Başkent 'Ankara' mı, 'İstanbul' mu Olmalı?

 

              Başkent 'Ankara' mı, 'İstanbul' mu Olmalı?

Geçenlerde bir dostun tavsiyesi ile okuduğum, yazar "Celâl Nuri" nin I. Dünya Savaşı yıllarında yayımladığı "Tarihi İstikbâl - Mesaili Fikriye (I.-II.-III. Cilt)" kitaplarında, o yılların önemli yazarı Celâl Nuri şöyle diyordu: ". İstanbul'un, Bizanslıların elinden alınmasından sonra, bu şehrin olumsuz etkilerinden Osmanlılar da etkilenmeye devam ettiler!.. Türkler, kokuşmuş bir kesimin (hizbi mütereddiinin) elinde bulunuyorlar ve o yola gelmez (lâyütlihul) azınlık ülkeyi batırıyordu. Dışarıdan sanılıyordu ki; tüm ulus kokuşmuş da, onun için ülke hırpalanıyordu. Evet, bozukluk baştan geliyordu. Bir yakınını bulup da idareciler kitlesine katılanlar da bu kokuşmuşluğa dahil oluyorlardı. Ulusun saflığı ve aşırı hoşgörüsüdür ki, onları hükümet dümeninde bulunduruyordu.

Bizans'ın ismi değişmiş, ama cismi değişmemişti. Aynı küçük entrikalar, aynı dolaplar, rüşvetler, hafiyelikler, dolandırıcılıklar, edepsizlikler; hem eski ve hem de yeni İstanbul'da devam edip gidiyordu. Türklerin gösterecekleri ve kullanacakları birçok yetenekleri henüz işlenmemişti. Osman Gazi'nin bir aşiretten, bir cihangirane millet yarattığı halde, burada Türklerin irade ve yaratıcılık gücü hep örtülü duruyordu.

Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı Anadolu halkına dayanarak kazanması, bizim yaratıcılık gücümüzü gösteren en önemli husustur!.. Kokuşmadan ve yozlaşmadan bir ölçüde kurtulmak için, 'İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni Galata'dan, Nuri Osmaniye merkezi umumisine (genel merkezine) nakletmedikçe, istikbalimizi temin etmiş olamayız!.. Atatürk'ün, ANKARA'yı Başkent yapmasını bu açıdan da değerlendirmek gerekir." diyordu.

Bugün de, hem Başkenti ve hem de en önemli devlet kuruluşlarını İstanbul'a geri taşıma gayretini gösterenlere rastlıyoruz!.. Zamanın ünlü yazarı Celâl Nuri, daha I. Dünya Savaşı yıllarında ve işgal sonrasındaki Kurtuluş Savaşımız sırasında bu gerçekleri tespit etmiş, yazmış ve herkesçe kabul de görmüştür!.. Bunları okumadan, bilmeden, ne diye eski hatalarımıza dönülmek isteniyor, bu ısrarın sebebini anlamak mümkün değildir!? Bunu yakın tarihimizi bilmediklerinden mi, yoksa, yeni ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni hazmedemeyip de, yine eski Bizans ve Osmanlı günlerine dönmek isteyenler mi tezgâhlıyorlar!?

Tarih Bilimi; geçmişi iyi anlayıp, çok iyi analiz edip, bunlardan dersler çıkartarak, yeni ufuklara doğru bu ışıkta yol alma bilimidir!.. Geçmişten ders almayanların sonları hep hüsranla bitmiştir!.. Güzel dinimizin ilk emri nedir: "Rabbinin Adıyla OKU" emridir değil mi? Sürekli okuyacağız, hep anlayarak okuyacağız, her okuduğumuzdan doğru dersler çıkarıp, yolumuza öyle devam edeceğiz ki; geleceğimizi garanti altına alacak planları, işleri bu doğru bilgiler ışığında yapabilelim!.. Okumadan, bilmeden işler yapmak, abes yere yelmektir!..

Ne diyordu Yunus Emre büyüğümüz; "Emeksiz zengin, kitapsız bilgin, sermayesi din olanın, rehberi de Şeytan olur" diyordu değil mi? Zaman zaman Başkentimiz Ankara'nın taşınması konusu her gündeme geldiğinde lütfen bunları düşününüz!.. Kurtarıcımız ve kurucumuz M.K. Atatürk'ün, bir bozkır halindeki bu kentimizi neden tercih edip, kısa zamanda orayı nasıl yaşanır hale getirdiğini düşününüz!.. 27 Aralık 1919'da ilk Ankara'ya gelişinden sonra yaşananları, bu Başkentimiz için gönülden bestelenen marşların, türkü ve şarkıların tam '103 yıldır' neden aynı coşku ve neşeyle hâlâ söylendiğini, her yerde ne diye 'Ankara Havalarının' içten gelen istekle oynandığını düşününüz!?

Bugün de yazımızı, 57'nci Alayı anlatan bir Ankara Türküsü ile bitirelim:

"Ankara'nın taşına bak/ Gözlerimin yaşına bak/ Biz düşmanı esir ettik/ Şu feleğin işine bak/ Pek şanlıyız!..// Ankara'nın taştır yolu/ Her tarafı asker dolu/ Yetiş Kemal Paşa, yetiş/ Kan ağlıyor Anadolu/ Pek gamlıyız!..// Kılıcımı vurdum taşa/ Taş yarıldı baştan başa/ Uyan da bak Kemal Paşa/ Başımıza gelen işe/ Pek şanlıyız!.."                       Sakin KOŞAR.

YAZARIN DİĞER YAZILARI