ACABA BU TARZ GEZEGENDEKİ YENİ BİR AKIM MI ?

ACABA BU TARZ GEZEGENDEKİ YENİ BİR AKIM MI  ?

Çocukluğumuzdaki yaşlı erkek çoğunluğundan çok az'ı, 80'li yaşa ulaşabilirdi. Zira iskeletinin yıpranmışlığı her hali ile belli olur, bu kişiler toplumda, yerel ağızla: "Gocu adam" diye tanımlanırken, biraz daha kaba tipler: "Gocuman" Derdi, yani ihtiyar adam demeye getirirdi.(Maalesef halen böyle hitap edenlere rastlanıyor.) Hafif kambur halinin ötesinde, yüz ve eller susuz tarlalar gibi kurumuş, deri buruşan çamaşırdan farksızdı. Enerjisi ancak kişisel gereksinimlerini yerine getirebilecek düzeydeydi. Bastonuna dayanarak ağır ağır yürüyebildiği kadar çarşıya pazara gider, beyaz veya kır sakalı ile her şeyin bittiği, yaşamın son halkasına tutunduğu, sıkça Allah'ın adını anarken cami cemaatini oluşturanlarından biri olduğu, bu görüntülerle anlaşılırdı.

Aradan yıllar geçti, çocuklar büyüdü, gezegenden göç vakti gelen, vakit namazlarını kıldığı camiden, ebedi istirahatgâhına götürülüp defnedildi. Sürüp giden zaman içinde, genç insanları yönlendiren, arkasına takıp sürükleyen ve etkisini taşrada yaşayanlara kadar indiren tarzlar; ayrıcalıklı kişi olmanın, içinde yaşadığı toplumundan farklı düşünüp, mesajını göründüğü tavır ve davranışlarla ortaya koyan ve bu tür eğilimlere ayak uyduranlar, "Kirli sakal" akımı ile pırıl pırıl yüzlerini, çirkinleştirdi.

Takriben elli/altmış yıl önce, genç delikanlılar, omuzlarına kadar indirdikleri uzun saç stilini tarz olarak benimserken, yanı sıra kulak memesi hizasına getirdikleri favorilerle, Atkuyruğu saçları ve Hippi tarzının kirli pasaklı(Halk tanımı) Çiçek çocukları, bu Dünya gençliğini sallayıp, solladıktan sonra imzalarını atıp gittiler.

Dolayısı ile kendine özgü tarzıyla delikanlılığa adım atan insana yapılacak bir şey yoktu. Zorlanması hali, geleceğin düşünen ve sorumluluk yüklenecek yurttaşının kaybı demekti. Onun için yapılacak: Biraz rahat bırakmak, belli zaman sonra; eğitimli, onurlu ve yararlı bir yurttaş olacağını hatırlamak ve yaşam felsefesine saygı duymaktı. Baskı altına almak, kişiliğinin yok edilmesi demekti, fazla üzerine gitmenin akılcı olmayacağı muhakkaktı. Anne baba ve içinde yaşadığı toplumun, bu gelip geçici belki de kalıcı tarz farklılığını hoşgörü ile karşılaması bir zorunluluktu. Tabii bu arada yıllar gelip geçmeye devam ediyordu.

Günümüze gelindiğinde ise; genç ve orta yaş grubu erkeklerin, kirli sakalı kesmek yerine, tıraş olma tembelliğinden ötürü(Bendeniz böyle düşünüyorum) Uzamış, kırarmış ve zamanından evvel yaşlanmış yüzleri ile yaşamlarını sürdürmeyi yeğliyor.

Onlara: "80-90 yaşına gelmiş gibi, o bakımsız kısa kirli sakalınızla Hz. Peygamberin kurallarına uyduğunuzu düşünmüyorum. Hz. Peygamberin sünnetine uymak maksadı ile sakal bırakan ve sakalını uygun(Sünnet: Hz. Peygamberin; Müslümanlarca uyulması gerekli kuralları ile herhangi bir konuda söylediklerinin tümüne denildiği malumunuzdur.)bir şekilde, bakımını yapan kişinin bu amelinden dolayı sevap alacağı, ancak buna imkân bulamazsa sünnete aykırı düşmeyeceği ve bu nedenle, günaha girmeyeceği de bilinmektedir. Çünkü Hz. Peygamber kurallarını 1400 yıl önceki zamana ve o zamanın şartlarına göre düzenlemiştir. Günümüz imkânları ve teknolojisi o yıllarda olsa idi, herhalde daha olumlu düşünür, tıraş olmanın faziletinden söz ederdi. Ne tekim, 30 yaşında bir kişinin, sakallı hali ile 45 yaşında görünmesi zamansız sakal bırakmasıdır!

Her yerde hatta TV ekranlarında dahi(Lütfen! Hiç olmazsa ekrana bari tıraşlı bir yüzle çıkınız!) Sakallı erkek furyasından geçilmiyor. Bu hal, Sünnetin gereğinden değil, tıraş olmayı üşendiklerinden sürgit olduğunu düşünüyorum. Sakallıların biraz ötesinde, Budist rahipler gibi, kabak başlı erkeklere de çok rastlanır oldu. Bu kabak başların eksiği (1)-Turuncu giysileri, (2)-Şıpıdak terlikleri. Bir dakika. Yoksa bu tarz, Gezegendeki yeni bir akım mı?

         

YAZARIN DİĞER YAZILARI