ORTA DOĞU ...
İlk yazının,ilk hukuk kurallarının ilk düzenli orduların ,ilk imparatorlukların ve ilk kütüphanenin ,ilk bilimin ,ilk vahiy esasına dayalı tek tanrılı dinlerin ortaya çıktığı bu coğrafya,günümüzde her türlü kahbeliklerin ve kalleşliklerin yaşandığı bir coğrafya haline geldi.
Ortaya çıktığı gün, Trump'ın mektubuna ilişkin bir yazı kaleme alacaktım.Türk ve ABD heyetleri arasında yapılan Toplantı sonucunu bekledim.Bir an da her şey 180 derece değisti.
Bu coğrafyada anlık ve günlük yaşanır "Bugünü kurtardık ,yarına Allah kerim " deyimi bu coğrafyaya aittir.Geleceğe dair planlar yoktur.Kaderci bir dünya görüşüne sahip bu coğrafyada "hayır" da ,"şer" de Allah'tan bilinir.Herşey Allah'tan beklenir.
İbn-i Haldun "Coğrafya kaderdir " der.Napolyon Bonapart ise " ülkelerin izleyecekleri politikalar coğrafyalarında saklıdır der. ( Bu sözü öğrencilerime defter ve kitap açmak şartıyla kompozisyon şeklinde yazılı sorusu olarak defalarca sormuştum)
BM'de Türkiye hakkında yapılan ve Rusya ile ABD'nin vetosuyla reddedilen oylamada Arap Birliği'nin bize karşı takındığı düşmanca tutum,her İsrail saldırında ortalığı ayağa kaldırıp,uğruna ağıtlar yaktığımız ve sürekli yardım ve destekte bulunduğumuz Filistin'in'in takındığı tutum ve her zaman yanında olduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin "Barış Pınarı Harekatı"nda takındıkları tavırlar ve Suudi Arabistan'ın uyguladığı hac yasağı ülkemizdeki "ümmetçi "zihniyete sahip olanlara sanırım bir ders olur.
"Barış Pınarı Harekatı"na karşı Türk dünyasının gösterdiği destek bir kez daha "Türk'ün Türk"ten başka dostu yoktur ".Anlayışını haklı çıkardı. Çocukluk yıllarımda Suriye ve Filistin'den çekiliş ve orada yaşanan ihanet hikayeleriyle büyüdüm.
Çocukluk yıllarımdan lise yıllarıma kadar,I.Dünya Savaşı'na katılıp,Suriye ve Filistin Cephesi'nde başta Amcam Mustafa Bozkurt olmak üzere,Arapların ihanetine uğrayan gazilerimizin anlattığı Suriye ve Filistin'den çekiliş ve oralarda yaşanan ihanet hikayeleriyle büyüdüm .Hepsi dram ve gözyaşı ile doluydu.
Bunlardan bir tanesini " Benim Kanım Parayla Satılık Değil "adlı yazımda paylaşmıştım. Bu yüzden Arap hayranı "Ümmetçi " zihniyete sahip olanlara " ne Şam'ın şekeri ne Arap'ın yüzü" diyorum.
Arap Birliği'nin almış olduğu karar beni yanıltmadı.Bugün Ürdün parasının üzerinde Arap isyanı yazar.Kabe'yi korumak için Osmanlı Devleti'nin yaptırmış olduğu Ecyad Kalesi'nin yıkımı ve Suudi Arabistan'ın Osmanlı Devleti'ni "İşgalci olarak " olarak nitelemesi beni din kardeşimiz olan Araplardan soğuttu.
Oysa Türkler Selçuklulardan itibaren İslamiyetin koruyuculuğunu üstlenip,1095 ve 1272 Yılları arasında Müslümanların elinde bulunan Kudüs'ü almak için Katolik Hristiyan dünyasının gerçekleştirdiği "Haçlı Seferleri"ne karşı gövdelerini siper edip,onlara karşı savaşmış ve Kudüs'ü Haçlılardan geri almışlardır.
İslam Dünyası kendilerini "Devlet-i Türki " olarak niteleyen Memlukların koruyuculuğuna geçmiş ve Memluklar, 1260 Moğollarla yaptıkları "Aynıcalud Savaşı"nı kazanarak İslam dünyasını Moğollardan korumuşlardır.
1517 Yılında Osmanlı Devleti ile Memluklar arasında yapılan "Ridaniye Şavaşı " ile Memluklar yıkılmış ve İslam dünyası Osmanlı Devleti'nin koruyuculuğu altına girmiştir. Yavuz Sultan Selim'in Memluk Devleti'ne son vermesinden sonra 29 ağustos 1517'da Ayasofya Camii'nde yapılan törende Abbasi soyundan gelen son halife III. Mütevekkil El Alalallah'tan halifelik ünvanını devralmasıyla Halifelik kurumu Osmanlılara geçmiştir.
Bu gelişmeden sonra Mekke ve Medine'deki kutsal yapıların korunması,tamiratı ve bakımı için Anadolu'da çok büyük vakıf topraklar ayrılmıştır.Osmanlı oralardan tek kuruş vergi almadığı gibi Anadolu'dan toplanan vergiler oralar harcanmış. Osmanlı padişahları her hac döneminde Kabe'nin örtüsünün yenilenmesi için "Surre Alayları" düzenleyip,kutsal topraklara çeşitli hediyeler göndermişlerdir.
Daha sonra da Başta Hicaz Demiryolu gibi büyük yatırımlar hep Osmanlı tarafından yapılmıştır.Arapların buna cevabım Mekke Emiri Şerif Hüseyin başkanlığında, Hristiyan İngilizlerle işbirliği ederek Müslüman din kardeşlerine karşı isyan etmek olmuştur.
Son söz olarak Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bize hedefi göstermiştir.O hedef de "Çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmaktır".Bu da henüz kabilecilik anlayışından kurtulamayıp,bir "millet haline " gelememiş,birbirini boğazlayan Arap dünyasına yönelmekle olmaz.