Ekimi gördüm yücelerde.
Göktepe'den iniyordu güz rüzgârlarıyla.
Türlü yapraklar savruluyordu arkasından
Bizi de götür, dercesine.
Durdu birden!
Nefesi kesilmiş dağlara baktı.
Ağlayan çınarları gördü.
Hâlbuki küllerinden doğmuştu koca çınarlar.
Eğildi, bir avuç su içti pınardan.
Eski tadı kalmamıştı buraların.
Hani kekik kokulu havalar,
Bire bin veren kızıl topraklar?
Gönlü daralmış olacak ki
Meydanına indi yakındaki kentin.
Küçük bir çocuğun yanına oturdu.
Adını sordu: Umut, dedi.
Bir vakit hayalini kurdular
Çiçekli bahçelerin,
Gökte süzülen kumruların,
Dillerden düşmeyen güz türkülerinin.
Sınıfına vardılar Umut'un.
Gülen yüzleri gördüler.
Tahtanın başına geçip
Abecesini yazdılar özgürlüğün.
Ekim, ressamdır minik yüreklerde.
Anadolu'nun yedi sıcak rengi
Akıp gider Fırat'la, Kızılırmak'la.
Dünyayı aydınlatır yeniden.
Ekim, başöğretmendir Ankara'da.
Binlerce çocuk arkasına takılmış.
Hikâyesini yazıyorlar seherde
Anadolu'da sayısız yiğidin.
Başlıyor anlatmaya bir bir
Yangınları, fırtınaları.
Unutur mu düğünleri?
Efelerin dizleri titretiyor yedi cihanı.
Bak, bu cesaret!
Korku nedir, bilmez.
Vurulsa da defalarca
Kalbi atar inadına.
Bu yol çetindi, dikenliydi.
Her daim kanadı yüreğimiz.
Süngüsü dayandı birilerinin kapımıza.
Sönmedi ateşimiz bir an bile.
Ekim, bir çift mavi gözdür.
Her sabah milyonlara seslenir:
"Yurdundur bu cennet,
Her karışında bir tarih saklı."
İlyas DOĞAN