"ÇOCUK GELİNLER" VE KADINA ŞİDDET !?

 

                 "ÇOCUK GELİNLER" VE KADINA ŞİDDET !?

Bu aziz Anadolu topraklarından 'Çocuk Gelin' ve 'Kadına Şiddet' hiç eksik olmayacak mı Yâ Rabbim!? Halbuki biz Türklerin buralara gelmezden önceki yaşamlarına baktığımızda, Türk Hakanlarının eşlerinin ailede ve devlet işlerinde yarı yarıya etkileri ve yetkileri olduğunu arşivlerden okuyoruz!.. Anadolu'ya ayak bastığımız yıllarda da, kurdukları Türk Devletlerinde basılan paralarda, hem Hakan'ın ve hem de eşinin resimlerinin aynı paralar üzerinde gösterildiğini de biliyoruz!..

Bazı araştırmacılara göre bu durumun, Türklerin Müslümünlığı kabul ettikten sonra değişmeye başladığını, kadının 'İkinci Sınıf Vatandaş' durumuna düştüğü iddia edilmektedir!.. Özellikle Selçuklular ve sonra Osmanlı İmparatorluğu zamanında tamamen 'Erkek Egemen' hale gelindiği söyleniyor... Biz tarihçi veya araştırmacı olmadığımız için bu iddiaları sadece yazmakla yetiniyor, şahsi bir görüş bildiremiyoruz...

Ancak, 17. Yüzyılda yaşamış olan halk ozanı 'Dadaloğlu'; Yaşar Kemal ve Sabahattin Eyüboğlu'nun yazdıkları "Gökyüzü Mavi Kaldı" isimli kitapta, Dadaloğlu aynen şöyle diyordu:

"Atın höyük, sağrı kalkan döşlüsü/ Kalem kulaklısı, çekiç başlısı/ Güzelin dal boylu, samur saçlısı/ Severim kır atı, bir de güzeli!..// At koşu tutmalı koştuğu zaman/ Yalı kavak gibi yıktığı zaman/ At dört, 'kız on beşe' yettiği zaman/ Severim kır atı, bir de güzeli!..// Dadaloğlu'm hile yoktur işimde/ Yiğit olan, yiğit görür düşünde/ At dördünde, güzel 'on beş yaşında'/ Severim kır atı, bir de güzeli!.." diyordu. (Sayfa- 111...) Aynı yıllarda bazı ozanlar da kızlar için; "Dolunay'ın on dördü" gibi benzetmeleri yapmışlardır... Yani, kızların 14 yaşında sevgili olabileceğini ima etmişlerdir...

Aradan zaman geçti, Osmanlı yeni dünya düzenine ve teknolojiye ayak uyduramadığı, çağdaş eğitimden ısrarla kaçınıp, gelişen çağdaş Avrupa devletleri yanında değil de, yönünü Ortadoğu Arap ülkelerine çevirip, ilkel bir toplum olarak kalmakta direnince; önce işgale uğramış, sonra da yıkılıp gitmiştir!.. Padişahlığı yıkıp, Şeyhülislâmlığa son veren Atatürk ve silâh arkadaşları, 1923'te yepyeni, çağdaş bir devlet olmak için bağımsız, laik ve bir hukuk devleti olarak  "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"ni kurdular!..

Yeni Anayasa, yeni yasalar, uluslararası antlaşmalara uyarak, 'Medeni Kanun'u kabul edip, sonra da 'Birleşmiş Milletler (BM)'e dahil oldular!.. Bu yasalara göre, kız ve erkek çocuklar arasında mal-mülk (miras) ayrımcılığı ortadan kalkmış, evlenme yaşı '18' olarak kabul edilmiş, 1934 yılında da kadınlarımıza 'Seçme ve Seçilme Hakları' verilmişti...

Bu yasalara büyük bir çoğunluk memnuniyetle uyarken, bir kısım eski ve örümcek kafalılar, eski 'Ortaçağ' düşüncelerinden bir türlü vazgeçmemişlerdir!.. Eğitimde 1936 ile 1954 yılları arasında yaygınlaşan 'Köy Enstitüleri' eğitimine büyük önem verildi ve bu okullar sayesinde köydeki nasırlı elli çocuklar da 'piyano-keman' çalmaya, dünya klâsiği olan roman ve öyküleri okur hale gelmiş, modern tarıma yönelmişlerdi!.. Bu okullar sayesinde öğretmen-sağlıkçı-ziraatçı olan çocuklar, 'Memur' olabilmeyi de şehir çocuklarının elinden almışlardı!..

Çağdaş gelişmemize tahammül edemeyen yerli 'Toprak Ağaları' ve başta Amerika olmak üzere dış 'Emperyalist' güçler, iktidarda olan Demokrat Parti (DP) yönetimine yaptıkları ağır baskılar sonucu, bu güzelim ve çağdaş eğitim kurumlarını 1954'te kapattırdılar!.. İşte bugün gittikçe tırmanan oranlarda, bütün gazetelerimizin 'Üçüncü Sayfalarında' yer alan "Çocuk Gelin ve Kadına Şiddet" haberleri, hep bu çağdaş eğitimden uzaklaşmamızın sonucu ortaya çıkmaktadır!.. Göreceksiniz, gerekli önlemleri hemen almakta gecikirsek eğer, bu gidişin sonu da zati hüsrandır!..      Sakin KOŞAR...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI