CEHALET YILLARI BİTTİ Mİ !?

 

                  CEHALET YILLARI BİTTİ Mİ !?

Kurtuluş Savaşımızı kazandıktan sonra 29 Ekim 1923'te kurulan 'Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz' ilk nüfus sayımını 28 Ekim 1927 yılında yaptı. Bu sayıma göre ülkemizin 63 Vilayeti (İli), 328 Kazası (İlçesi), 39.901 Köyü ve toplam nüfusu da '13.649.945' kadardı. Okur-yazar insan oranı ise; kimi verilere göre % 10, kimine göre % 8 idi.

Osmanlının son döneminde İlkokul-Ortaokul-Lise sayısı 5.133, toplam öğrenci sayısı 361 Bin, toplam öğretmen sayısı da 12 Bin kadardı. Köylerde nadiren okul varken, okulların tamamına yakını Vilayet ve Kazalarda yer alıyordu. Bu yüzden köylerde cehalet diz boyu idi.

Cumhuriyet Türkiye'sinden sonra, özellikle de eğitimdeki 'Türk Mucizesi' sayılan 'Köy Enstitüleri' zamanında köylülerin eğitimine verilen önem sonucunda, bugün ülkemizin okur-yazar oranı % 97,4 seviyesine, 85 Milyona varan nüfusumuzun; 19.155.571'i öğrenci ve 1.139.673'ü öğretmen sayısına ulaşmıştır!.. (2021-2022 verilerine göre.)

Peki, verdiğimiz bu resmi belge rakamlarına göre, ülkemizde cehalet bitti mi? Hep örnek gösterdikleri "Batı Ülkeleri" seviyelerine yaklaştı veya geçti mi? Bu yıl bütçenin % 15,7'si Milli Eğitim Bakanlığına ayrıldı. Yani 190 Milyar TL, yani '10 Milyar Dolar' civarında. Peki, ABD ve Çin ne kadar ayırıyor biliyor musunuz; ABD = 632 Milyar Dolar, Çin de = 233 Milyar Dolar!.. Bizim bu güdük bütçeyle, bu ülkelerle eğitim konusunda yarışmamız mümkün mü?

Görüyorsunuz işte, son yapılan istatistiklere göre, dünyada ilk "100 Üniversite" içinde bile bir tek üniversitemiz kalmamış!.. Halbuki önceleri "ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Hacettepe" gibi üniversitelerimiz hep bu listenin içinde yer alırlardı, hepsi mazide kaldı.

1950'li yıllarda, bizim çocukluğumuz yıllarında bile, köylerimizde cehalet henüz bitirilememişti!.. Tüm Muğla köyleri gibi, bizim köyümüzde de tek uğraş "Tütüncülük" idi. Her şey 'Tütün Parası' günü ödenmek üzere veresiye alınır, alınan tütün paraları Bakkalda, Kahvecide, Fırında, Manifatura ve Zirai İlâçlar satanlarda kalır, yeniden tütün parasına borçlanmaya başlanırdı. Enflasyon yoktu, kredi kartları ve faiz yoktu, olsa olsa bazı dükkân sahiplerinin fazladan (alınmadığı halde) yazdıkları fiyatlar vardı!..

İşte o yıllarda bazen seçimler olur, ciplerle tozu-dumana katarak gelen siyasi adaylar, elektrik olmadığı için mikrofondan konuşmaz, kahve önlerindeki meydanlara konulan büyük masalar üzerine konulan küçük masaların başına geçer, ünleri çıktıkça bağırır, zaman zaman önlerindeki masaları yumruklar ve tekmeler, her gelen tütün fiyatını arttıracaklarını, banka ve kredi kooperatifi paralarını arttırıp, faizlerini düşüreceklerini söyler, en sonunda da Yunanistan ve Komünist Rusya'ya demediklerini bırakmaz, halktan büyük alkış alarak köyden ayrılırlardı. Biz çocukluğumuzda bile fark etmiştik; masayı en çok yumruklayan, en çok bağıran, Yunana ve Rusya'ya en ağır sözleri söyleyenler, en çok oyu alırlardı!..

Seçim günü kardeşlerimle hep anneme sorardık; "Bu seçimde kime oy vereceksin anne?" dediğimizde, okuma-yazma bilmeyen rahmetli annemin sözü hep aynı olurdu; "Ben ne bilen oğlum, buben (baban) bili bunnarı!.." derdi. Kadının adı yoktu, bilgi ve fikri yoktu, her şeyi evin okuma-yazma bilen erkeği bilirdi. Rahmetli annem, radyodaki siyasi bir haberi dinleyip anlamadan, ömründe bir tek gazete-kitap bile okuyamadan bu yalan dünyadan göçüp gitti, benim de hep buna canım sıkılır, üzülürüm!..

Peki, şimdi okuma-yazma oranımız % 97,4 olmuş, cehalet bu güzel ülkemde bitti mi yani? Bunu anlamak için kâhin olmaya gerek var mı? Ülkenin şu enflasyon ve faiz oranlarına, iç ve dış borç rakamlarına, çalışan insanlara ve emeklilere verilen maaş miktarlarına, bankaların yıllık aşırı kâr miktarlarına, bir de bunların kararlarını veren büyüklerimize bir bakmamız, bize bir fikir vermiyor mu?                   Sakin KOŞAR.

YAZARIN DİĞER YAZILARI