BÜYÜK ŞAİR, BÜYÜK İNSAN ATTİLA İLHAN

BÜYÜK ŞAİR, BÜYÜK İNSAN ATTİLA İLHAN

 


 

            Attila İlhan'ın ilk kez Sisler Bulvarı kitabıyla tanıştım 1964'te. Böyle kayıt düşmüşüm kitaba çünkü. Düşünüyorum da o yıllarda kolay mıydı taşrada bir kitaba ulaşmak?.. Ardından yine o zamanlarda Ben Sana Mecburum, Bela Çiçeği adlı şiir kitapları gelir. Bunların üstüne de 1959 baskısı Duvar adlı şiir kitabını koydum. Böylece belleğime kazınmıştı sevdiğim şairin adı.

            1966 yılında Alaşehir Kız Enstitüsünde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlamıştım. O sıralarda Akşam gazetesiyle Demokrat İzmir gazetesinin Alaşehir muhabirliklerine de bulaştım. Ayrıca Demokrat İzmir'de yazılar yazmaya koyuldum. O yazılar nedeniyle 1968 yazına doğru ise sürgün oldum apar topar. Sonra Alaşehir'le Muğla arasında gidip gelirken yolum Demokrat İzmir'e düştü. E, gazetenin hem muhabiriydim hem de ikinci sayfasında kalem oynatıyordum arada.

            İşte Attila İlhan'la yüz yüze o zamanlar gazetede tanıştım! Elbette çok sevindim. Gazetenin yayın yönetmeniymiş. Ayrıca başyazıları da o kaleme alıyormuş. Ne var ki künyede adı olmadığı için bu durumu bilmiyordum o güne dek. Bu arada benim yazılar da onun elinden geçiyormuş meğerse. Odasında ilk konuşmamızda, "Sen şair adamsın." demişti bana. "Gücünü bu yazılara harcama çocuğum. Saman alevi gibi gelip geçer bu tür yazılar. Sen otur, şiirini yaz."

            Büyük şairimizin bu sözünü o zamanlarda aklımın bir köşesine yazmıştım. Ne zaman Attila İlhan adı aklıma düşse hep o sözü dilime dolanır.

            O zamanlar hafta sonlarında arada bir İzmir'e gelirdim. Attila abiyi görmek için uğrak yerim Demokrat İzmir olurdu. O yoğun işleri arasında uzun uzun konuşurdu şiirimizin büyük ustası. Elbette boş konuşmazdı, üstelik kimseyi de çekiştirmezdi. Hep edebiyattan söz ederdi, sanattan, siyasetten söz ederdi. Arada ise Paris'e uzanır, orada geçen günlerini anlatırdı.

            Evet, o yıllarda yine bir hafta sonu İzmir'de bulmuştum kendimi. Ayaklarım beni cumartesi günü öğleye doğru Demokrat İzmir'e götürdü. Dış kapıda bir görevli vardı, Selanik göçmenlerindendi sanırım.  Bu uzun boylu, sarışınca adam önüme dikildi: "Attila Bey" dedi. "Bugün pazartesi günü çıkacak başyazısını yazıyor. O yüzden cumartesi günleri ziyaretçi kabul etmiyor." Ben de atıldım, "Telefon açıp adımı verin." dedim. "Eğer kabul etmezse zorla yanına çıkacak değilim." Ben böyle üsteleyince görevli, iç telefonu çevirip sordu. Sonra da bana yol gösterdi kibarca: "Buyurun efendim!.. Attila Bey sizi bekliyor."

            Attila İlhan, Yasak Sevişmek adlı şiir kitabını, "Kardeşim Necati Yıldırım'a gözlerinden öperek" diye imzalamıştı. Bütün kitaplarını da hep "kardeşim" diye imzalardı. Ben de onu bir ağabey gibi görürdüm. Konak'ta fotoğraf makineleri satan Hamza Rüstem Balım vardı. Foto Balım, İzmir'de parmakla gösterilirdi bu alanda. Oradan Japon malı Yashica marka bir fotoğraf makinesi almayı kafaya koymuştum. O zamanların parasıyla bin liraydı. Pahalı sayılırdı. Hepsini nasıl ödeyecektim?.. Bunu düşünürken masada Demokrat İzmir gazetesi ilişti gözüme. O sırada aklıma düşüverdi: "Şimdi beş yüz lirasını versem..." dedim. "Beş yüz lirasını da ay başında ödemek için Attila İlhan'ı kefil göstersem olur mu?.." Gözlüğünün üstünden beni şöyle bir süzdü adam: "Attila İlhan kabul ederse bizim için onur olur!.." dedi.

            Sonra Demokrat İzmir'e koştum bir solukta. Arada iki üç bina vardı zaten. Ben durumu anlatınca Attila abi güldü, "Ben bu işlerden anlamam." dedi. "Onlar senedi hazırlasın... Sen getir, ben imzalarım..."

            O gün istediğim fotoğraf makinesine kavuşmuştum. Elbette sevindim. Bu arada gizli de bir gurur duydum: Şair Attila İlhan kefil olmuştu fotoğraf  makinesini almak için. Böylece bir kez daha Türk şiirinin soylu savaşçısı gözümde büyüdü. Bu kez şair, romancı, gazeteci, düşünür, senarist olarak değil; yalnızca insancıl yönüyle yer etti belleğimde.

             Attila İlhan, Demokrat İzmir'de çarşamba günleri "Edebiyat Sanat" sayfası hazırlardı. Orada gençlerin şiirlerine, öykülerine, denemelerine yer verirdi. Herkesi heveslendirir, yüreklendirirdi. Kısacası, herkese destek olmak isterdi. Neden?..Akan su yolunu bulurdu!.. Bu işi sürdürmek, geliştirmek isteyenler de bir gün gelir,  yolunu bulurdu elbet. O bakımdan bir endişe duymuyordu Attila İlhan. 

            Milliyet Sanat Dergisi'nin bir soruşturmasını, 29 Mart 1974 günlü dergide şöyle yanıtlar: "Şimdi yetişenleri, iki sapma tehdit etmektedir. Bunlardan birisi, biçimcilikten kurtulup öteki aşırılığa, slogan ve bildiri şiirine düşmek kolaylığı. İkincisiyse küçük burjuva ozanlarına vergi çekememezlik ve dedikodu niteliklerini farkında olmadan benimseyerek birbirlerine düşmek yanılgısı. Bu iki önemli tehdide düşmez, yöntemlerini akıllıca kullanırlarsa, besbelli gençlerimiz zehir gibi ozanlar olacaklardır. Ben kendi hesabıma Necati Yıldırım'ı, Hüseyin Yurttaş'ı, Aydın Yalkut'u, Arif  Karakoç'u, Erol Çankaya'yı ve Aykut Poturoğlu'nu severek izliyorum."

            Attila İlhan gençlerden desteğini hiç esirgemezdi. Bu tutumunu her zaman sürdürürdü. İşte bir kez de Kocatepe dergisinde söz etmişti dönemin gençlerinden. 1 Ocak 1981 tarihli dergideki söyleşide şöyle anlatır o desteğini: "70'li yıllarda şiire başlayan ya da bu sürede adını duyuranların çoğunu ben Demokrat İzmir'in Edebiyat bölümünde lanse etmişimdir. Bir Erol Çankaya, bir Hüseyin Yurttaş, bir Veysel Çolak, bir Necati Yıldırım, adını birden çıkaramadığım daha niceleri, şiir koromuza seslerini ilk kez ya da etkileyici olarak orada katılmışlardır. Bu bakımdan, çoğunun gelişmesini dikkatle izlemişimdir."

            Şair Attila İlhan edebiyatın her alanına el atardı. Hele tuğla gibi romanlarını kimse göz ardı edemezdi. Ellilerde  yazdığı iki ciltlik bir romanı vardır: Kurtlar Sofrası. Bu roman öyle biter ki o bitiş sözü zihnime mıh gibi yerleşmişti. Aradan belki elli yıl geçti, şu mermi gibi söz hâlâ kulağımda çınlar durur: Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü isyan haktır.

            Şimdi ne zaman Konak'ta Kemeraltı'na girişten Millî Kütüphane'ye doğru yönelsem bir tuhaf olurum. Oralardan geçerken bir dönem Ege'de adından çok söz ettiren Demokrat İzmir gazetesi aklıma düşer. O gazetede ise her gün Karşıyaka'dan vapurla gelen şair Attila İlhan canlanır gözümde. İşte son günlerde Ahmet Kaya'dan dinlerken şiirimizin bu büyük ustasını şu dizeleriyle selamlıyorum:

            bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı

            güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı

            hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı

            gittiler akşam olmadan ortalık karardı

            o mahûr beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız

           

                                                                                                          

YAZARIN DİĞER YAZILARI