DEĞİŞİM VE ÜLKEMİZ

 

Çağ değişiyor! Biz farkında değiliz ama her şey, giyim, kuşam, yeme içme, eğlence, gezi, arkadaşlıklar, sevgiler, aşklar, dil, lehçe, argo, iletişim vb. gibi, tüm bir yaşam biz farkında olmadan değişiyor. Yine biz farkında olmadan bu değişimlere direniyoruz, direnmeye çalışıyoruz. Ancak ne kadar direnirsek direnelim, değişim devam ediyor.

Değişimi dar anlamda, yani toplumsal bir değişimden söz edecek olursak; toplumsal değişim nedir? Sorusunu cevaplamamız gerekmektedir.

Ali Rıza ABAY, "SOSYAL/TOPLUMSAL DEĞİŞME" başlıklı yazısında, "Toplumların, toplumsal yapılarında meydana gelen değişmeyi ifade eder. Toplumsal yapı ise toplumların fiziki ve kültürel özelliklerinden oluşan bir yapıdır. Toplumların fiziki ve kültürel yapıları ise hiçbir zaman durağan olmayıp sürekli bir değişim halindedir. Bu değişim olumlu yönde olabileceği gibi, olumsuz yönde de olabilir.

.Sosyolojinin kurucusu olarak da kabul edilen ve 14. yüzyılda yaşamış Tunuslu ünlü Müslüman düşünür İbn-i Haldun (Ö: 1406), toplumların bedevilikten (Göçebelikten) hadariliğe (Şehirciliğe) doğru bir değişim geçirdiğini ifade etmektedir.

.Batılı düşünürlerden ilk sosyolog ve ilk sosyalist olarak da nitelendirilen Saint Simon (Ö: 1825), toplumların üç ayrı aşamadan -kölelik, feodalizm ve emperyalizm- geçerek değiştiğini savunmaktadır.

.Yine batılı düşünürlerden Auguste Comte (Ö: 1857), değişim sürecini meşhur üç hal yasası olarak bilinen görüşü ile açıklamaktadır. Ona göre toplumlar organizma gibidirler; evrimleşerek değişirler ve bu değişim süreci de üç aşamadan gerçekleşir; dinin hâkim olduğu teolojik dönemden aklın hâkim olduğu metafizik döneme,  metafizik dönemden de bilimin hâkim olduğu pozitif döneme geçerler. Böylece evrim sonunda insanlık/toplumlar ilerleyerek en iyiye ve en doğruyu bulurlar, en doğru olan ise pozitif dönemdir." (https://ansiklopedi.gov.tr.)

"Marx, Engels ile birlikte yazdığı "Komünist Manifesto'da" (1848), "Bütün toplumların tarihi diye nitelendirdiği 'sınıf çatışması teorisi' ile toplumsal değişmeyi açıklamaya çalışmıştır. (Marx ve Engels, 2009;6).

Her toplumda alt yapı-üst yapı kurumların olduğunu ve üretim araçlarının sahipliğine dayanan üretim ilişkilerini (ekonomi) alt yapı olarak değerlendiren Marx, ekonomik ilişkilerin din, siyaset, hukuk gibi üst yapı kurumlarını belirlediğini iddia etmiştir. Marx'a göre üretim ilişkileri toplumun sınıfsal yapısını da belirlemekte ve ilkel, köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist üretim biçimleri ortaya çıkmaktadır." (https://indyturk.com.)

Toplumsal değişim TDK (Türk Dil Kurumu) sözlüğünde, "Toplumun siyasal, sosyal ve ekonomik gelişme ve değişmelere paralel olarak gösterdiği eğilim." Şeklinde tanımlanmıştır.

Toplusal değişimle ilgili daha birçok görüş mevcuttur. Burada akla yatan en önemli tanım Marx'sın yaptığı tanım gözüküyor. İlkel toplumların zamanla avcılık ve toplayıcılıktan toprağı işleyerek üretime geçmesi sonucu, üretim araçlarına sahip olanlarla, üretim araçlarına sahip olmayanlar arasındaki çatışmanın sonucu değişim gerçekleşmektedir. Çünkü bu çatışma insanı çeşitli arayışlara itmiş, örf, adet, gelenek-görenek, din değişmiş, yerini yeni bir anlayışa bırakmış ve değişim kaçınılmaz olarak devam etmiştir.

Değişimi hep ileri doğru algılandığından, geriye doğru değişimden çok bahsedilmez. Çünkü insanoğlu var olduğu günden beri fiziki, coğrafi, üretim, inanış(din), yaşam tarzı ve kültürel olarak hep ileri doğru değişmiştir. Her ne kadar önümüzde geriye doğru değişim olarak "İran" örneği olsa da, eninde sonunda ileriye doğru bir değişim olacaktır.

Değişime karşı olmanın doğal sonucundan birisi, alışkanlıklarımızın bozulması, değişimin bize ne getirip ne götüreceğini bilmememizden kaynaklanan korkuya kapılmamız nedeniyledir.

 

Değişimin şiddeti iki türlü olmaktadır. Birincisinde toplum, normal yaşantı içindeki gelişmeleri kabullenir, değişim gerçekleşmiş olur. Bu değişime genel anlamda barışçı bir değişim olarak algılanır. İkincisi değişim ani ve sert, şiddetli (bu değişime devrimci bir değişimde denebilir), çatışmacı bir anlayışla olur. Çatışmacı değişimde, barışçı değişim gibi uzun zamana yayılamaz, kısa bir zamanda değişim gerçekleşir.

Kurtuluş Savaşı'ndan çıkan ülkemiz devrimci bir değişime imza atmıştır. Çünkü altı yüzyıllık imparatorlukta okuma yazma bilmeyen ve kul olan bir milletin değişmesi uzun zamanda olması mümkün değildi. Yalnız bir devrimci değişim olan bu değişim, aksine çatışmacı bir değişim değil, barışçı bir değişim olmuştur. Nedenini en başında ülkenin işgali, bu işgale sesiz kalan yönetim (Padişah) ve ardından bağımsızlık savaşının önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün kişiliğinde, topluma verdiği güvende yatmaktadır.

Bu gün yetmiş yıldır Cumhuriyet karşıtı, Osmanlının son dönemdeki çürümüş kurumlarının ve Osmanlı hayranı insanların karşı devrimiyle karşı karşıyayız. Özellikle son yirmi yılda iktidar olan AKP'nin desteğiyle geriye doğru bir değişim gözlemlemekteyiz. Dinci-kinci olan bu geriye doğru değişimde istesek de, istemesek de, çatışmayı beraberinde getirecektir. Ülke her yönüyle Ortaçağ karanlığına sürüklenmektedir. "Yurtta sulh, cihanda sulh" anlayışı rafa kaldırılmış, tüm komşu ülkelerle aramız açılmış durumdadır.

Cumhuriyet döneminin ilk on beş yılda ileri doğru olan değişimi, yetmiş yıldır geriye doğru bir değişim, tam olarak gerçekleştirememişlerdir. Çünkü ayakları yere basmayan, köhnemiş kurumların ömrünün dolmuş olması ve akıl ve bilimden yola çıkmayan bu değişim olması imkânsızdır. Fakat ülke gelişmesini önemli ölçüde durağanlaştırma, yerinde sayma durumuyla karşı karşıyayız. Yani ülkemiz gelişme yolunda büyük bir darbe almıştır.

Yönetenlerin cahil olduğu bir toplum, kendini yüksek bir kayadan atan bir insanın intiharına benzer. Bunun panzehiri akıl ve bilimsel bir yol izlenmesidir. Onun içinde başta özgür düşüce, laiklik, liyakat, adalet ve demokrasinin kusursuz işlemesinden geçer.

Saygılarımla.

 

Kemal Gürbüz

Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı

08.12.2023

 

                                     

YAZARIN DİĞER YAZILARI