"HER ŞEYİ BİLEN, NEZAKETİ BECEREMİYOR"

 

 

Yurttaşın biri, sağlığı ile ilgili olarak bir büyük il'e gidip, özel bir hastanede, teşhis ve tedavi için muayene başvurusu yapıyor. Yurttaş; olabildiğince "Ben" merkezli hayat tarzı yaşamayı seven, olabildiğince bilgiç, başkasının aklını beğenmeyen, herkese akıl veren, lâfının üstüne lâf kondurmayan bir tip. (Gerçi herkesin aklı kendine göre yeterli ama bunun aklı bir başka) Gitmeden önce torununa, arkadaşlarından öğrendiği hastaneyi ve doktorun ismini söyleyip bilgisayardan bakmasını, kendisine nasıl ulaşabileceğini anlatmasını istiyor! Torun, hemen araştırarak, kısa süre sonra hastaneyi ve doktoru bulup dedesine: "İşte dede hastane, işte aradığın doktor!" Deyip, odadan çıkıyor. Dede dikkatlice, hem hastaneyi hem doktoru, üç beş dakika bakıyor. Not alıyor ve üç gün sonra otobüse binip gidiyor.(Her şeyi bildiğinden, yanında kimseyi götürmüyor)

 

Büyük şehre vardığında otobüsten iniyor, servise biniyor ve bir süre sonra hastaneye geliyor. Hastaneden içeri girdiğinde, danışmaya doktorun ismini vererek, muayene olacağını, odasının nerede olduğunu soruyor, görevli: "İkinci kata çıkın, çalışanlara sorun size gösterirler" diyor. Ama kahramanımız: "Bırakın şimdi sormayı, siz bana söyleyin." Deyip, oda numarasını öğreniyor, asansöre binmeden merdivenlerden yukarı çıkıyor. (Kendine çok güveniyor! Fakat gideceği doktor "Kardiyolog" ikinci kata varınca, bir süreliğine dinleniyor, odanın kapısını tıklatıyor, içeriden:  "Girin!" çağrısını duyunca kapıyı açıyor, masada oturan doktora: "Ben(...) isimli hocayı arıyorum" deyince, doktor: "Buyurun" diyerek çağrıyı yineliyor.

 

Yurttaş birden yanlış kapı çaldığı sanısı ile: "Kusura bakmayın" deyip kapıyı kapatıyor ve yeniden danışmaya iniyor. "Biraz sinirli bir tavırla: Kızım, içeride hoca yok!" Deyince(Çok bilenin yaptığı tespitin sonucu) Görevli: "Bekleyin biraz sonra gelir" diyor ve telefonla konuşmasını sürdürüyor.

 

Zaman süratle geçiyor ve mesai bitimine 15/20dk kala, yurttaş danışmaya tekrar başvuruyor:  "Yav kızım, bu hoca nerede kaldı, gelmedi? Ben memlekete döneceğim" diyor, görevli: "Beyefendi, hoca içeride, hastalarını kabul ediyor. Mesaisi bitmek üzere, biraz sonra gider. Siz yukarıda niye beklemediniz de, saatlerdir burada oturuyorsunuz?" (Yurttaşın amacı, aklınca Doktor geldiğinde onu herkesten önce girişte yakalamak, samimi yaklaşımla ilk sırayı almak, hoca ile birlikte yukarı çıkarak odaya girmek, sorununu anlatıp muayene olduktan sonra memleketine dönmek! Her şeyi bilen yurttaş, çok bilmenin yanı sıra, cingözlüğünün meyvesini bu yolla yemek!)

 

Yurttaş görevlinin sorusuna: "Ben kapıyı çalıp içeri baktığımda, bir doktor vardı, ama benim aradığım hoca değildi" yanıtını veriyor. Görevli: "Hiç olur mu, hocanın odasına kendinden başka kimse giremez, bir yanlışınız var!" deyince: "Kızım benim gördüğüm hoca gençti,  içerideki doktor yaşlı. Ben hemen anlarım. Çok şükür henüz bunamadık" Diye yanıtlıyor. Görevli:  "Bir yanlışlığınız var!" Deyip yurttaşın sözünü ettiği profesörü telefonla arıyor ve vatandaşı tekrar 151 numaralı odaya gönderiyor.

 

Kapıyı tıklatıyor, odadan: "Girin!" diyen ses geliyor ve yurttaş içeri giriyor. Doktor, 3-5 saniye hastayı süzüyor ve: "Siz iki saat önce geldiniz, bir hoca aradığınız söylediniz ama yanlışlık olduğunu belirtip çıktınız. Siz kimi arıyorsunuz?" Diye sorunca, yurttaş: "Ben (...) isimli hocayı arıyorum, ama yerinde yok bulamadım. Herhalde bugün gelmedi?" diyor. "Bakın aradığınız doktor benim. İki saat boşa zaman geçirdiniz, hastane personelinden herhangi birine sorsaydınız işiniz çoktan bitmiş belki evinize dönüyor olacaktınız. (Çok bilmenin yan etkilerinden biri!)

 

Yurttaş: "Doktor Bey, ben sizi genç sanıyordum" Diyor. (İltifata bakın! Ne şık ne kadar zarif, golf sopası gibi) Profesör: "Öylemiii?" diyor gülümsüyor ve kıvrak zekâsı ile: "Bende sizin gibi yaşlandım, artık!" deyip taşı gediğine koyuyor. Siz benim, genç halimi ne zaman gördünüz vallahi merak ettim?" Deyince, yurttaş: "Bilgisayarda, gördüm" yanıtı veriyor, hoca: "Hay Allah. Mesele şimdi anlaşıldı." Deyip kahkahasını yineliyor: "O fotoğraf Doçent olduğumda çekilmişti, hastane fotoğraf isteyince onu vermiştim. Hay Allah." Diyor ve yeniden kahkaha ile gülüyor.

 

Neyse, sonunda yurttaş muayene ediliyor: "Sizden bazı tahliller isteyeceğim, ama bugün mesai bitti. Yarın erkenden gelip, yaptırın." Deyince yurttaş: "Doktor bey, ben kolay yanılmam, Allah'a şükür bugüne kadar yanılmadım. Her şeyi bilirim, bilmediğim hiçbir şey yoktur! Bu hata sizin, ama önemli değil yarısı benim olsun. (Hala bilirim ısrarı. Her şeyi biliyor da, özür dilemenin erdemini bilmiyor) Yurttaş sözünü bitirince, Doktor: "Şimdi git, sabahleyin erkenden gel" dediğinde: "Bak şu Allah'ın işine!" Diye alçak sesle mırıldanıyor, Doktor: "Bu Allah'ın işi değil, senin işin. Kapıyı açıp sorsaydın bu kadar gecikmeyecektin" deyince, yurttaş "Oldu bir kere.  Olmuşla, ölmüşe çare yokmuş, boş ver."  Deyip, Allahaısmarladık demeden arkasını dönüp gidiyor. Her şeyi bilen yurttaş, ne hikmetse nezaketi bir türlü beceremiyor (!)

YAZARIN DİĞER YAZILARI