AYAKÜSTÜ ŞEYTAN BABBASI DİKMEK VE KATAKULLİ İŞLERLE UĞRAŞMAK
Bu yazı, işine dalavera karıştıran insan müsveddelerinden söz ediyor! "Dürüst insan" sıfatını edinebilmek, akılla ilgilidir. Bir insanın zihninde böyle bir sıfat kayıtlı değilse, o insan değil, müsveddedir. İşine, hile karıştırmayı olağan sayan, alışverişinde bunu yapmazsa işlerin iyi gitmediğini düşünen insanların, karnı tok ama gözleri açtır. Ghrelin hormonu beyine sürekli acıktım sinyali gönderirken, inatla eli cebine gitmez, Kelle/Paça yemez, simidi çaya bandırır, ama kendi bedenini kandırır. Paragöz olduğundan, kural denildiğinde, kuralın kur'u ile ilgilenir. Çünkü aklı Dünya parasındadır. Mayası, sahtekârlıkla yoğrulanın; ne sözü dikkate alınır, ne samimiyetine inanılır. Yemeği yenmez, kahvesi içilmez. Onun tapındığı para, tapınağı bankadır.
Perşembe günü mutat pazar alış verişi yapıldı ve alınanlar arasında "Çeri" domates de, vardı. Satıcı öylesine hile yapmış ki, domatesleri şeker pembesi renkli poşete koymuş.(En kötü poşet) Nedeni: Yaptığı hilenin çakılmaması! Çünkü domateslerin çoğunluğu henüz olgunlaşmamış, yeşil. (İnsafsızın, verdiği poşette üç beş tane olsa, ağzımı açmam.) Maalesef iki kilo domatesin, yarıdan fazlası yeşildi.
Götürüp zabıtaya vermeyi düşündüm, eşim: "Şimdi, dışarı çıktın diye, ceza yazarlar" dedi, vazgeçtim. Ancak vazgeçme nedenim, asla 2kg domates veya diğer ayıplı sebzeler değildi. Adamsendeciliğin, boşvericiliğin ve bananeciliğin tam bu noktada ortaya çıktığı ve bunu dikkate almam gerektiğini hatırlamamdı. Çünkü: ".yahu üç kuruşluk domates için şikâyet mi, edilir" dillendirmesi hemen, virüs gibi yayılır, ağızlara sakız olur. Bu arada hileli satış, hile yapanın kâr hanesine yazılırdı. Ama haddi bildirilmezdi!
Eşim, bir avuç kırmızı domatesi ayırıp yeşillerini kızarması için tepsiye serdi, yapılacak iş o idi. Mağduriyetimiz bununla bitmiyordu. Ayrıca Karnabahar kurumuş sararmıştı, Lahananın üzerinde, nohut iriliğinde siyah noktalar oluşmuştu! Parası ödenen bu sebzeler, maalesef çöpe atıldı.
Toplumumuzun, bu tür konularla ilgili değerlendirmesinde, üç/beş kuruş para için şikâyetçi olmanın, yakışık almadığı savunulur!(Hakkın aranması, yanlışa itiraz edilmesi bizim ülkemizde ayıp sayılır)Oysa sorun üç beş kuruş değildir. Yapılan sahtekârlığın, yasalardaki karşılığı ile had bildirme yetkisinin uygulanmasına mani olunmasıdır. Uygulanmadığı sürece de, yaşamdaki katakulli ömür boyu devam edecektir.
Pazarcı bu sebzeleri utanç duymadan satarsa, hani nerede: "Önce insana saygı?" Aslında politize edilmiş içi boş bir slogan. Çünkü her iki sebze daha önceki haftaların pazarlarında satılmamış, poşet içinden de, çıkarılmamış ve kuruyup sararmış, diğeri çürümüş. İşte! Yurttaşın hali pürmelâli. Yasa zoruyla dürüst olunmuyor.
Bre insafsız! Yasalardan korkmuyorsan, hiç olmazsa Tanrı'dan kork! Aklı dalavera ile meşgul pazarcı, olgunlaşmamış domatesi müşteriye fark ettirmeden, nasıl yuttururum diye düşünmüş ve şeker pembesi poşetin içine koymuş. Artık seçmece yok, şimdi milletin aklı fikri virüste. Tam zamanı! Hiç kimse poşetin içine bakıp da, "Bunlar yemyeşil nasıl yenir?" Demeyeceği için durumu lehe çevirmenin zamanı. Öbür gezegene göçerken, vakit yaklaştıkça sırası ile bir/iki kere umreye, daha sonra hac'a gider ki, sütten çıkmış gibi olsun(!)
Dini inancımıza göre: "Hileli yolla kazanılan paradan hayır gelmez" denir. Çünkü: İşi gücü, akşama kadar ayaküstü Şeytan babbası dikip, katıkulli işlerle uğraşan insan" farkına varmadan sürekli yanlış yapar. Hile ile aldığı ve umursamadan(Allah bereket versin) deyip cebine attığı para, ona ileride büyük zarar getirecektir! Çünkü o paralar hile ile kazanılmıştır. O paranın onlarca, belki yüzlerce katı; beklenmeyen bir zamanda, tahmin edilmeyen bir yerde ve belki de, çok mutlu olabileceği bir an'da cepten çıkar. Bu çıkış sadece banknot olarak değil, çok çeşitli şekillerle gerçekleşir. Ve: "Ne oldu, ben ne yaptım da, başıma böyle bir felaket geldi yarabbi?" diye düşünür! Ama ömrü, sahtekârlıkla geçtiği için nedenini ayırt etmesi mümkün değildir.(Doğal olarak, su testisi su yolunda kırılacaktır!) Hele o mutluluk an'ının yaşanamaması, ilâhi adaletin, cezayı infaz ettiği an'dır!
Herkes bilir ki, ilâhi adalet cezasını, an itibarı ile infaz etmez. Ayrıca bağışlayıcıda değildir. Biriken düzenbazlıkların tamamı, infaz zamanı geldiğinde kesinleştirilir ve uygulanır. Belki siz de, hile ile aynı kişi tarafından mağdur edilmiş olabilir ama ilâhi adaletin uyguladığı infazdan, haberdar olmayabilirsiniz. Belki de, aradan geçen zaman içinde mağduriyetinizi unutmuş olursunuz! Bazen de, öyle rastlantı oluşur ki, örneğin: İçinizin çok yandığı ve yıllarca unutamadığınız haksızlıktaki ceza infaz an'ının tek tanığı, oluverirsiniz. İşte ilâhi adalet, işte katakulli işlerin sonu!