek için eylem yapan üniversiteli gençlere "Biz göreve geldik üniversite öğrencilerinin aldığı burs. 45 liracıktı. Elinize, dilinize dursun ya. Şu anda bunlar 650 liraya çıktı." Diye açıklama yaptı.

04.11.2002'de iktidara geldiklerinde çeyrek altın 27,3 TL idi. O günkü 45 TL ile 1,65 çeyrek altın alınabiliyordu. Bugün çeyrek altının fiyatı 815 TL'dir. O günkü 45 lirayla alınan 1,65 değerindeki çeyrek altını almak için bugünün parasıyla 1345 TL vermek gerekiyor. Öğrenciye 1345 TL'lik burs verilseydi 2002 yılındaki 45 TL bursa denk gelecekti. Bugün övünerek verdiklerini söyledikleri 650 liralık bursu bu miktardan çıkardığımızda bırakalım artış yapmayı, devlet, öğrencilere 695 TL daha borçlu durumdadır.

T. Özal'ın başlattığı bu rakamlarla aldatmayı T. Erdoğan sürdürmektedir. Ama "Güneş balçıkla sıvanmaz." Herkesin aptal yerine konmasından ne zaman vazgeçilecek; bilmiyorum. Bu basit hesabı bazı sabit fikirli, şartlanmışlar dışında artık herkes yapabiliyor.

Yani rakamlarla, lafla aldatma dönemi artık bitti. Bunu bazıları da anlasa iyi olur.

Öğrencilere kızılacağına onların sorunlarını anlamaya ve çare üretmeye çalışılmalıdır. Halka tutumlu olmaları tavsiye edilirken buna öncelikle kendilerinin uyması gerekmez mi?

"Ele verir talkını, kendisi yutar sakımı" örneği olmaktan, başkalarını anlamaz yerine koymaktan kendilerini kurtarıp biraz gerçekçi olmayı acaba ne zaman düşünmeye başlayacaklar? Ya da böyle bir niyetleri var mı?
YAZARIN DİĞER YAZILARI