ANDRİAKE ÖREN YERİ VE "LİKYA UYGARLIKLARI" MÜZESİ


Değerli okurlar, XANTHOS' u geçip ANTİPELLOS' u da fotoğrafladıktan sonra bin bir dönemeci aşıp DEMRE' ye girerken sağ tarafta "ANDRİAKE ÖREN YERİ" levhasını görüyor ve çar/naçar direksiyonumuzu kırıp ören yerine giriyoruz. İyi ki giriyoruz. Çünkü burası "LİKYA UYGARLIKLARI MÜZESİ" dir ve çok önemlidir. Önemini de müzeyi gezdikten sonra görüp öğreniyoruz. Müzenin girişindeki ilk levhadan şu bilgileri ediniyoruz: "Antik dönemde ayrı bir kent olmaktan çok, Myra'nın bir dış mahallesi ve limanı konumunda olan Andriake kenti, ilk olarak MÖ 197 yılında Seleukos Hanedanı Kralı 3. Antiokhos' un daha önceleri Ptolemaioslar egemenliği altında bulunan kenti ele geçirmesiyle tarih sahnesine çıkmıştır. MS. 60 yılında Aziz Paulus, Roma'ya giderken Myra'ya gelmiş ve Andriake' de gemi değiştirmiştir. Andriake, özellikle İmparatorluk döneminde Phaselis ve Patara kentleri kadar önemli bir liman kenti olmuştur. Kentte bulunan LYKİA eyaletinin gümrük yasasını içeren, İmparator Nero, (MS 54-68) döneminden gümrük yazılı Andriake' nin liman olarak bu dönemdeki önemini ortaya koymaktadır. Antik dönemde Lykia bölgesinin önemli limanlarından biri sayılan, fakat günümüzde Kokarçay' ın (Andriakos) taşıdığı alüvyonlar nedeniyle limanı kapanmış ve bir bataklık halini almış olan Andriake kentinin kalıntıları küçük bir koyun her iki yakasına yayılmış durumdadır. Andriake kentinden günümüze kadar korunabilmiş kalıntılar arasında en önemlisi ve en iyi korunmuş olanı şüphesiz İmparator Hadrianus' a adanmış olan Granarium' dur. 'Lykia Uygarlıkları Müzesi)" MS 129-130 yıllarında inşa edilen Granarium, (Horrea Hadriani İmparatorluk Silosu) 2307 metrekareyi bulan ölçüleriyle ve çatısına kadar ayakta kalmış korunmuşluğuyla çok özel bir yapıdır. Granarium, 64.24 metre uzunluğunda ve 38.65 metre genişliğindedir. Duvar yükseklikleri 6.40 metre kalınlıkları ise yaklaşık 0.85 metredir. Sekiz bölümüne de birbirinden bağımsız cepheden açılmış kapılardan girilmektedir. Odalar arasında içeriden geçiş sağlanmıştır. Doğu ve batı başta yer alan ofisler, Granarium' a mal giriş-çıkış işlemlerinin yapıldığı ve korunduğu ofisler olmalıdır. Yapının tüm cephesi boyunca arşitrav üzerine kazınan yazıt ve girişteki İmparator Hadrian ve karısı Sabina' nın büstleri, yapımının İmparator Hadrian' ın III. konsüllük dönemine (MS 129) denk geldiğini belgeler.

Genellikle ana kayaya kadar tahrip olmuş durumda olan oda zeminlerinden en sağlam zeminin bulunduğu birinci odada gözlemlenen verilere göre, çok düzeltilmeden sadece fazla çıkıntıları kesilen ana kayanın zemini üzerine dolgu yapılmış, kireç harcıyla döşeme tabanı oluşturulmuş ve tuğla levhalarla kaplanmıştır. Yüzyılların kullanımı sonucu bu zeminin defalarca elden geçirildiği anlaşılmaktadır. Andriake' ye özgü denilebilecek bir yapı malzemesi olarak ilk kez burada "müreks (Lat. Dikenli salyangoz) harcı" ından bahsetmek gereklidir. İşliklerde boya maddesi üretimi sonucunda geriye kalan bol miktarda kırık müreks artıkları, sağlam ve tutucu bir harç malzemesi olarak değerlendirilmiştir. "

LUKKA' dan LİKYA' ya başlıklı levhadan da şu bilgileri derliyoruz: " MÖ 2. Bin yıl Hitit, Mısır ve Mezopotamya kaynaklarında Lukka veya Lukki, Homeros'un İlyada' sında Lykialılar olarak anılan halk, Heredotos' a göre kendilerini Termilai olarak adlandırırlardı. Lykçe' nin Eski Anadolu dillerinden Luvice ile akrabalığının ortaya konması ve Hitit-Mısır kaynaklarında anılan Lukkalar, (Lukkiler) ile Lukka ülkesi' ndeki bazı yer isimlerinin Klasik Likya' daki kent isimleriyle fonetik ve coğrafi uyumu, Anadolu' nun yerli halkı oldukları düşüncesine kesinlik kazandırmıştır. Lukka kelimesinin kökeni ve türevleri incelendiğinde (Lu-(luk(k)a/i/e-)) ışık, parıltı, aydınlanmak, gün doğumu, şafak vb. Hititçe ve luwice kelimelerle türetilmiş anlamlar karşımıza çıkar. Sadece bu kelime anlamları bile "Işık Ülkesi " olarak da bilinen Likya ile Lukka ülkesi arasında bir bağ kurmaya yeterlidir. Tüm bu veriler ışığında Homers' un bahsettiği Lykialı' lar ile MÖ 2 Bin yıl Hitit ve Mısır kaynaklarında adı geçen Lukka' lılar veya Lukki' lerin aynı halk olduğu kesinlik kazanmış ve "LUKKA" adı, Hellen dilinde "LİKYA" ya dönüşmüştür."  8 büyük salondan oluşan devasa müzede mal bulmuş mağribi gibi hanımla görüntü avlarken ilginç bir levha daha karşımıza çıkıyor:

"LİKYA'DA TÜRKLER" Onu da sizlere aktaralım dedik: "Doğu Roma ( Bizans İmparatorluğu'nun Likya'daki varlığı, MS. 6. Yy' da savaşlar, büyük depremler, veba ve Arap baskınları sonucu zayıflamaya başlar.  9. ve 10. Yüzyıllarda kendisini biraz toparlayan bölgedeki Doğu Roma egemenliği, 11. Yüzyılda Türkler' in gelişiyle bir anda yok olur. Ancak tamamen farklı bir kültür ve yaşantının söz konusu olduğu yeni bir dönem başlamış, yöreye yerleşen TEKE aşiretiyle birlikte bölgenin adı "TEKE" olmuştur. Selçuklular' ın yıkılışını Menteşeoğluları Beyliği izler. 1390' da sultan 1. Bayezid ile Osmanlı bayrağını Likya'ya diker. Tüm Likya sahillerinin Osmanlı egemenliğine geçmesi yaklaşık yüz yıllık bir mücadele sonucundadır. Çünkü yereldekiler, Cenevizli' ler ve St. John Şövalyeleri ile de mücadele edilir. Bu mücadeleler 1479' da çoğunlukla kırılır ve Osmanlı, Anadolu' nun güney/batı sahillerine yerleşir. Yine destansı bir mücadele veren Türklerle bu topraklara son bayrak dikilir ve Tüm Anadolu gibi Likya da Türkiye Cumhuriyeti ile yeni bir çağa girer. Likya bölgesine yerleşen Türkler, bu coğrafyada kendilerine has bir kültür oluşturmuş ve yaşamışlardır. Dili, dini, mimarisi ve gelenekleri ve dünya tarihinin bilinen en eski büyük savaşlarına katılmaları ile günümüz araştırmaları için önemli bir çalışma alanı olan Likya' nın özgün uygarlığının izleri, tahıl ambarları ve arı kovanlarının mimarileri ile hala devam etmektedir. Çivi kullanmaksızın yapılan tahıl ambarları kaya mezarlarının aynısıdır. Arı kovanları da Likya payeli mezarları hatırlatır. Antik çağdaki geleneklerinin bu gün de devam ettiği günümüz Likya' sı Akdeniz'in mavi suları ve Toros Dağları'nın karla kaplı batı tepeleri ile Türkiye'nin en önemli köşelerinden biridir. "

"ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİ "Akdeniz Medeniyetinin en önemli bir sembolü olan zeytinin anavatanı olarak Anadolu' nun güney/doğusu ile doğ Akdeniz kıyıları gösterilmektedir. Orta ve Genç Tunç Çağı' nda Anadolu, Suriye, Lübnan, Filistin, Kıbrıs ve Girit gibi yerlerde zeytinyağı üretiminin yaygınlaştığı anlaşılmaktadır. Antik Dönem içerisinde zeytinler, ağaçtan toplandıktan sonra temizlenir ve yumuşatılır. Bu zeytinler ayakla ezme (solea et Canalis), küçük dövme araçları (tudicula), basit yağ değirmenleri (Mola oleairia) veya gelişmiş yağ değirmenleri (Trapetum) vasıtasıyla parçalanır. Parçalanan zeytinler baskı-kollu pres, baskı - kollu ve makaralı pres (Cato Presi), baskı-kollu ve taş ağırlıklı makara presi (Heron Presi), baskı-kollu ve vidalı pres (Plinius Presi), tek veya çift vida presi, yükleme presi veya takoz çakmalı pres ile sıkıldıktan sonra elde edilen zeytinyağı, biriktirme havuzlarına alınır. Antik Dönemde diğer bölgelerde olduğu gibi Likya Bölgesinde de zeytinyağı besin, kozmetik ve aydınlatma aracının yanı sıra spor müsabakalarında kullanılmıştır. MS. 141 Likya depreminin ardından dönemin büyük zengini Rhodiapolis' li Opramoas, Myra' ya )Demre) 12.000 denarli değerinde zeytin ağacının yanı sıra resmi amaçla zeytinyağı temini için ayrıca 12.000 denari vakfetmiştir. Buna ek olarak zeytinyağı işlik kalıntıları Likya Bölgesi' nde zeytinyağı üretiminin büyüklüğünü göstermesi açısından önemlidir. " Değerli okurlar, bunlar gibi daha denizcilik, ticaret, mutfak kültürü, antik dönem takıları, mureks işlikleri, dokuma, amphora yapımı, gemi yapımı, sikkeler vb. konularında pek çok bilgiler var. Ama biz sizi daha fazla sıkmak istemiyoruz, zaten sayfamız da doldu/taştı. Uygun bir zamanınızda Antalya'ya giderken ya da Antalya'dan gelirken sahile bir yol düşürün de buralara bir uğrayıverin. Antalya'daki Aspendos, Side, Kemer, Termessos,  Finike'deki Limyra, Arykanda, Demre'de Noel Baba, Miyra, Andriake, Kaş'ta Antipellos, Kınık' ta Xanthos, Patara,  Fethiye sınırlarında Pınara, Letoon, Sdyma, Tlos, Telmessos gibi ören yerlerini ve antik kentleri fırsat buldukça bir dolaşıverin. Biz iki günde 9 ören yerini dolaştık ama bir hafta yenimizden kalkamadık. Bizden söylemesi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI