NAZIM HİKMET VE ENVER PAŞA.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI Emperyalist Güçlerin paylaşım savaşıdır. Bu paylaşımda kendi payına hiç de önemli sömürge ülkeleri düşmediğini gören Almanya, diğer emperyalist güçlerle savaşa girişir.
Savaşın Başlangıcında Çanakkale Boğazından Osmanlı Karasularına giren Goben ve Breslau adlı Alman zırhlılarına, satın alındıkları söylenerek sahip çıkılmıştır. Alman subay ve askerlerinden arındırılmayan, subay ve askerleri başlarında fes taşıyan ve gönderine Osmanlı sancağı çekilen bu zırhlılar kasten Rus limanı Sivastopol'u topa tuttular.
O dönemde harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili olan Enver Paşa bilerek ve isteyerek bu olayı hazırlamış ve planlamış OSMANLININ İRADESİ DIŞINDA SAVAŞA GİRMESİNE NEDEN OLMUŞ KİŞİDİR.
Osmanlı kendisi zaten sömürge gibiydi. Böyle bir savaşı kazansa bile endüstrisi olmadığı için hiçbir yarar sağlamayacaktı.
Bu savaşta, başta Çanakkale tüm cephelerde yüzbinlerce gencimiz şehit olmuş. Osmanlı devleti dağılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı. Anadolu'yu kurtarmamız ve TC'yi de kurmamız belki mümkün olmayacaktı.
ENVER PAŞA'NIN adeta katliam yaşattığı 90.000 askerimizin tek kurşun atmadan donarak şehit olduğu Sarıkamış-Soğanlı dağları olayı ise başlı başına bir faciadır. Hocası Halil Paşa'nınki dahil tüm uyarıları dinlemeyen ve teçhizatsız askeri kışın en soğuk günlerinde o dağlara süren Enver Paşayı ( Sarıkamış'ta iki kış yedek subaylık yapan ve -37 dereceyi termometrede gören ve o soğuğu bilen bir kişi, TURGUT DERELİ olarak asla affetmiyorum ve bu eyleminden dolayı suçluyorum.)
Tüm bu olup bitenlere karşın şu Haberi okur musunuz?
"Enver Paşa Tacikistan'ın Belcivan kasabası yakınlarında Çegan Tepesi'nde toprağa verilmişti. Türkiye, Süleyman Demirel'in girişimleriyle 1996 yılında Enver Paşa'ya iade-i itibar ederek naaşını İstanbul'a getirmiş ve Abide-i Hürriyet Tepesi'nde yeniden defnetmiştir."
Nazım Hikmet'e gelince duygularını aşağıdaki şiirinde dile getirmişti:
VASİYET
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu'da bi köy mezarlığına gömün beni,
Hasan beyin vurdurduğu
ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörle türküler geçsin alt başından mezarlığın
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar ortamalı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun
çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemişim ben,
daha onlar düzülmeden
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman,
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki farkında bile olmadan.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
öylece gibi de görünüyor
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani.
NAZIM HİKMET / 1953
Demiş olmasına karşın, "Memleketim Memleketim" diye ülke özlemi ile şiirler yazarak gurbette vatan özlemi içinde can veren, yüreği yurt sevgisi ile dolu, Sevgili Nazım'ın naaşı Anadolu'suna getirilememiş hala Moskova'daki mezarlıktadır. Yazık!