AKDENİZ'e konuşlanan, bazı ülkelerin savaş gemileri, turistik bir gezinti için mi geldiler bilmiyorum, dersem uydurma laf etmiş olurum. Çünkü nedenini herkes gibi bende çok iyi biliyorum ve hatta Dünyadaki tüm ülkeler ve o ülkelerdeki insan popülasyonunun, bildiğini net ve kesin olarak inanıyorum. Çünkü tahrip niteliği ve can kaybı niceliği açısından oldukça dikkat çekici ateş gücü ile sonuç alma operasyonun ortaya çıkardığı netice, dehşet verici. Filistin'in harabeye döndürüldüğü, binlerce insanın öldürüldüğü, yaralanmaların ise detay gibi görüldüğüde bir başka gerçek. Bombalamalar, yakıp yıkmalar, belge olarak arşivlere kaldırılırken, ölenlerin öldükleri ile kalacakları unutulmaz acılar oluşturuyor ve bu görsel belgeler, günümüz teknolojisinin ayrı bir başarısı. Diler ve isterim Kahire toplantısı, -Ateş kes- konusunda anlaşmaya vararak, yüreklere su serper, barış umutlarını canlandırır ve bir büyük bölgesel çatışmanın önü kesilir!
Şimdi bırakalım onu/bunu, varsayalım gecenin son haberlerini izleyip yatan, ama içlerinden bazılarının rüyasında bombalanma sahneleri görerek, korku ile sabah erkenden kalkıp, haberleri izlediğini, -ne olacak bu Orta Doğunun hâli- diye geleceği düşünen vesveseli insan tiplerinin, yüz milyonlarla ifade edilebileceğini, tahmin etmenin zor olmadığını düşünüyorum. Hatta belki bu rakamın, Dünya ölçülerinde, şafak uykusu uyuyanlardan daha fazla olduğunu ve bunun yanlış olmayacağını varsayıyorum. Bu düşüncelerimi kabul etmeyen, gerçeğe aykırı bulanlar çıkabilir, varsın çıksın. Öylesi düşünenle, benim gibi düşünenlerin birlikte, güzel Dünya'lar yaratmada imzalarını atabilecekleri ve umutları yeşerteceği ve elleri kavuşturacağı, hatırda tutulmalıdır.
Düşüncelere karşı çıkan mutlaka vardır ve olmasında da, bir yanlış yoktur, ama illâki: Genel kabul gören bir fikri, -yok canım, o kadar da değil, artık-" demezse rahat edemeyenlerin varlığı ise kim bilir ne kadardır. Hadi varsın itiraz edip rahatlasın, düşüncesini söylesin. Fakat: -dediğim dedik, öttürdüğüm düdük- ısrarı yanlışın kabullenilmesi anlamı taşır ki, buda reddedilmeye mahkûmdur. Ancak sabit görüşlü insan, Nuh der, Peygamber demez. Böylesi ile de, Menemen pişirilip yenmez. Çünkü: "İçinin malzemesi az; yağ yok, yumurta bir adet, ağzıma uymaz der." der ve itiraz eder! Hay senin ağzına. Önüne meyve koyarsınız, hani yemek yemeyecek, bari meyve yesin dersiniz. Armut'la, Üzüm ikram edersiniz. Bu kez: "Aaa, Armudun sapı var, Üzümün çöpü var diye reddeder. Yani, aslında o ağzı yırtmak gerekir ama, ah! Durum bu!
BEN böyle düşünüyorum ve düşündüğümü söylüyorum! "Yav sen, senin gibi düşünmeyenlerin, güdücüsü müsün? N'aaapacaksın, bırak isteyen istediğini yesin, istediğini düşünsün ve dahi söylesin. Onun söylediği laf ola beri gele, beğenmezsen bildiği yoldan gide, sana ne ola? Benim gibi düşünmedi diye kulağını mı çekeceksin?
ÇÜNKÜ insandır, acayiptir. Kendine yararlı olanı bilmez, anasını öpenin, elini öper. İşi yoksa durduk yerde canını sıkacak bir şey bulur. Önce maşa ile ocağın kor'unu karıştırır, bıkınca, oturduğu yerden kalkar, ocak başı karıştırır. Bu arada dedesinin askerlik fotoğraflarını bulur, uzun uzadıya bakar. Arada bir: -de gidi dedeciğim de- diye iç geçirir, "Acaba" der ve bir süre tavana bakar! Dünya birbiri ile savaşır da, savaş taa buraya, bizim eve kadar gelir mi diye kendi kendine dert edinir. Düşünür, düşünür, sonunda beni de savaşa, çağırırlar mı ki?" diye aklından geçirir vesvese eder. Sonra vesveseden vazgeçer: Çünkü: "Yahu savaş benim eve gelinceye kadar, önünde bir sürü ev var. "Öndeki evlerde, apartmanda oturanlar düşünsün, zaten bizim evler yokuşta, gelip gitmesi zor." dedikten ve biraz vakit geçtikten sonra rahatlar.
FAKAT yinede; rahatı, klasik yaşamı ve günlük keyfi bozulacağı için: "Ülen bu savaşı çıkaranı, devamını getireni, Akdeniz'in Mavi Denizinin altındaki petrolü ile doğal gazını savaş bahanesi ile göz koymaya niyetleneni, Allah kendi bilsin!" diyerek varsayılan bölgesel savaş kıyametinin, değerlendirmesini, inancımıza istinaden Tanrı'ya havale eder ve Allah kendi bilsin. Der!