İNŞA edildiği tarih itibarı ile yerli ahali, lüks konutun kime ait olduğu tanımını: "Abide hanımın evi" diye dillendirdi. Ve böylece kimliği belirlenmiş oldu. Yıllar ve bu yılların içinde çeşitli dini ve milli bayramlar geldi geçti. Bayramlar gelip geçti, ama bu bayramlarda konutun balkonunda, enstrümanlar Türk müziği eserlerinden sevilen ve halkın çok bildiği şarkılar icra etti. Bu sırada ahali, özellikle delikanlılar evin önünde hayranlıkla müzik dinledi. Çünkü o evin genç bir kızı vardı(Tanrı rahmetini esirgemesin, ruhu şad mekânı Cennettir inşallah) Böylece bayram coşkuları katlandı.
Balkon çeşitli renklerdeki küçük yanıp sönen ampullerle donandığından, bu basit dekor malzemeleri, bayrama o yıllarda ilginçlik kattı, beyaz ev'e güzellik ekledi.
YILLAR yine gelip geçiyordu. Bu arada duyduk ki, Beyaz ev satılmış ve yeni sahibi bir devlet bankası olmuş. Ama bu güzel konut nedense bankaya yakışmamıştı! Yakıştıramayanlar arasında bendenizde vardı. "Bas bas paraları Leyla'ya, bir daha mı geleceğiz Dünya'ya" türküsünde olduğu gibi, artık bayram eğlenceleri görülmeyecekti, maalesef böyle bir durum ortaya çıkmıştı, tabii bana ve benim gibi düşünenlere göre böyleydi! Birden bire o güzel yapı, banka oluvermişti.
ŞİMDİ ise, bir başka ilginç durumla karşılaştık, çünkü Büyükşehir konutu satın almış! İşte buna çok sevindim, gerçekten çok sevindim. Hani bir halk deyişimiz vardır: "Taharna aşı." diye başlar, ".her şey yakışıgınnan" diye biter. İşte o bakış acısından sevindim!
BİLMEMEKLE beraber, hayal gücümü zorlayarak; Belediye gelirlerinin menkulü satacak devlet bankasında biriktirildiğini varsayarak, banka müdürü bir gün, Büşükşehir başkanına: "Sayın Başkan! Binayı satıyoruz, başka bir yere taşınacağız. "Gelin peki deyin de" binayı size verelim, paranız nasıl olsa bankamızda hazır, kıymetini bilmeyecek bir el'e gitmesin!" diye teklifte bulunduğunu sanıyor, böylece çok yerinde bir tasarrufun gerçekleştirildiğine inanıyorum.
BİRDE ülkemiz insanının, kurbanlık alırken alıcı ile satıcı, birbirinin kolunu yerinden çıkaracakmış gibi salladıkları, pazarlık şekli vardır, akıllara zarar! İnsan seyrederken: "Aman kolunuza dikkat edin" dememek için kendini zor tutar. Adı: -hayvan pazarlığıdır- Ayrıca pazarlıktaki kollar sallanırken, bir an, araya -hüdayinabit- bir arabulucu girer! Her ne hikmetse, elini diğer alıcı ile satıcının eli üzerine koyar, tulumba ile kuyudan su çeker gibi, kolu sallamaktaki devamlılığı sağlamak ister ve lüzumsuz gayret sarf eder! Bu yüzyıllardır uygulanan tuhaf pazarlık şeklinin; kareografisi böyle düzenlenmiş gibidir, sanki bir başka şekil bulunamamıştır. Alıcı teklif ettiği fiyata alabilirse başarılı bir pazarlıkçı, satıcı istediği fiyata satmışsa sonucun galibi olurdu. Davranışın aslı bence, birbirini -ütme- (TDK'na göre yenme) biçimidir.
AMMA VELÂKİN, Müslüman ahalinin yüzyıllar boyunca vazgeçmeyi bırakın, sanki farzmış gibi, pazarlığı başlatacağı an'ı: "Ver elini bakalım hemşerim! Söyle kaç para?" demesi, kolu omuzdan çıkaracakmış gibi sallama seansına girişilmesi demekti. Bu yöntemin sürgit olmasında, yıllar yılı bir aksama görülmemiştir! Ancak taşınmazın satın alınmasında, böyle bir pazarlığın söz konusu olmadığı muhakkak. Zaten böyle bir yöntemle edinildiğinin, ne hayalini kurdum ve nede aklımdan geçirdim.
HER NE İSE. Söz konusu taşınmazın; ilimiz ve ilçelerinin ve özellikle merkez ilçenin güzelliği ve mükemmelliğe erişme ile ilgili önemli hizmetlerinin bu mekânda yapılacak; toplantılara, görüşmelere ve alınacak kararlara ev sahipliği yapması ve bu tür işler için yararlanılması hâli, dolaylı olarak bizim Beyaz Sarayımızdır.
SAYIN BAŞKAN, birde pahalı bir otomobil almışsınız ki, parası bizden, binmesi ve siz gezerken karşıdan bakması da, bizden! Hem, ilimiz yerel yöneticisini öyle, sıradan otomobile bindirmek, bizim gibi turizmden ve yer altı zenginliklerinden Örneğin: (Mermer) milyar dolarlar kazanan bir il'e yakışmaz? Sonra ilimiz için: -Mıkır il- denilebilir. O da bize yakışmaz! Tatil mevsiminde, ilimiz neredeyse Yazlık başkent gibi oluyormuş, öyle dillendiriyorlar. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız, Parlamenterlerimiz ve bürokratlarımız yorgunluklarını ilimiz kıyılarında atıyormuş! Öyle konuşuyorlar: yani; sevinmek için, mutlu olmak için gururlanmak için sözün özünü: (-Kıymetli bir il-) demeye getiriyorum.
ALLAH en güzel kıyılarıda bize vermiş. Misafiri çok, ağırlıkları oldukça fazla, bir il! Yani, anlayacağınız Yaz aylarının yorgunluğunu, normal olarak Sayın Vali ile Sayın Büyükşehir başkanı çekiyor!(Diye yazdım, ama düzeltmek istiyorum -telaşını- diyecektim. -Dur yok/durak yok!-) O zaman pahalı ve güvenli otomobil, şart!
SAYIN BAŞKANIM! Bir gün, benide o otomobile bindirirseniz, tadını bakar, niteliklerini öğrenip, kamuoyunu bilgilendiririm. Yani verdiğiniz parayı hak ediyor mu, etmiyor mu? Kendimce değerlendiririm. Sizin için bu testten, iyisi, Ejder meyvesi!
SAYIN BAŞKANIM gelelim Vehbi'nin kerrakesine: Bu arada, sorumluluğunuz değil, ama biraz merkez ilçe sorunları ile ilgilenmenizi beklemek sorunu var! Çünkü bu şehir, Dünya tarihi mirası kategorisinde bir şehir! Şehrimizin temizliğine katkımızın olması ve temiz bir şehirde yaşamayı, istemek düşüncesiyle cepten satın aldığımız çöp kaplarımız, (Plastik Konteynerler) iki-üç ay içinde otomobil çarpmış, sakatlanmış, ağzı burnu yamulmuş, kafası gözü, ayakları kırılmış, alçılı insan haline geliyor. Konutlara ait (Konteyner)in, herhangi birinin, herhangi bir apartman veya konutta son halini görün de, bir kanaat edinin! Çünkü Menteşe belediyesi, durumla ilgilenmek için bu soruna zaman ayıramıyor!
AKŞAM çöpleri toplayan araç ve personel, apartmanlara ait ve şehrin temizliği ile doğrudan ilgili konteynerlerin, anasını ağlatıyor. (Hemde bir iki ay içinde) Bu böyle tahammül edilemez, Sayın başkan! Bu kaplar, apartman giderlerinden alınıyor. Biz yurttaşlar olarak, şehrimizin temiz bir şehir olması ve UNESCO'da temsil edilmesi, Dünya; tarihi miras literatürüne girerek kabul edilmesi ve bu vesileyle gururunu paylaşmak istiyor ve yurttaşlık görevimizi; hem vergi ödeyerek, hemde kendi çöpümüzü kendi kabımızda biriktirip çevreyi kirletmeyelim diye gayret sarf ederek gayret gösteriyoruz.
MERKEZ ilçe belediyesi, şikâyetimizi kulağının arkasına atıyor, durumu dikkate almıyor! Kamuoyu adına soruyorum: Bu nasıl bir sorumluluk anlayışı? Yüzlerce konteyner parça parça. Dikkate almama ve bananecilik tavrı; üzücü, kırıcı ve mağdur edicidir! Oy veriyoruz, vergi veriyoruz haklı olarak karşılığında hizmet bekliyoruz! Ayrıca şehrin belediye temizlik hizmetlerini kolaylaştırmak, temiz bir şehir yaratmak ve bu doğduğumuz şehre borcumuzu ödemek istiyoruz, sonuç böyle mi olmalı?
Belediye temizlik personelinin bu konuda suiniyeti yok. Olay aslında oldukça basit bir sorun. Ama organizasyon beceriksizliği ve koordinasyonsuzluk sonucu bu duruma getiriyor sonuç böyle oluşuyor! Halkın mağduriyeti bu nedenle ortaya çıkıyor. Sorun -hızlı ve çabuk- hareket etme. Personel bu zorunluluk karşısında, apartmanlara ait çöp kapları; seri ve sert uygulamalarla, yaralanıyor, kırıp dökülüyor. Ve belediye bu davranış biçiminden, payına düşen sorumluluğu, üstlenmiyor!!!
BÜRO hizmetlerindeki görevliler; masalardan evlerine, evlerinden masalarına gelip oturduklarından şehrin ne halde olduğunu, kaldırımların durumunu sivil halkın gözlemine bırakıyor. Örneğin: Orhan Çakır parkındaki, döşemelerin bazı yerlerinin çukurlaşmış halini herkes fark ediyor, fakat kimse umursamıyor. Lokma yapılması ve dağıtılması hizmetinin arkasından, zemin yağlı ve kirli haliyle bazı zamanlar birkaç gün o haliyle bekliyor! Sonuç tam anlamı ile; adamsende, boşver, bana ne, ilgisizliği. Ama vergi ödenmek zorunda(!)
ESKİ garaja yapılan meydanın çevresindeki kaldırım döşemesi teslim alındığından beri aynen duruyor! Döşeme taşlarının çukur halleri utanç verici bir fotoğraf oluşturuyor! Belediye Fen İşleri Daire Başkanlığı veya ilçe fen işleri müdürlüğü, bunları nasıl görmez ve gereğini yapmaz? Ve bu haliyle nasıl teslim almıştır? Tabii; makam otomobili ile evden belediye'ye, belediyeden eve gelir giderseniz, şehrin yöneticisi ilgili müdürleri yanına alıp, yılda hiç olmazsa, bir veya iki kere bir şehri dolaşmazsa, kentin durumunu yazılı olarak belirtmek zorunluluğu basına düşüyor. Belediye ayıplı yerleri teslim aldıktan sonra hiç gidip görmedi? Sanırım çirkin görüntü ile karşılaşmak istemiyorlar! Ve bu nedenle uğramıyorlardı? İşte duyarlı halk böyle eksiklik ve aksaklıkları görüyor ve her yerde konuşuyor ve yazmak bizlere düşüyor! Buna sebep adamsendecilik, oysa sorun şehrin; güzelleşmesi, temizliği ve mükemmel düzenlenmesi. Dolayısı ile Dünya mirası tarihi kent olarak ünlenmesi!