26 AĞS. 2017'de yitirdiğimiz Ünlü Gülmece Yazarımız Muzaffer İzgü ile 1967 yılında Aydın'da tanıştık. İlk tanışmamız İstasyon yakınındaki o zamanki adıyla Aydın Öğretmenler Derneği'nin lokalinde oldu. Kısa sürede kaynaşmıştık. Yaşama bakışımızdaki, arkadaşlık anlayışımızdaki, okuma sevgimizdeki benzerlikler bizi birbirimize yaklaştırmış yirmi beş yıl süren yakın dostluk ve arkadaşlık böyle başlamıştı.
Çünkü her ikimiz de Cumhuriyet ve Atatürk değerlerine bağlı çağdaş modern Türkiye'yi bir eğitimci olarak oluşturmada benzer görüşleri paylaşıyorduk.
1966 yılı yazıydı. Ceyhan Lisesinden eşimle birlikte Aydın Gazipaşa Ortaokuluna atanmıştık. Meşrutiyet mahallesindeki tek katlı bahçeli küçük evlerden birini kiralamıştım. İkimiz ve henüz bebek olan oğlum için yeterliydi bize.
Aramızdan geçen caddenin öte tarafında aynı tip evlerin birinde, sonradan kendisine hep Muzaffer Ağabey" diye seslendiğim Muzaffer İzgü oturuyordu ve gene sonradan kendisine hep "Günsel Abla" diye seslendiğim eşi, oğlu Ortaokul birinci sınıf öğrencisi Ahmet Şahin, henüz anaokulu öğrencisi olan ikizleri Nevin ve Sevin.
Muzaffer Ağabey, o sırada Adnan Menderes Caddesi üzerinde yer alan Güzelhisar İlkokulunda görevliydi. Günsel Ablanın hangi okulda olduğunu bilmiyorum ama daha sonra hemen bizim okulumuzun yanındaki Ekrem Çiftçi İlkokuluna geldiğini sonunda oradan emekli olduğunu iyi anımsıyorum.
Henüz ilkokula gitmiyordum. Muğla'da oturuyorduk. Komşumuzun çok saldırgan bir horozu vardı, komşu hiçbir uyarıyı dikkate almıyor onu sürekli sokağa bırakıyordu. Horoz biz çocukların kâbusuydu, birgün bir taş fırlattım, o kadar kindarmış ki unutmamış, bir hafta sonra boş bulunduğum bir anda sıçradı ve beni tam alnımın ortasından gagaladı. Ailem, beni kanlar içinde alıp eski mahalleleri Müştakbey'de bir eve götürdü. Evin sahibi olan sağlık astsubayı meğerki annemin çocukluk arkadaşının eşiymiş. -O gün, sağlıkçı astsubayın Günsel Abla'nın babası ve ileride evleneceği Muzaffer Ağabey'in kayınpederi olabileceğini nereden bilebilirdim.- yaramı bir güzel pansuman etti ve hemen Devlet Hastanesine gidip bir de tetanos iğnesi yaptırmamızı istemiş ki beni alıp hastaneye götürdüler.
Şunu hemen söylemeliyim. 2015'te Günsel Abla'yı kaybettik. Aydın'dan olan ortak arkadaşlarımızla birlikte baş sağlığına gittiğimde, Muzaffer Ağabey'i bu ölümün çok etkilediğini gördüm. İyi biliyorum ki birbirlerini çok severlerdi. Geçenlerde oğluma da söylemiş hayatının Günsel abladan sonra çok zorlaştığını. Bunu hissediyordum, kendisini kısa sürede toparlamasını ümit ettim ama olmadı. İki yıl bile geçmeden Muzaffer Ağabeyde bu dünyaya veda etti.
HÜRAYDIN'DAN AKBABA'YA
Muzaffer Ağabey, biz Aydın'a yerleştikten bir süre sonra Türkçe öğretmenliği yetki belgesi almış ve bizim okulumuza Türkçe öğretmeni olarak atanmıştı. O zamana kadar daha sınırlı kalan arkadaşlığımız kısa sürede çok yakın dostluğa dönüştü. Daha sonra söz edeceğim diğer ortak yakın arkadaşlarımız da vardı ama biz ayrılmaz ikili oluşturmuştuk. Bunu nereden biliyorum? İzmir'e yerleştikten sonra Aydın'a gittiğimde Aydın'daki ortak arkadaşlarımızın beni görür görmez ilk soruları: "İzgü ne yapıyor?" olurdu.
Daha önceleri başka yerlerde yazıp yazmadığını bilmiyordum, tanıştığımız sıralar Hasan Ağababaoğlu'nun Aydın'da çıkardığı Hüraydın Gazetesine öyküler yazdığını biliyorum. Ceyhan Lisesinde çalışırken Işınsu adlı bir dergi çıkarıyorduk o zamandan beri yazmayı bırakmıştım. Köşe yazıları yazabileceğimi söyleyince, İzgü beni Hasan Bey'le tanıştırdı. O tarihten sonra ben de Hüraydın 'da haftada üç gün yazmaya başladım. Siyasi yazılarımı "Turgay Demirci" takma adı altında yayınlarken zaman zaman kendi adımı kullanıyordum.
Muzaffer ağabey, o sıralar Akbabaya öyküler yazmaya başlamıştı. Daha sonra başka yerlerde de söz etti; bana anlattığı, Akbaba'ya bıkmadan usanmadan yayınlanmamasına karşın uzun haftalar boyunca düzenli olarak yazmayı sürdürdüğüydü. En sonunda Yusuf Ziya Ortaç, kendisine bazı önerileri ve öğütlerini ulaştıran bir mektup göndermiş sonrasında da öykülerini yayınlamaya başlamıştı.
Onu şöhrete ulaştıran yolu Akbaba dergisi açtı diyebilirim. Sonrasında tiyatro oyunları, romanları ve çocuk kitapları ile 154 esere ulaştı.
Annemlerin, Muğla'dan gelerek bizi ziyaret ettiği günlerin birinde; Eşi Günsel Abla'nın annesinin Muğla'da annemlerle komşu ve çocukluk arkadaşı oldukları ortaya çıkmıştı. Bundan sonra ailelerimiz arasında bağlar daha da güçlendi. Ailece görüşmeye başladık ve O benim hep Arkadaşım, Dostum, Ağabeyim olarak kaldı yaşamım boyunca.
Eşi Günsel abla, Müştakbey Mahallesi Şemsana yakınında oturan Türkosmanlar ailesindendi. Annesi de annemin komşu ve yakın arkadaşıydı. Üstelik Ablam ve Amca Kızım Güldane (Fidan) ablamla Kocamustafendi İlkokulunda (O zaman 2. Okul) birlikte okumuşlardı.
İki arkadaşımızı daha katarak 1974'te Kuşadası'nda birlikte aldığımız arsa üzerine yaptığımız yazlık binada komşu da olmuştuk.
Hatırımı saymış Muğla'ya Biraderimin düğününe de katılmış ve onun nikah şahidi olmuştu.
Bir süre sonra İzgü Ailesini Muğla'ya davet ettim. Mevsim ilkbahardı henüz Yayla'ya göçmemiştik. Yayla hayatını çok dinlediği ve merak ettiği için gitmemizi istedi. Severek kabul ettim, bize katılmış olan iki arkadaşla birlikte dört kişi Yayla'daki evimize gittik. Hava serindi henüz. Ocağa kütükleri çattık. Üstümüzde birer battaniye yer minderinin üstünde sabahı edecektik. İddialı konuşmuş sabah şafak vakti onlara bülbül sesi dinleteceğimi söylemiştim. Neyse ki Karabağlarımızın güzel sesli bülbülü beni mahcup etmemiş cevizin dalında şakımaya başlamıştı.
O, Muğla'yı ve Karabağları çok sevmişti. Sonraki yıllarda da hep övgüyle söz etti. Bu güzel anılar ve Muzaffer İzgü 'nün Muğla'mıza yakın duyguları unutulmasın istedim.
TURGUT DERELİ