ALTIN'IN TAMAMI İLE PARANIN YARISI GİTTİ VE İŞ BİTTİ.
Sonunda yine her şeyi kendimize benzettik. En nihayet COVIT-19 risk haritasının rengini değiştirip yurdumuzun çoğunluğunu kırmızı ile boyadık. Bu konudaki sorumsuz davranışların sonucunun böyle olacağını herkes tahmin ediyordu. Hiç kimse şaşırmadı. İyi ki, diğer renklerle gösterilen küçük alanlar halen ülkenin bazı yerlerinde mevcudiyetini koruyabiliyor. Diler ve isterim ki, vaka rakamı daha da tırmanmaz, ölenler çoğalmaz.
Devletin yasama gücü, belli biçimlere uyarak düzenlediği ve yürürlüğe girdikten sonra herkesin uyması zorunlu olan ve uyulmadığı takdirde belli yaptırımlarla karşılaşılacağı bilinen, ancak buna rağmen uyulmayan bazı yasalar, idari para cezaları dışında, ülkenin yüzlerce adliye sarayında halen sürmekte olan davalardan açık seçik anlaşılmaktadır. Bu sonuca göre, davranışlarımıza yön veren kuralların yanından her zaman pas geçtiğimiz ortadadır.
Bir örnek: Yurttaş sahilde çay içerken, telefonu çalar, açar ve kendisine: "Acele gel!" Denir. Yurttaş: "Tamam" Diye cevaplar. Ama bir süre sonra telaşlanır. Çünkü taksi bulamaz. Çözümü; saniyeler içinde nasıl halledebileceğini düşünürken, karşıda park edilen, kime ait olduğunu bilmediği bir otobüs görür. Kendinin de, otobüs şoförü olması, anahtarın içeride olduğunu aklına getirir. Ve otobüsü alıp çağrılan yere doğru yola çıkar. Şekilde görüldüğü gibi, zeki ve her soruna çare bulan bir milletiz.
Çağrılan yerin yakınına geldiğinde, otobüsün kötü niyetli diğer kişiler tarafından kendinden sonra zarar verilmemesi için(!) "Güvenli" bir yere park eder, anahtarı da yine üzerinde bırakır ve yürüyerek mekâna ulaşır. Böyle akıllı ve sorumlu insan, başka bir ülkede var mı bilmem. Ancak yurttaş yaş tahtaya basmadığından, her ihtimale karşı, eşeği sağlam kazığa bağlar. Hoş, yurdumuz genelinin küçük bir bölümü, zaten böyle (A) kalite dürüst yurttaştan oluşuyor(!) Onu iyi biliyoruz.
Tanrı bazı insanlara, ince fikir üreten beyin veriyor. Bu tür beyine sahip olan yurttaşın, sorunlara çözüm bulmaktaki mahareti de, her zaman her yerde belli oluyor. Ama nasıl oluyorsa, bu tür vatandaş az çalışıyor, fakat çok para kazanıyor!
Nam-ı diğeri: "İş bilir!" olan vatandaşımızın becerisi, sokaktaki vatandaşın dikkatini çekiyor: "Ah, bende böyle telefonla para kazansam, cukkaları götürsem" özlemi içindin geçiriyor! Ama yasalar bunu kabul etmiyor. Hâlbuki yapılan işte kötü niyet yok! Her ne kadar otobüsü götürse de, kendine göre namuslu ve dürüst bir vatandaş! "Boğazımdan daha nohut kadar haram lokma geçmedi" diyor(!) Haklı, çünkü küçük lokmaları değil, deveyi havudu ile götürüyor.
Biz bu yurttaşı yargıç'ın karşısına dikip, bir diğer iş bilen ve taşı sıkmadan suyunu çıkaran yurttaşımızın: "Büyü" sorunlarına ince zekâsı ile deva bulduğunu ve bu yolla kazandığı ekmek parasına göz atalım. Pardon!!! Hiç kimse, bir diğer kişinin bir dilim kızarmış ekmekle yediği; Biftek, Bonfile, Kontrfile, Pirzola, veya Tranç gibi yiyeceklerde gözü olmadığını, özenle ve özellikle hatırlatırım!
Günümüzde Yıldızname bakanlar; büyü bozduğunu, cin, peri ve şeytan kovduğunu, bunun için muska yazdığını iddia ediyor, böylece servetlerinin üstüne servet koyuyor. Bu gibi işlerin yetişmiş ustası az, ama müşterisi tamamen saf yurttaştan oluşuyor. "Vergi" Dediğimde, "Ne vergisi?" Diye soruyor, "Emlak vergisi!" Diyorum. "Oooh! Sorma çok para ödüyom. Dairenin ve iş yerinin sayısını muhasebeci biliyo. Evde dört dene araba, üç hizmetçi ve bir bahçıvan. İki özel şoför, ikisi silahlı (6) goruma. Masraf senin bildiğin gibi değil. Üç kuruş kazanıyoruz, hepsi çalışanlara gidiyor!"
Vatandaşın bazısı da benzeri iş yapıyor, ama. 1960'larda İstanbul'da park ve yeşil alanlarda Bakla falı açılırdı. Şimdi devam ediyor mu bilmiyorum? Falcı: "Attır baka/yım bir beş'lik, göreyim halını" dedikten sonra, beş lirayı alır cebine sokar ve: "Süyle baka/yım, hangi kancık seni büyle kara üzüm gibi kararttı?" Fal baktıran yurttaş; ya bir kız, ya borç verip bir daha geri dönmeyen para veya evden çalınan bileziğin akıbeti hakkında, aklınca bilgi edinecektir. Falcı istenilen bilgi konusunda klasik tahminleri sıralar, sonunda falını baktıran müşterisinin konuyla ilgili ve sevinmesini sağlayan yanıtlar verir. Onun memnun ve mutlu ayrılması ile de kısa fal seansı, falcının bazısı isabetli ama uydurma yanıtları ile sona erer.
Tam gideceği sırada: "Gece yatarsın, görürsün üryanda bilezigi. Yarın gelirsin anlatırsın unu bana.(Randevulu müşteri durumu) Sonram süylerim sana, üryan neye çıkar!" Diyerek yeni bir müşteriyi aramak için ayrılır.
Köye, pahalı ve yolda plakası değiştirilmiş bir otomobille gelen üç kişi, meydanda iner. Etrafa bakar, ilerideki bakkal dükkânının; kapı eşiğinde bir kişi, önünde iki kişi ayaküstü sohbet etmektedir. Otomobille gelenleri görürler ve karşıdan: "Hoş geldiniz, birini mi arıyordunuz?" Diye sorduklarında: "Evet: Müştak amcayı arıyorduk" Diye cevap verilir. Köylü yurttaş merak eder: "Başsağlığına mı geldiniz?" "Evet, başsağlığına geldik" Dedikten sonra, içlerinden biri "Ben sizi eve götüreyim" der ve birlikte eve giderler. Eve varınca içeri girmeden, köylü yurttaş: "Dayııı! Bak misafirlerin geldi" Der ve gelenleri orada bırakıp, geri döner.
Gelenler, Müştak isimli kişiyle evin dışında ayaküstü bir saatten fazla sohbet eder. Sonunda tokalaşıp, ertesi günü anlaştıkları gibi şehrin bir yerinde buluşurlar. Müştak isimli şahıs, 81 yaşındadır, eşi öleli bir yıl olmuştur. Ancak Müştak, genç bir hanımla evlenmek istediğini herkese duyurmuşsa da; gerek kendi köyünde ve gerekse çevre köylerden gösterilen hanımların hiç birine evet dememiştir.
İki saat sonra şehirdeki kahvelerin birinde buluşma tam zamanında gerçekleşmiş, burada da, uzun süreli konuşulmuş ve sonunda, birlikte 15 dakikalık bir yürüyüşle, insansız bir yerde bekleyen minibüse ulaşmışlardır.
Minibüsün kapısı açıldığında, içeride, üç genç bayan oturup sohbet etmektedir. Bayanlar, yaşlıya: "Hoş geldiniz" dedikten sonra içeri alırlar ve onunla sohbete girişirler. Müştak efendi; bu üç bayandan hoşlanmış, fakat içlerinden birini gözüne kestirmiştir. Bayanın yaşı: 30 dur. Müştak efendi, genç bayana: ".benimle evlenirsen, sana istediğin kadar altın takarım, bir çuvalda para veririm"(Lafın gelimi) Diyerek, yapabileceği fedakârlığı bildirmiştir. Nihayet iki saatlik pazarlığın sonunda anlaşma sağlanmış ve diğer üç kişi, minibüse çağrılarak iş sonuçlandırılmıştır. Bu evlilik gizli tutulacak, kimse duymayacaktır. Çünkü yakınlarının böyle bir evliliğe mani olması ihtimali çok yüksektir.
Ertesi günü nikâhın yapılacağı, saatte birlikte belediyeye gidip, işlem tamamlanacaktır. Ancak, sözlü anlaşmaya göre; altınların tamamı ve verilecek paranın yarısı, nikâhtan önce, ağabeye(Rolü gereği ağabey) teslim edilecektir. Nitekim teslimat gerçekleştirilir!
Öğlenden sonra 16.00 da, belediyede buluşmak üzere, yemeğe gidilir ve yemekten sonra Müştak isimli yaşlı minibüsün gelmesini, kimselerin görmeyeceği bir yerde bekler. Vakit geçer ama minibüs gelmez, durum anlaşılmıştır. O an saçını başını yolmaya, dizlerini dövmeye ve duyduğu pişmanlığı dile getirmeye başlar. Ama iş işten geçmiştir. Çünkü Altın ve para tesliminde, Müştak efendi, yanına hiçbir yakınını, getirmemiştir. Karşı tarafta bunu fırsat bilmiş eline belge vermemiştir. Müştak efendinin de, zaten aklı fikri beğendiği kadında olduğundan, belge istemek aklının köşesinden bile geçmemiştir. O yaştan sonra, genç hanımla evlenme hevesinin sonu böyle bitmiştir. Dediğim gibi, hem zeki hem de kurnaz milletiz. Ama COVIT-19'un hakkından gelemiyoruz, bizi ütüyor.