AH TAMARA/ AKDAMAR ADASI/VAN

AH TAMARA/
AKDAMAR ADASI/VAN
Değerli okurlar,  Van Akdamar Adası'na bundan 35 yıl kadar önce Bitlis'te görev yaparken gitmiştim. Mayıs ya da Haziran aylarıydı, hem denize girmiş, hem de adanın her yanını saran badem ağaçlarından taze bademler yemiştik. O zamanlar kilise bakımsızdı,  çevresindeki yapılar harap haldeydi,  yollar yapılmamıştı, seyir terası yoktu, sanırım giriş de ücretsizdi.  Yalnız karadan adaya tekne ücreti vardı. Şimdi tekne ücretinin yanında ayrıca 35 lira da giriş ücreti var. Bu kez Eylül ayında gittiğimiz için yine bademler vardı ama bu kez kuru bademler vardı; yerlere dökülmüştü. Biraz toplayıp kırıp yedik ama acı bademlerdi bunlar. Hepsi mi böyleydi yoksa bizim yediklerimiz mi acıydı bilemiyorum.  Adanın her yanını rahat rahat gezdik, seyir terasına çıktık, kiliseyi dolaştık, çay bahçesinde oturup dinlendik. Kilisenin içindeki freskleri fotoğrafladık, bol bol deniz ve dağ manzaraları görüntüledik. 
VAN VALİLİĞİ' nin AKDAMAR ile ilgili sayfasında şu bilgiler yer alıyor:  "Gevaş ilçesinin sınırları dâhilindeki Akdamar Adası'nda yer almaktadır.  Adanın güneydoğusuna kurulmuş olan kilise, Kutsal Hac adına Vaspurakan Kralı 1. GAGİK tarafından 915-921 yılları arasında Keşiş Manuel'e yaptırılmıştır. Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel,  1296-1336 tarihlerinde;  batısındaki jamatun (cemaat evi)1763 tarihinde; güneyindeki çan kulesi 18. Yüzyıl sonlarında ilave edilmiştir. Kuzeyindeki şapelin ise tarihi bilinmemektedir.  İlk yapıldığında saray kilisesi olan yapı,  sonradan manastır kilisesine dönüştürülmüştür.  2007 yılında geçirmiş olduğu restorasyon (yenileme) sonucunda Anıt müze olarak hizmete girmiştir. Kilise mimarisi yanında dış cephelerindeki figürlü taş plastiği ile dikkat çekmektedir. Plan bakımından merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli hac plana sahiptir. Orta mekân yüksek kasnaklı, içten kubbe, dıştan piramidal külahla örtülüdür. Kubbenin yüksek tutulması kilisedeki dikey etkiyi açıkça ortaya koymaktadır. Kiliseye batı ve güney den birer kapı ile girilmektedir. Kilisenin çevresi daha sonraki dönemlerde ilave edilen yapılarla kuşatılmıştır. Kilisenin figürlü repertuvarı oldukça zengindir. Bunun yanında İncil ve Tevrat' tan alınmış çeşitli sahneler bulunmaktadır. Yunus Peygamber'in denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında İsa, Âdem ile Havva'nın cennetten kovulması, Hz. Davut ile Kral Gagik' i kilise maketini sunarken gösteren bir sahne yer almaktadır. Dört yöndeki alınlıklarda İncil yazarları boydan tasvir edilmiştir. Bunlardan başka cephenin alt ve üst kesimlerinde, asma sarmaşığından oluşan kuşaklar dolanmaktadır.  Bu kuşakların içlerinde çeşitli dünyevi sahneler işlenmiştir. Av sahneleri, çeşitli hayvanlar,  güreşçiler ve sarayla ilgili birçok sahneye yer verilmiştir. Ayrıca doğu cephesinin tam ortasında asma sarmaşığı bordürünün içerisinde Abbasi Halifesi Muktedir başı haleli,  bağdaş kurmuş vaziyette, bir elinde kadeh diğer elinde üzüm tutar vaziyette tasvir edilmiştir. Din ve dünyevi sahnelerden başka, hayvan figürleri yönünden de bir çeşitlilik göze çarpmaktadır.  Aralarda serbest biçimde asma sarmaşıkları, içerisinde ve çatıların alt kesimlerinde bu zengin hayvan figürlerini görmek mümkündür. Manastır topluluğunun tarihi, IX. Yy. a kadar inmektedir. Daha sonra 1492' de yenilenen kilise, 1703' teki depremde zarar gördüğünden 1712-1720 tarihleri arasında tekrar onarım geçirmiştir. Kilise, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir alana oturmaktadır.  Ortadaki merkezi kubbe, batıdan iki serbest ayak ve doğudan apsis duvarına dayanan dört yöndeki kemerlerle taşınmaktadır. Doğudaki apsis beş köşeli olup iki yanında hücreler bulunmaktadır.  Batı tarafındaki hac kolunu örten kubbe ise, kaburgalı olarak düzenlenmiştir.  Merkezi kubbe dışa yüksek kasnaklı piramidal bir külah şeklinde yansımıştır. Batı ve kuzey cepheye açılmış iki kapı vasıtasıyla giriş sağlanmaktadır.  Bunlardan batıdaki portal şeklinde bir düzenleme göstermektedir. Kesme taş malzeme kilisenin tamamında kullanılmıştır.  Batı tarafına eklenen jamaton ise, kare planlı ve dokuz bölümlü olarak düzenlenmiştir.  Bölümlerin üzeri aynalı çapraz tonozlarla örtülmüştür. Batı cephesindeki dışa taşıntılı girişin üzeri çan kulesi olarak tertip edilmiştir. Alttaki kapı mukarnas kasaralarıdır. Bu kısımda da yer yer iki renkli düzgün kesme taş malzeme görülmektedir.  Kilisenin içeresini de günümüzde büyük ölçüde bozulmuş olan freskler süslemektedir. Bu fresklerde genel olarak Hz. İsa ile ilgili konular işlenmiştir. Düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilen yapıda, dış cepheleri süsleyen mimari plastik, kiliseye etkin bir görünüm kazandırmaktadır.  Abbasi yoluyla Orta Asya Türk Sanatı etkilerini de üzerinde barındırması önemini arttırmaktadır. "Değerli okurlar,  bir de buranın çok önemli bir efsanesi vardır. Daha önce de köşemizde yazmıştık ama yeri gelmişken bir kez daha bu güzel ve acıklı efsaneyi anlatalım:  VAN 100. YIL ÜNİVERSİTESİ: "Anadolu'nun Orta Asya'ya kavuştuğu kadim coğrafyanın değeri bilinmemiş hükümdarıdır Şehr-İ Van.  Bu anlatacağımız, mütevazı kentin hikâyesidir. Şarkın keşfedilmemiş harikaların adresidir. Kır yeşili, kar beyazı, su mavisi, toprak sarısı. Doğa bin bir dilde söyler burada şarkısını. Yörenin en çetin dağlarının arasında göğün rengini çalan bir dev, kurulmuş yatar usulca. İhtişamına çılgın efsaneler yazılmış;  bir de içine devasa canavarlar katılmış. Huzura adanmış turkuazın arasında dört ada salınır yeni gelin endamıyla. En bilineni gücünü efsanelerden almış, yıllar yılı Akdamar diye anılmış.  Ve anlatanlar burada biraz geçmişe dalmış. Bu anlattığımız bir masal, efsaneleri tükenmez. Bir efsane de Akdamar' a yazılmış.  "Zamanında adada yaşayan Ermeni Baş keşiş' in TAMARA adında güzeller güzeli bir kızı varmış. Adanın karşı kıyısındaki bir köyde cengâver bir çoban bu kıza deliler gibi âşıkmış. Aşkından aldığı güçle çoban, Tamara'yı görmek için her gece adaya yüzer, genç kız da elinde fenerle çobana yerini belli edermiş. Bir gün kızın babası, bu olayı far ketmiş ve çobana oyun oynamaya karar vermiş. Çoban karşıdan adaya doğru yüzerken fırtınaya esir olmuş bir gecede elinde fenerle adada sürekli yer değiştirmiş. Zavallı çobansa sevdiği kıza ulaşmak için azgın dalgaların arasında oradan oraya sürüklenip, keskin kayalar arasında boğularak ölmüş.  Boğulmadan önceki son sözü de "AH TAMARA!" olmuş. Bu durumu gören kız da kendini kayalıklardan göle bırakmış ve âşıkların dünyada kavuşamadıkları hayatları aynı mavilikte son bulmuş. O günden sonra Ada, AKTAMAR olarak anılmış durmuş. Zamanla da günümüze AKDAMAR olarak gelmiş."
Ada, kış boyunca üzerindeki beyaz yorganından kurtulur/kurtulmaz yerli/yabancı turist akınına uğrar. Şimdilerde eski şehrin yerinde baharda nazlı çiçeklere bürünen badem ağaçları ve tavşan sürülerini gören ziyaretçiler, bu defa bambaşka kelimeler ve duygularla adaya hayran olurlar.  İşte bu masal bitende, AHTAMAR' ın ruhu yeni efsanelere gebe. Selam salıp ilham perilerine, bu güzelliğe yeni satırlar dizile. Anlatması bizden, yaşamış sizden " İnt. Dr. Fatma Zehra ŞAHİN. 
YAZARIN DİĞER YAZILARI