ADETA KAYMAKLI KADAYIF

MUHTARLIK seçiminde çok ciddi yarış var. Yapılacak olan mahalli idareler ve muhtarlıkla ilgili seçim, beş yıl önceki ile kıyaslandığında biraz daha hareketlilik kazanmış görünüyor veya bendeniz öyle değerlendiriyor. Muhtarlık için adaylıkta işin tadı kaçmış. Hem de nasıl kaçmış sormayın! İnsan küçük dilini yutacak. Hayret! On haneli köyde beş muhtar adayı yarışacakmış. Bunun Türkçe meali iki haneye bir muhtar adayı düşüyor demektir. Şekil (a) da görüleni(!) Dikkate aldığımızda ve de, Muğla ağzı ile değerlendirdiğimizde: “Bu işi de, yaveş yaveş kendimizi benzedig gideriz!” Demek doğru olur herhalde?

 DURUM böyle olunca ve bu kadar muhtar adayı yarışmaya katılınca, gelecek seçimlerde Konfederasyon, adaylardan; milletvekillerinin partilerine ödeme yaptıkları gibi belli bir bedeli almak isterse ben tuhaf karşılamam. Bu benim düşüncem! Yoksa 40-50 kişinin yaşadığı bir mahallede 5 aday yarışırsa, (Sen/Ben/O) tartışması başlar ve bu çekişmeden ötürü, mahallede; huzur, dirlik, birlik zarar görür. Adaylar siyaset kanalı ile seçime katılmasalar da, hepsinin belli görüşü ve bir siyasi örgüte yakınlığının var olduğu bilinir. Ama nedense hiç belli edilmez, çünkü çok akıllı geçinilir, tef’imizin önünde oynanmaz(!) Kar’da yürür izimiz belli edilmez(!) Sözüm ona.

 TOPLUMUMUZDA tartışma kültürü de, diğerleri gibi gelişmediğinden, konuşurken bir an’da (Halk ağzı ile) harım yararız. Baltayı taşa vurmanın en mükemmeli bizdedir. Hırsımızı, öfkemizi bastıramadığımızdan aklımıza geleni söylemek ve kırıcı olmakta, üstümüze gelebilmiş yoktur. Eğer konuşma ile anlaşamazsak, elimiz belimize gider, her şeyi bir an’da bitiririz. Sonra eli kelepçeli giderken “Pişmanım” Deriz. Hoşgörü diye bir kavram bizden uzaktır, çünkü: “Hoş görü erkek adama ters düşer!” Zira öfke baldan tatlıdır, yüksek sesle kabalık etmek; erkekliktir, mertliktir, yiğitliktir(!) Bu münasebetle, lafımızın üstüne laf kondurmayız. Bizim dediğimiz dedik, öttürdüğümüz düdüktür(!)

 BU NEDENLE bazı yerlerde bu tür olayların yaşanmasında yurdum yurttaşı şaşırmaz, “Olabilir, insanlık halidir” der, arkasına bakmadan gider. Eğer gelecek için tedbir alınmaz ve duruma çeki düzen verilmezse 5 yıl sonraki mahalle yöneticisi seçimlerinde de, her haneden bir aday çıkar: “Eh! Olacağı buydu.” Der durum değerlendirmesi yaparız. Ondan sonra “Ayıkla pirincin taşını” vaziyeti ile karşılaşacağımızdan, “Buyurun cenaze namazına!” Deyip aynı safta dururuz. Elimizi göbeğimizin üstüne koyar, önümüze bakarız. Önde imam, arkasında biz ve arkadan müezzin: “…bu durumu nasıl buldunuz?” diye sorsa, hepimiz aynı ağızdan “Eyi bulduk.” der geçeriz. Çünkü bencilliğimiz, kurallara saygısızlığımız, sorumsuzluğumuz, adamsendeciliğimiz ve boş vericiliğimiz, alabildiğince gelişmiştir. Okumayız, duyarak öğreniriz böylece bilgi sahibi olduğumuza inanırız. Duyduğumuzla fikir üretir, görüş belirtiriz.

  

BEŞ YIL sonraki seçimlere kadar bu hizmete, belli şekil ve esasların getirilmesinde yarar olacağını düşünüyorum. Çünkü Geçmişte muhtarlık gönüllü esasına dayalı hizmet olarak değerlendirildiğinden, talibi pek çıkmaz aynı şahıs görevi yıllarca sürdürürdü. Seçmen de: “Yeter artık, şu muhtarı değiştirelim” demeyi aklından geçirmezdi.

MUHTAR seçilenlerin belli meslekleri ve işyerleri vardı ve üstlendiği muhtarlık ek bir hizmetti. Aldıkları ücret ise kuruştan oluşan küçük miktardı. Bu da verdikleri belgelerin sorumluluğunun karşılığı gibiydi. Muhtarlık, meslek değildi. Ancak seçildikten sonra uzun yıllar, hatta elden ayaktan düşünceye kadar tekrar tekrar aday olan ve seçilenler vardı. Şimdi seçilene maaş ödenmesi, Cumhurbaşkanlığı katından davetlerin alınması ve davete katılımların başlamasından ötürü, hizmet; kolay elde edilemeyecek nitelik ve nicelik kazandı. Muhtarlık adeta kaymaklı kadayıfa dönüştü.

YAZARIN DİĞER YAZILARI