EZANI PROTESTO ETMEK !...( EZANLA DOĞDUK,EZANLA BÜYÜDÜK ,EZANLA YAŞIYORUZ VE EZANLA ÖLECEĞİZ.)
1960’lı yılların ortalarında,Henüz 4-5 yaşlarındayken çocuklar olarak Cuma günleri köyümüzdeki mescidin yanına gider,tıpkı kedilerin balıkçı teknelerini sahilde beklemeleri gibi namazdan çıkanları beklerdik.Beklememizin nedeni de Cuma namazından çıkan bazı kişilerin çocuklara lokum dağıtmasıydı.Bir keresinde caminin penceresine oturup, namaz kılanları seyrederek namazın bitmesini beklediğim için, köyden Kur’an kursuna giden ağabeylerden bir tanesi beni “Namaz sırasında pencerede oturursan ölürsün “ diye korkutmuştu.
O dönemde köyümüzde kadrolu imam yoktu.Osmanlı döneminden kalma caminin vakıf arazi ve zeytinlerini düşüren ,asıl geçimini ise muska yazıp,hastaları okuyan köylülerin “Hoca Dayı “ dedikleri yaşlı bir imam vardı.Bunun yanında köyümüzde kısa süreliğine de olsa Kur’an kursuna giden birkaç kişiyle birlikte kendiliğinden Arap harflerini öğrenip Kur’an okuyan rahmetli komşum Durmuş ağabey de Hoca Dayı köyde olmadığı zamanlarda ezan okur ve cemaate imamlık yapardı.
Mazı’ya ilk kadrolu imam 1976’yılında geldi.Ancak dört ay kadar kadar kalabildi.İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandığından okumak için köyden ayrıldı.Köylüler hala onun sesinin çok güzel olduğundan ve çok iyi ezan okuduğundan bahsederler.Bu kişi daha sonra Muğla Turgut reis Lisesi’nde 12 yıl birlikte çalışacağım mesai arkadaşım ve Muğla’da altı yıl aynı apartmanda altlı üstlü komşu olacağım Sami Aldemir hocamdır.
Dikdörtgen şeklinde tek katlı ve üzeri kiremit çatılı olan camimizin minaresi yoktu ( Minare 1972 yılında yapıldı).Ezan sekiz-on civarında basamakla çıkılan bir yükseltinin üzerinden okunurdu.Ezanı çoğunlukla farklı kişiler okurdu.Biz çocuklar da ezan okuyan kişi indikten sonra oraya çıkıp ezan okumaya çalışırdık.
Bu konuda ben gayet iyiydim.Ezanı eksiksiz olarak makamında gayet güzel bir şekilde okurdum.Bu konuda bir zaman kavramım yoktu.Vakitli vakitsiz,caminin ezan okunan yerinden,toprak damlı evlerin başından sık sık ezan okurdum.Bana “Büyüyünce ne olacaksın “ diye sorduklarında ,”Hoca olacağım “ derdim.
EZANLA DOĞDUK,EZANLA BÜYÜDÜK ,EZANLA YAŞIYORUZ VE EZANLA ÖLECEĞİZ.
Anlayacağınız “ Ezanla doğduk,ezanla büyüdük ,ezanla yaşıyoruz ve ezanla öleceğiz.”Bu yüzden ezan bu toprakların kutsalıdır.% 99’u Müslüman olan bu topraklarda ezanı protesto etmek ve ıslıklamak bugüne kadar,görülmüş ve duyulmuş bir şey değildir.Ben ömrüm boyunca böyle bir duruma ne tanık oldum,ne duydum ne de böyle bir haberi okudum.Bu topraklarda ezanı protesto edip ıslıklamamak eşyanın tabiatına aykırıdır.
Ezanı protesto edip ,ıslıklamak hiçbir zaman kabul edilebilcek bir davranış değildir.Kişilerin inançları kendilerini ilgilendirir.Ama hiçbir kişi ya da kişiler insanların dini inançlarıyla dalga geçme ve onları rencide etme hakkına sahip değildir.Bu ne demokrasiye,ne insan haklarına,ne de insanlığa sığar.
BU YAZIYI YAZMAMIN NEDENİ
9 Mart günü sosyal medyada arkadaşlarımın bazı paylaşımlarında “Ezanın protesto edilip,ıslıklandığı “ video paylaşımlarını görünce çok büyük tepki göstermiştim.Gerçekten de böyle bir durum gerek toplumsal birliğimiz ve barış açısından gerekse insanlık açısından da kabul edilebilir bir durum değildi.
Sosyal medya çok büyük bir dezenformasyon (Bilgi kirliliği ) kaynağı olduğu için işin aslını araştırmaya karar verdim.Geçmişte de “Kabataş’taki baş örtülü bacılarve camide bira içtiler “ gibi bu tür ajitasyon haber,söylem ve paylaşımlar ortaya çıkmış ve sonrasında gerçeğin farklı olduğu anlaşılmıştı.
Maalesef bu sefer de aynı durumun söz konusu olduğunu anladım.Burada protesto edilen ve ıslıklanan yürüyüşçülerin önlerini barikatlarla kesen polismiş.Polisler kendilerine verilen emir gereği yasaklanmış güzergaha yönelik yürüyüşe engel olmak için yolu barikatlarla kapatınca yoğun bir ıslık protestosuyla karşılaşmıştı.
Bu sırada yatsı ezanının okunması ve ezan sesine ıslık seslerinin karışması “Ezan protesto ediliyor,ezan ıslıklanıyor “ algısının oluşmasına neden olmuştur.Protestocuların ezanla bir sorunu yok ki ıslıklasınlar.Nitekim yürüyüşü organize edenler bunu açıklamışlar,protesto ve ıslıklamanın polis barikatına karşı olduğunu söylemişlerdir.Aynı şekilde muhafazakarlığıyla bilinen Türkiye Gazetesi’nin yazarı Süleyman Özışık da yanlışlığın farkına varmış ve bu konuda yazmış olduğu yazıdan dolayı özür dilemiştir.
KİRLİ SİYASET.
Bizlerin canlı olarak tanık olduğu 12 Eylül öncesi dönemde de ( Komünistler camiyi bombaladı vb.)bu tür ajite edici haber ve söylentiler yayılır ,ardından çatışma çıkardı.Maalesef günümüzde Hitler’in Propaganda Bakanı Göbels’in taktiklerini aratmayacak yöntemler uygulanmaktadır.Bu tür ajite edici edici haber ve söylemler toplumsal birliğimizi dinamitler ve ülkemizi hızla bir bölünme ve iç savaş sürecine sürükler.
Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmelerden ders almalıyız.Bizleri yönetenlerin üç beş oy uğruna toplumu ayrıştırmaya hakları yok.Malum, politikacı ile devlet adamı arasındaki fark “Politikacı gelecek seçimleri,devlet adamı ise gelecek nesilleri düşünürmüş” iktidarından muhalefetine benim, bizleri yönetenlerden ya da yönetmeye talip olanlardan yegane isteğim budur.Bu ülke hepimizin,başka Türkiye yok.Mazallah ülkemizin başına bir felaket gelirse bizim Suriyeliler gibi sığınabileceğimiz bir “Türkiye “ yok.Onun için ülkemizin değerini bilelim ve hep birlikte ülkemize sahip çıkalım.