ÇOCUKLUĞUMUZDA gördüklerimiz ve öğrendiklerimiz arasında; yaşamından ders çıkarıp, bu dersin doğru okunmasında ve uygulanmasında uzun yol katetmiş, yaşlı tanış/biliş yurttaşlarımızdan aklı başında bazıları, herhangi bir olaydaki: iyi veya kötü durumun, getirip götürdüklerini, bunların zararını, hatalı taraflarını yaşam deneyleri ile değerlendirir, ayrıca yorumlayıp anlatmasını becerebildiği için kendini dinletirdi. Sohbete katılanlar, bu kişiyi dinlemekten zevk alır, bilmediklerini öğrenir yeni bilgi edinenlerin daha sonra düşüncelerinde bazı değişiklikler olduğu görülürdü. Artık günümüzde böyle kişilerin sayıları oldukça azaldı.
ANCAK günümüzün genç yurttaş popülasyonu, iletişim teknolojisi ile yaşamının ileri yaşlarına erişmeden, pek çok bilgiyi edinmesini sağlıyor. Akademik eğitimiyle meslekte edineceği tecrübe ve başarıları toplumda örnek gösterilecek yurttaş olmanın önünü açarak, bununda şartlarını hazırlayıp önüne koyuyor.
BAŞARILI olabilmenin; başlangıcı, gelişmesi ve sonucunun genel kabul görmesi için; tarafsız, hatasız ve mantıklı düşünce ile konuya yaklaşılması, eldeki donelerin verimlilik sırasının değerlendirilmesi, bakış açısının geniş boyutlu, mantığın hatasız yorum yapabilmesi, bilgi donanımının tam ve eksiksiz olması, bu arada adamsendeciliğe izin verilmemesi, kıstasın öncelikli şartı olduğu dikkate alınmalıdır.
GİRİZGÂHTAN sonra; Bu paragrafta, sorumsuzca bir davranış ve değerlendirmeye neden olan, bir/iki adamsendeciliğe değineceğim. Şöyle ki: Şehrimizin "Şehit Kazım Çağlar" isimli sokağında(AYDEM ücret ödeme merkezi karşısı) PTT'ye ait bir telefon direği! Çok kötü şekilde eğilmiş, ha yıkıldı ha yıkılacak gibi olmamakla birlikte tehlikeli bir durum yarattığı su götürmez bir gerçek. O haliyle, çok uzuun zamandır "Biri haber verir de, gelir beni düzeltirler veya alıp götürürler dercesine bekliyor! Ama maalesef şimdiye kadar ne gelen var ne giden. Kim kime, dum/duma.
ÇOĞUNLUĞU sorumluluk duygusu gelişmemiş insandan oluşan(Sorumluluk duygusu gelişmiş yurttaşlarımızı, tenzih ederim.) toplumumuzda, kim ne etsin, neylesin PTT'nin telefon direği eğilmişmiş, yıkılacakmış. -Yıkılacaksa yıkılır, birine zarar verecekse verir, zarar gören ölecekse ölür, kalanlar bize yeter.- Mantığı ile yaşayan yurttaş, direğin faul hâli (Faul: Hatalı ve uygunsuz anlamında kullanılmıştır.) hiç kimsenin umurunda değildir!
"BANA NE, beni ilgilendirmez. Bu sokakta oturan biri, gitsin haber versin ve ilgililer gelip, direği düzeltsin veya söküp götürsün!" diye düşünerek, geçip gittiğini, varsayıyorum. Bende buradan ara sıra geçiyorum. Her gün on'larca yurttaş kâh altından, kâh korktuğu için karşı kaldırımdan geçip yoluna devam ediyor.
DEĞERLİ YURTTAŞ! Anılan direğin çevresinde veya tam karşısındaki konutlarda ikâmet ediyorsanız, kötü ve tehlikeli durumla bir kere olsun ilgilendiniz mi, sadece merak ediyorum? İlgilenmediğiniz belli. Direğin durumunu, köşemden ilgili kuruluşa bildirmek ve birazda sizlerin -Sorumsuz yurttaş- lık tutumunuzu eleştirmek için, bu tür basit bir olayı, gazetedeki köşemde yayımlamak zorunda kaldım. Bu bir!
ÖRNEĞİN: Aynı sokakta o PTT direğinin, 40m veya 50m Kuzey istikametinde ve bir diğer sokağın köşesinde, istikamet gösteren isimli levha konulmuş! Üzerinde =KÜRKÜTÇÜ SOKAK= diye yazıyor. Bu =KÜRKÜTÇÜ= sözcüğünün anlamını; ne, TDK sözlüğünde, nede: 1411 sayfalık Milliyet Kubbealtı Lügatımda bulabildim! Sokağın giriş istikametini gösterir söz konusu levha, yıllardır halen değiştirilmeden direkte duruyor. Levhanın üzerine yazılması gereken doğru ad: -KÜKÜRTÇÜ-dür. Diğeri, ya yanlış yazıldı veya dikkat edilmeden teslim alındı ve kontrol edilmeden takıldı! Onca görevli yıllar önce bir yanlışı görmeden teslim alıp taktıysa, bravo!
ŞİMDİ PEKÇOK KİŞİ: "Memleketin asgari ücret ve diğer ücretlerin yanı sıra, çarşı Pazar pahalılığı gibi önemli ekonomik sorunları varken, kim ne yapsın sokak levhasındeki, ad: -KÜRKÜTÇÜ- yazılmış veya doğrusu olan: =KÜKÜRTÇÜ= yazılmamış! "Varsın öyle yazılıp asılsın ne çıkar? Yıllarca bu nedenden ötürü bir sorun yaşanmış mı? Hayır! Bundan sonra yaşanırsa, yenisini yazdırır takarız! Varsın yaşansın, onu da göğüsleriz, yeter ki siz rahat olun!"
ÇOK TEŞEKKÜRLER, DEĞERLİ YURTTAŞ İşte, düşünen vatandaş dediniz mi böyle olmalı! Böyle düşündükten ve: ".siz rahat olun" tavsiyesinde bulunduktan sonra sorun yok! Böyle düşünenlere helal olsun. Siz böyle dedikten sonra ne diyeyim? Benim için hava hoş, açık ve Güneşli ve tam boş ver zamanı(!)
BİR DİĞER KONU: Lokantalar, Pastaneler ve Kadın-Erkek berberlerinin maske takmalarının gerekliliği konusu! 1960'lı yıllarda şehrimiz dışında bir ilçede kamu görevinde çalışırken, karnımızı lokantada doyuruyorduk. O yıllarda, bu gibi yerlerde çalışanların maske takma zorunluluğu yoktu. Lokantada, yemek çeşitlerinin sergilendiği tezgâhın, üzeri ve çevresi, açıktı. Üzerinde her zaman Drone gibi; sinek, arı, ve ara/sıra rastlanan at sineğini kovalamak zorunda kalırdınız. Bu arada yiyeceğiniz, yemeğinizi seçerdiniz. Bir gün, bir öğle vakti, yine mutat yemek seçimini gerçekleştirirken ve aşçı bir müşterinin yemeğini tabağına koymak üzereyken, hapşıracağı tuttu ve iki kez, arka arkaya, önlem almadan, yani ağzını burnunu kapatmadan, aksırdı. Hiç kimsenin umurunda değildi. Karnı acıkan yurttaş durumu eleştirecek vakit ayırmaktan ve tartışma yaratmaktan kaçınmış, karnını doyurmayı düşünüyordu. Zaten durumdan kimse rahatsız değildi.
SÖYLENECEK ve yapılacak bir şey yoktu. Tepkimin ne olduğunu, merak ettiğinizi sanıyorum. Hemen;(Çok acil, bir iş aklıma gelmiş gibi yemek seçimi yapmadan ve arkama bakmadan lokantadan çıktım) Ertesi günü sokakta karşılaştığım lokanta sahibi sordu: "Ne oldu, dün yemek yemeden çıkıp gittin?" deyince, yanıtım: "Daha Sonra konuşuruz" oldu. Çünkü yemeklerin üzerine konan sinekleri kovalamak, aksırmak onlar için, bir basit olaydı. Sonrasında lokantayı değiştirdim verilecek tepki ancak bu idi.
GEÇEN hafta tıraş olmak için berber koltuğuna oturdum. Berber galiba üşütmüştü ve sıklıkla öksürüyordu. İçimden Tanrı'ya yakardım: "İnşallah tıraş olurken öksürmez." Dedim, çünkü aksırmak ve öksürmek ağızdan çıkarken önlenemiyor! birden patlayan balon gibi an itibarı ile çıkıveriyor. Aksırma, öksürme berber koltuğunda oturan için kötüdür. Çünkü berber, tıraşı bırakıp kapıdan çıkıp, dışarıda aksırıp öksürmüyordu, ağzını kapatmıyordu. Ne kadar dikkatli olursa olsun, bu iki reaksiyon mekân içinde gerçekleşiyor, damlacıklar her yanınıza dağılıyordu. Dolayısı ile hapşırıkla burundan çıkan malzemeler! Burnunuzdan ve nefes borusundan bize konuk olması kaçınılmaz oluyordu ve varsa hastalık istemesenizde, bulaşacaktı. Dolayısı ile berberlerin de, maske takmasının zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkıyordu.
HAKEZA, pastanelerde çalışan personelinde, mutlaka ağzını burnunu, çalıştığı sürece maske ile kapatmasının hem kendi, hem müşterileri için bir zorunluluk olduğu muhakkaktır. Hatta ellerine şeffaf eldiven takılması, müşteriye gösterilen saygı ve bulaş amacına yöneliktir.(Otobüs yolculuklarında, yardımcı personel; çay/kahve/ ayran ikramı sırasında eline şeffaf eldiven, yüzüne maske takıyorsa, pastane personeli hayda hayda takmalıdır çünkü doğru olduğu genel kabul görecektir.)Bu tür tedbirlerin amacı, "Bulaştan" korunmak içindir.
BAKANLIĞIN konu ile ilgili, valiliklere tamim yollamasına gerek duyulup duyulmadığını bilmiyorum. Ancak il yönetiminin yetki kullanarak, halk sağlığı konusunda gerekli ve yeterli tedbirin alınmasında yetkilerinin olabileceğini ve kullanabileceğini düşünüyorum.