BİRAZ ŞUNDAN, BİRAZ BUNDAN.


Hep ekonomiden, geçim derdinden, hep yurt ve dünya siyasetinden bahsedecek değiliz ya? İnsanoğlu her öğün aynı yemeği bile yemediğine göre, bugün biz de biraz değişik, biraz nostaljik, biraz da magazinvari konulardan bahsedeceğiz, herkese iyi seyirler.

---Efendim, İngilizlerin Hindistan'ı çok sevdiğini, oradan hiç ayrılmak istemediklerini, bu uğurda tarihi katliamlar bile yaptıklarını herhalde okumuşsunuzdur!.. İşte o Hindistan'ı İngilizlerin elinden, sadece pasif bir direnişle kurtaran unutulmaz lider, yaşamı boyunca 'bir lokma, bir hırka' felsefesiyle yaşayan Mahatma Gandi'yi de bilirsiniz!..

Bir gün İngiliz Kralı George, Gandi'yi Sarayına davet eder. Bizim Hacıların giydiği 'Ehram' gibi yine sade bir kıyafetle davete giden Gandi'ye, kapıda bekleyen İngiliz gazetecinin biri, küçümseyen bir eda ile sorar: "Efendim şu kıyafetiniz, bir İngiliz Kralı ile davette buluşmak için fazla sade değil mi?" der. Gandi o mütevazı bakışıyla gazeteciyi şöyle bir süzer ve hiç sesini yükseltmeden; "Tek merak ettiğiniz konu bu ise, ben size söyleyeyim; zaten Kralınızın sırtındaki kıyafet ve süsler, bizim ikimize de yetecek kadar çok idi" diyerek oradan ayrılır.

---Osmanlının son yıllarında çok ünlü bir 'Tulûat Sanatçısı' olan 'Kel Hasan'ın burnu çok küçük, adeta yüzüne yapışık vaziyette imiş. Bir gün Kel Hasan, yolda gördüğü dilenciye yüklüce bir sadaka verir. Dilenci memnun, bağırarak dua eder; "Allah gözlerine sıhhat versin, gözleriniz hiç bozulmasın inşallah!.." diye bağırınca, saçlarından dolayı bir dua bekleyen Kel Hasan sorar; "Neden böyle dua ettin, benim gözlerimde bir şey yok ki?" deyip, kavuğunu çıkararak, kel kafasını gösterir. Zeki dilenci bu sefer de; "Afedersiniz ama, bu gözleriniz bir bozulursa, şu burnunuza gözlük takamazsınız da, ben ondan dua ettim!" der.

---Uzun zamandır görmediğimiz çok soğuk ve kar yağışlarını şu günlerde yaşıyoruz, herkes de bu konuda bir şeyler uydurup söylüyorlar ya? Bence hiç şaşılacak bir durum yok aslında. Biliyor musunuz; 1621 yılında, Padişah I. Mustafa (1591-1639), Büyükvezir Enişte Davut Paşa zamanında 'İstanbul-Haliç Körfezi' de donmuş, uzun süre buzları çözülmemişti. Eee, o zamanda da hava kirliliği ve 'Dünya İklim Krizi' mi vardı yani?..

---Binlerce yıldır büyük savaşlarda, salgın hastalıklarda, geçim derdine düşüldüğü yıllarda, herkes birbirine 'Sabır' dilerlerdi. Bizim büyüklerimiz Hz. Mevlâna ve Koca Yunus Emre bunların başında gelenlerdir!.. Peki, bu konuda dünya ünlüleri neler demişler acaba:                        Arnold Glassow: "Her şeyin anahtarı sabırdır. Civcivi, yumurtaları kuluçkaya 21 gün yatırarak elde edersiniz, kırarak değil!.."                                                                                                                                     
    
Platen Hallemeund: "Bizi neşe çelengi sarmadan önce, onun bazı dikenlerine sabırla katlanmalıyız!.."                                                                                                                                              
  
William Shakespeare: "Sabırlı olmayanlar, dünyanın en fakir insanlarıdırlar!.."                                   
   
Goethe: "Acele etme, ama sabır diyerek tembellik de etme!.."                                                                
 
---Merhum 'Muğla Doktoru' ünvanlı Prof. Dr. Şadan Gökovalı Hocam da; "Yaveş yaveş acele ediniz!" der dururdu. Benim birçok yazımı okuduktan hemen sonra arar, beğendiği ve eleştirdiği yerleri söylerdi. Bir gün yine arayıp; "Bu senin 'Sakin Koşar' isminde bir anlam tuhaflığı var, bundan sonra senin adın 'Sakin Sakin Koşar' olsun, bence bu daha uygun düşüyor!" demişti. Toprağı bol, mekânı Cennet olsun inşallah!..

Neyse, bugün de bize ayrılan gazetedeki arsamız bitti. Muğla Şairi  merhum İbrahim Ergin'in "Şadan'a Mektup" şiiriyle size veda edelim bari.

"Mektubunu çok bekledim/ Uzun etme, yaz gayri/ Günlere gün ekledim/ Yolda kaldı göz gayri.// Her postacı gelişte/ Gözüm-gönlüm kirişte/ De gel mektup, gel işte/ Bilmeceyi çöz gayri.// Yurdumdan habersizim/ Kara yazılmış yazım/ Yalnız oğlu yalnızım/ Sayfa sayfa toz gayri.// Mevlâna yaktı Şems'i/ Varmola dost gibisi/ Bana gerek birisi/ Bundan geru söz gayri.// Bahar geldi dayandı/ Kan yeşile boyandı/ İçimde gül uyandı/ Dünya bana az gayri.// Ergin her zaman eydür/ Derdim eş-dosttur, köydür/ Oruç bile bir aydır/ Gurbet deyu boz gayri."                                              Sakin KOŞAR.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI