MİSKET

MİSKET

"Zemheride saydım misketlerimi.

Birazı babamın hediyesiydi

Tüm dünya çocuklarına.

Çoğu da üttüklerimdi arkadaşlarımdan.

Kaybettiklerimi unuttum.

Kırık notlarım gibi karnemde saklı kalan."

Servet, gözünü duvardaki saate dikmişti. Derin düşünceler içinde kaybolmuş, başka dünyaların hayalini kurmaktaydı. Umurunda değildi kesirler, üçgenler, dikdörtgenler. Zilin çalmasına on dakika kalmasına rağmen öğretmeni büyük bir iştahla alıştırmalar yaptırıyor, problemler çözdürüyordu. Derslerde zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Hâlbuki teneffüsler su gibi akıyordu. Çoğu sefer arkadaşlarıyla toplanıp tam da misket oynayacakken nöbetçi öğretmen oyunlarını yarıda bıraktırıyordu. Böyle olunca da diğer teneffüs kaldıkları yerden devam etmek zorunda kalıyorlardı.  

 Servet, sıranın altında sakladığı hazinesini bir ara yoklama ihtiyacı duydu. Poşetin içindeki misketlere parmaklarıyla dokundukça içini bir heyecan kaplıyor, teneffüste yapacağı atışların hesabını yapıyordu. Servet'in bu dalgınlığını öğretmeni fark etmiş olacak ki yanına kadar yürüdü. Yavaşça omzuna dokundu. Servet, bu dokunuşun yarattığı irkilişle yerinden zıpladı. Öğretmeninin misketlerini görmediğini düşünerek elini sıranın altından çekti:

- Öğretmenim!

- Evet, Servet!

- Öğretmenim, tuvalete gidebilir miyim?

Servet'in cümlesi biter bitmez teneffüs zili imdadına yetişmişti. Yerinden bir ok gibi fırladı. Çaresiz menzile varacaktı. Oyun arkadaşları da onu takip etti. Sınıfın kapısını açmasıyla koridoru geçmesi bir oldu. Merdivenleri ikişer üçer atlayarak alt kata inmişti. Heyhat, ummadığı bir şey olmuştu! Müdür, onu işaret ederek yanına çağırmıştı. Görmezden, duymazlıktan gelse olmayacaktı. Mecburen huzura varılacak, günün muhasebesi yapılacaktı. Nihayetinde de öyle oldu. Cebinde bir poşet misketle müdürün odasına girdi. Odaya girince önceki teneffüs yüklüce misketini üttüğü iki arkadaşını odada görünce şaşırdı. Fırtına yaklaşıyordu, bunu fark etti. Müdür:

- Oğlum Servet, Arkadaşların senden şikâyetçi! Onların bütün misketlerini almışsın. Üstelik okulda misket oynamanın yasak olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Buna rağmen her teneffüs misket oynuyorsunuz. Kurallara uymazsanız hepiniz disipline gidersiniz. Ona göre! Beni delirtmek mi istiyorsunuz?     

Üçü de başını önüne eğmiş sözde bir suçluluk duygusuyla üzüntü rolüne bürünmüşlerdi. Oysa şikâyetçi iki arkadaş zil takıp oynayacak kadar mutluydu. Müdür, Servet'i paylamıştı ya bu onlara bir ömür yeterdi. Servet de işin iç yüzünü anlamıştı. Karşısında duran iki arkadaşının bütün misketlerini önceki teneffüs ütmüştü. Bu işte bir hile de yoktu. Anlaşılan arkadaşları misketlerini hünerleriyle değil de müdürün arkasına sığınarak almaya çalışıyorlardı. Arkadaşlarının gözbebeklerine bakarak:

- Müdürüm, ben misketleri oyunda kazandım. Kendileri isteyerek verdiler. Şimdi de beni şikâyet ediyorlar. Alsınlar misketlerini, istemem!

Hem ağlıyor hem de derin bir acıyla poşetteki misketleri müdüre uzatıyordu. İçi kanıyordu. Binbir emekle kazandığı rengârenk misketleri kendi eliyle teslim etmesinin hüznünü tarif etmek mümkün değildi. Olan oldu, Servet misketleri bıraktıktan sonra oyun oynayan arkadaşlarının yanına gitti. Dalgındı, kimseyle konuşmak gelmiyordu içinden. Ne var ki fazla dayanamadı. Cebinde kalan son misketlerle oyuna dâhil oldu. Biraz sonra kendisini şikâyet eden iki arkadaşını ellerinde bir poşet misketle görünce gözleri parladı. Küslüğü bir tarafa bırakıp onları oyuna davet etti. Servet, az önce yaşananların öcünü almak istercesine:

- Var mısınız arkadaşlar tek atışa? Ben atarsam tüm poşeti alırım, siz atarsanız poşetteki misket kadarını sizlere veririm. Bir şartım daha var: Müdüre gitmek yok!

İki arkadaş göz göze gelmiş, Servet'in teklifini kabul etmişti. Nihayetinde misketleri ikiye katlamak vardı. İlk atışı onlar yapmış fakat başarılı olamamışlardı. Sıra Servet'e gelince nefeslerini tuttular. Başarısız olması için bildikleri tüm duaları okumaya başladılar. Boşunaydı tüm çabaları. Servet; başparmağını miskete dayamış, güç toplarcasına hedefe nişan alıp bekliyordu. Birden şaaak diye bir ses duyuldu. Baş misket tek atışla uzaklara fırladı. İki arkadaşın ödü alınmış, gözleri büyümüştü. Servet, bütün servetlerini tek atışla ellerinden almıştı. Çaresizlik içinde ses çıkarmadan misketleri Servet'e verdiler ve doğruca müdürün odasının yolunu tuttular.

 

İlyas DOĞAN

 

 

           

YAZARIN DİĞER YAZILARI