KOLTUK BEKASI !...

TÜRKİYE’NİN BEKA SORUNU BUGÜN ÇIKMADI,KURULDUĞUNDAN BUYANA HEP VARDI.

Son zamanlarda siyasilerimizin dilinden “Beka “sözcüğü düşmüyor.Tutturmuşlar  beka,beka,beka, neyin bekası ülkemizin bekası.Yani ülkemizin bağımsızlığının  ve varlığının sürdürülmesi.İyi de bu konu sadece günümüze özgü değil ki.Bu ülkenin beka sorunu kurulduğu günden buyana hep vardı.

Bunun için Mustafa Kemal Atatürk “Yurtta barış,dünyada barış “ söylemini dile getirdi.Yeni kurulan Cumhuriyet varlığını koruyabilmek için bir takım yasalar çıkardı.Başta Şeyh Sait Ayaklanması,Menemen Olayı,Ağrı İsyanları,Dersim Seyit Rıza Ayaklanması gibi ayaklanmalara karşı varlığını korumak için önlemler aldı.

Ayrıca dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı da komşularıyla işbirliğine gitti.Bu doğrultuda Musollini yönetimindeki faşist İtalya’nın ve Hitler yönetimindeki Nazi Almanya’nın desteklediği Bulgaristan’a karşı Yugoslavya,Yunanistan ve Romanya ile birlikte “Balkan Antantı”nı kurulmasını sağladı.Böylece Balkanlarda Nazi ve Faşist tehditine karşı önlem aldı.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalandığı 20 Temmuz 1936 tarihine kadar İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın yönetimi bize ait değildi.Başkanı Türk olan “ Boğazlar Komisyonu”nun elindeydi.Hitler ve Mussollini’nin yayılmacı politika gütmeleri üzerine Türkiye ülkesinin güvenlik ve bekası açısından Montrö’de bir konferans toplanmasını sağlar ve böylece Boğazlar üzerinde tam egemenliğini elde eder.

Aynı şekilde güney sınırımızın güvenliği açısından bölge ülkeleriyle işbirliğine giden Atatürk 8 Temmuz 1937 tarihinde Irak,İran,Ve Afganistanla “ Sadabat Paktı”nı imzalanmasını sağlar.Son yıllarında ise rahatsızlığına rağmen anavatandan koparılan Hatay’ın tekrardan Türkiye’ye katılması için mücadele eder.Hatay Atatürk’ün ölümünün ardından 30 Haziran 1939 yılında Türkiye’ye katılır.

TÜRKİYE İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE SONRASINDA BÜYÜK TEHLİKE ATLATIR.

Günümüzde siyasi iktidar tarafından adeta günah keçisi haline getirilen İsmet İnönü’nün ülkemiz açısından en büyük başarısı İkinci Dünya Savaşı sırasında izlemiş olduğu politika sonucunda Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmamasıdır.

İnönü o dönemlerde çok sıkıntılı günler geçirir.Hitler ordularının Edirne sınırına dayanıp,İtalya ile birlikte Yunanistan’ı işgal ettiği bir dönemde ,Hitler’in Türkiye’ye saldırmayıp Sovyetler Birliği’ne karşı “ Barbarossa Harekatı”nı başlatması uyandırılıp kendisine haber verildiğinde İnönü sevincinden oynamaya başlar.

Sonrasında Müttefikler  Türkiye’nin kendi yanlarında savaşa girmeleri konusunda çok baskı yaparlar.Bu konuda Batılı liderler İnönü ‘ye Adana’da Kırmızı Vagon’da   ve Kahire Konferansı ‘nda çok baskı yaparlar.İnönü bunları Türkiye’nin silah ve mühimmat eksikliğini bahane ederek geçiştirir.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA SOVYET İSTEKLERİ TÜRKİYE’Yİ ABD’NİN KUCAĞINA İTER.

1925 Yılında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan Dostluk ve saldırmazlık Antlaşması’nın 20 yıllık olan süresi dolunca ,Türkiye bu antlaşmayı yenilemek ister.Sovyetler Birliği ise Moskova ve  Kars Antlaşmaları’nda Sovyetler Birliği’nin aleyhinde olan bazı maddelerin düzeltilmesini,buna göre Kars ve Ardahan’ın Sovyetler Birliği’ne verilmesini ister.Bunu Boğazlarda savunma üssü isteği izler.Bu durum Türkiye’nin kimyasını bozar.Bu durumdan yararlanan ABD Türkiye’yi kendi yanına çekerek kontrolü altına alır.

1952’de NATO üyesi olmamızla birlikte ülkemize yönelik en büyük tehdit olarak “Komünizm “ tehlikesi görülür.Türkiye bu konuda CİA ve Pentagon kontrolünde hem siyaseten,hem de askeri olarak gerekli önlemleri alır.

ABD kendi çıkarları tehlikeye girdiğinde darbe yapılmasını sağlar.Son 15 Temmuz Darbe Girişimi de dahil olmak üzere ABD Türkiye’de gerçekleştirilen bütün darbelerin “öznesi” olarak yer alır.

TÜRKİYE’YE YÖNELİK TEHDİTLER.

1954’de Kıbrıs Sorunu,1970’li yıllarda Kıta Sahanlığı ,Fır Hattı,Ege Adaları,B atı Trakya Türkleri sorunlarından dolayı Yunanistan ile aramız açık.Kendi Devrimini bize ihraç etmek isteyen İran ile 1979’dan buyana,Hatay’dan dolayı Suriye ile hep aramız açıktı.Ermenistan’ı söylemeye bile gerek yok.Buna 1984’ten sonra PKK terörü sorunu da eklendi.

Yukarıda değinildiği gibi ülkemizin “beka “ sorunu sadece günüze özgü değil,hep vardı.Atatürk,İnönü,Menderes,Demirel,Ecevit,Turgut Özal,Mesut Yılmaz,Tansu Çiller bu sorunları hep yaşadı.

Son olarak Suriye sorunu konusunda Türkiye’nin izlemiş olduğu politika tartışılır.Stratejik Derinlik uzmanı dönemin Dışişleri bakanımız Ahmet Davutoğlu Suriye’nin derinliğini kestirememiştir.Bence ABD’nin kuyruğuna takılıp Suriye işine karışmamız hataydı diye düşünüyorum.Burada Suriye’den sonra ekonomik açıdan en ağır bedel ödeyen ülke Türkiye olmuştur.Bu konuda “Kazandığımız sevap, ürküttüğümüz kurbağaların günahını bile karşılamaz”

GÜNÜMÜZE GELİNCE

Günümüze geldiğimizde ise özellikle başta Sayın Devlet Bahçeli olmak üzere liderlerimiz 31 Mart yerel seçimlerini ülkemiz açısından bir “beka Sorunu “ olarak görüp“Beka “ sözcüğünü  dillerinden düşürmemektedirler.Bu konuda en doğru cevabı “Bu Bir Yerel Seçim, Ölüm Kalım Meselesi Değil ” diyerek Ak Parti İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan Adayı Sayın Binali Yıldırım  vermiştir.

Bence de önümüzdeki yerel seçimler açısından bir “Beka” sorunu yoktur .Bazıları açısından bir “Koltuk Bekası”  sorunu vardır.Bu koltuk bekasını ,ülkemizin bekası olarak gösterilmesini son derece yanlış buluyorum.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI