ÂŞIK VEYSEL

                                                                            

21 Mart gelir de Âşık Veysel'i hatırlamamak olmaz. Onu 21 Mart 1973'te bundan 52 yıl önce kaybettik. Veysel, 20. Yüzyıl halk ozanlarının en önemlilerinden biri, hatta en önemlisiydi. 1894 yılında Sivas'ın Sivrialan köyünde dünyaya gelmişti. Onu şiirleriyle anılarıyla yeniden yâd etmek, "Dostlar beni hatırlasın," diyen Veysel'e karşı vefa borcumuz olmalı.

Ahmet Emmi ve Gülizar Ana'nın evlatları Veysel, Yoksul Anadolu halkının çocuklarının yaşadığı temel yazgıyı yaşayarak büyüdü. Yedi yaşına geldiğinde çiçek hastalığına yakalandı ve sol gözünü kaybetti. Aksilik bu ya. Sağ gözüne de bir değnek batınca Veysel görme yeteneğini tümden kaybetti.

                Yörede dolanan halk ozanları, zaman zaman babası Ahmet Emmi tarafından evlerine davet edildiklerinde Veysel onları dikkatle dinliyor, çalıp söyledikleri şiirlerini Dikkatle izliyormuş. Bu şiirlerin birçoğunu ezberlemiş. Oğlunun bu ilgisini gören babası ona bir saz hediye edince Veysel çok sevinir. Komşuları Molla Hüseyin'in yardımıyla da kısa sürede saz çalmayı öğrenir.

                Karanlık dünyasında duyarlı ruh hali, yöresinde geleneksel olarak kök salmış halk şiiriyle bütünleşti. Anadolu'nun; mayasını ülkemiz kültürünün tarihsel derinliklerinden alan söyleme geleneği, Veysel'in iç âleminde yeni evrenlere yelken açtı.

                VEYSEL ANKARA YOLUNDA

                İlk zamanlar kendisine güvenemiyor, kendi şiirlerini okumaya çekiniyordu. 1931 yılında Sivas'ta yapılan "Halk Şairleri Şenliği"ne katıldı. Orada şiirleri büyük beğeni toplayınca artık kendi şiirlerini çalıp söylemeye başladı.

                Kabına sığamayan Veysel, 1933'te Sivas'tan yürüyerek yola çıktı. Sazıyla yarenlik ederek üç ayda Ankara'ya ulaştı. Cumhuriyetin onuncu kuruluş yılın şenliklerinde okuduğu şiirlerle dikkat çekmişti. Bu tarihten sonra Anadolu'yu karış karış dolaşarak halkıyla kaynaşıp bütünleşmeyi başarmıştı.

                Halk ozanlarından en çok: Karacaoğlan'ı, Yunus'u, Emrah'ı, Dertli'yi seviyordu. Şiirinin gelişmesinde A. Kutsi Tecer'in büyük katkısı olduğunu her zaman ifade ederdi. Onun aracılığıyla Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Gölköy gibi köy enstitülerinde görev alarak saz öğretmenliği yaptı.

                SANATI

                O sazını kucaklarken ürününü hasat eden bir köylü kadar doğaldı. Sazıyla nasıl bütünleştiğini şöyle anlatır:

                       Sen petek misali Veysel de arı / İnleşir beraber yapardık balı

                       Ben bir İnsanoğlu sen dut dalı / Ben babamı, sen ustanı unutma

                Başlangıçta halk şiirinin eski geleneğini sürdürmüş zamanla kendini geliştirerek 20. Yüzyılda yeni bir soluk yeni bir nefes olarak ortaya çıkmıştır. Yüzyıllar boyu halkımızın çilesini, sevincini, yasını dile getiren geleneksel şiirin konularına; cumhuriyetin kuruluşuyla ülkemizin karşı karşıya kaldığı sorunları eklemiştir. Atatürk sevgisini, devrimlerin kökleşip yerleşmesini, laikliği, yurt sevgisini, ülkenin ve milletin birlik beraberliğini dile getirmiştir.

                Buğulu sesine eşlik eden sazından dökülüveren seslerde doğal güzellikleri ne güzel tasvir eder:

                     Baharda coşarsa buğulu toprak / vücuda getirir her türlü yaprak

                     Al yeşil giyinmiş dağlara bir bak / Besleyip büyütür yer çiçekleri

                Aramıza nifak sokanları ayıplar:

                     Bakmaz mısın insanların işine / Kötülükler doğar peşi peşine

                  Mezhep kavgasına din dövüşüne / Sanki varıp sığmamışlar cennete

                Atatürk'e hayrandır. Arkasından tüm ulusumuz gibi yas tutar:

                     Atatürk'ün eserleri/Söylenecek bundan geri/Bütün dünyanın her yeri/Ah çekti vatan ağladı

                     Fabrikalar icat etti / Ata'lığın ispat etti/ Varlığın Türk'e terk etti / Döndü çark devran ağladı

                Tüklüğüyle onur duyar, yurdunu tutkuyla sever:

                    Dünya dolsa şarkıylan, Türk'üz türkü çağırırız.

                 İftihar ettiğim büyük muradım/ Türk oğluyum temiz Türk'tür ecdadım

                 Şehit ismi yazılsaydı soyadım / Kanım ile mezarımın taşına

Bazen karamsardır:

                 Galiba dünyanın sonuna kaldık / Gelin belli değil kız belli değil

                 Ne nasihat duyduk ne öğüt aldık / Sohbet belli değil söz belli değil

Veysel bilir ki mayamız topraktır. Ondan geldik ona döneceğiz:

               Dost dost diye nicesine sarıldım / Benim sadık yârim kara topraktır

               Beyhude dolandım boşa yoruldum / Benim sadık yârim kara topraktır.

Bazen bir filozoftur veya dünya düşüncesine dalar:

               Uzun ince bir yoldayım / gidiyorum gündüz gece

                Bilmiyorum ne haldayım / Gidiyorum gündüz gece

             Dünya iki kapılı bir handır. Herkes gibi Veysel de bu sırrı çözemediği için şaşkındır.

Elli iki yıl önce Veysel bu dünyadan göçtü gitti. Türk milletinin belleğinde unutulmaz şiirlerini bırakarak. Türk halk edebiyatında bir anıt isim olarak yerini aldı.

TURGUT DERELİ

 

               

               

YAZARIN DİĞER YAZILARI