TEMMUZA AĞIT


 

Temmuzun ikisiyim.

Kuru dallarımda ölü kuşlar.

Bu kaçıncı yangın

Bahçemi talan eden?

Perdelerim de tutuştu, baksana!

"Gelmek mümkün değil, bağışla beni."

Nesimi, yıldızlı bir gecede elinde curasıyla göğe bakmaktadır. Curasının telleri inledikçe gönlü kanamaktadır.  Sivas'ın göğü hep böyle hasret mi kokar? Uzanıp bir yıldız aldı gökten. Savurdu ötelere. "Barış güvercini" oldu, havalandı umut ile. Sonra, sonrası Sivas'ta yangın yeri. Nesimi yandı, külleri savruldu dünyanın dört bir yanına.

Temmuzun ikisiyim.

Önce hafif bir rüzgâr

Serinletiyor tenimi.

Sonra amansız fırtınalar                                                                                                                
 
Parçalıyor yüzümdeki gülücükleri.

Ne zor imiş dumanla boğuşmak.                                                                                                                  
"Yine gönlüm hoş değil."

 

Anadolu'nun dağlarından bir akarsu doğar. Ovaları dolana dolana ve baharla el ele vererek bu bereketli toprakların yedi sıcak rengini taze sürgünler gibi erenlerin gönlüne taşır. Bundandır ki dost meclisinde içilen her bade binbir derde devadır. Derken iki temmuz sıcağında akarsular da yanar. Yanan her akarsu türkü olur, destan olur, söz olur.

 

Temmuzun ikisiyim.

Burası yurdum benim, alın terim.

Türkülerini ben yaktım,

Sıra dağlara, engin ovalara.

Dize dize şiirler dizdim.

Gözüm yandı birden, bu ne hal!"Bir de size sormalı, ya ben nereye gideyim?"

 

Uzun bir yolculuğa çıkmalı, şehirleri geride bırakarak. Sınıflarına uğramalı çocukların, deste deste umut aşılamalı körpecik yüreklerine. Onlara uzun bir hikâye okumalı yangınların can yakmadığı. Her birinin ellerinden tutup taze kır çiçeklerinin mis kokusunu hediye etmeli. Fakat ne çare, bu uzun yolculuğun sonu Sivas ateşinde Metin Altıok'a elvedadır.

 

Temmuzun ikisiyim.

Güllerim tutuştu Sivas'ta.                                                                                                                      
 
Bülbül zar eylese, ne yazar!

Kim döner geriye artık,

Çığlığımı kim duyar derinliklerden?

"Ne güneş yüzü gördüm                                                                                                                              
 
Ne de gökyüzü."
 

           

            Suyundan bir damla, dedim suyundan bir damla, hak aşkına. Ciğerlerim yanıyorum bu kızılca kıyamette. Belki içimdeki yangın sönüverir suyunla. Cümle âlem susmuş, konuşan dilleri konuşmaz olmuş. Fildişi kulelerde, altın varaklı sütunlara sırtlarını dayayıp mavi gökyüzüne şiir yazanlar! Neredesiniz? Hasret de yandı bir damla suya baka baka.   

Temmuzun ikisiyim.

Güneş suskun, toprak lal.

Alıcı kuşlar dolanıyor tepemde.

Ne de çok yanmışım

Acılara aldırış etmeden.

"Git dersen, giderim.

Kal dersen, kalırım."

 

Güneş kaybolan yüzünü tekrar gösterdi bizlere. Karanlıklar dağılıp kaybolurken evlerimizin içinden odalarımız ışıkla doldu. Sandık ki kitaplarımız aydınlık günlerin müjdecisi olacak, son bulacak insanın insana kulluğu. Meğer daha yeni tutuşmaya başlamış ocaklarımızın ateşi. Behçet Aysan da el uzatır ötelerden Pir Sultan'a:

Temmuzun ikisiyim.

Başımda mavi bir gök,

Hava sevda yüklü.

Bahar sürgünleri delirecek birazdan

Kucaklamak için seher yelini.

"Bize de Banaz'da Pir Sultan derler.                                                                                                     
Bizi de kem kişi bellemesinler."

 İlyas DOĞAN

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI