AMA ÖNEMLİ DEĞİL, BİZDE OLUR BÖYLE VAKALAR
Coronavirüsle ilgili Kahvedeki akademik muhabbet(!)
Şehri dolaşıyordum ki, kahveler henüz kapatılmamıştı. Birinde kısa süreli oturup, yurttaşın; Coronavirüs değerlendirmesini, olaya bakışını, konu ile ilgili Dünya'daki gelişmeleri yorumlayışını, algılarını ve tepkilerini konuşmak istedim
Güzel bir hava, gezinti için biçilmiş kaftandı. Son uğradığım kahveden içeri girip, oturanları genel olarak selamladım. Ama ayrıca herkesle de teker teker selamlaştım. Geleneksel selamlaşma bittikten sonra, konken oynayanlardan biri, yüksek sesle garsona: "Oğluum! Arkıdeşi bakbakam ne içiyoru!" Demesiyle, garson anında yanımda bitti: "Hoş geldin abe! Buyur, ne içiyon?" Diye sorunca, hemen içeceği söylemek yerine, nezaket gereği, önce ikramcı bay'a, sonra hoş geldiniz diyen garsona teşekkür ettim ve siparişi verdim. Akabinde Dünyayı sırtını dönmüş, masalarda karınca gibi çalışan(!) hemşerilerimizi göz ucu ile şööyle baktım, hepsinin maşallahı vardı.
Kahvedeki hemşerilerimizin tamamına yakını, Alzheimerı ilerletmemek için masada çeşitli oyunlar oynuyordu. Konuyu nasıl açayım ve düşüncelerini alayım diye aklımdan geçirirken, içeceği ikram eden hemşerim: "Arkıdeş, aman bu iş senci nereyi gidig gidee?" diye sordu. Hemen düşündüklerimi ortaya koymadım ve "Hangi iş" diye sordum, "Hankı iş oluyoru le, gardeş. İisan öldürüpduran aygıdı depdurun!" Hemşehrimiz, "Coronavirüs"ü yanlış telaffuz ederim kaygısı ile "Aygıd" diye tanımlayıp, söylemenin kolaylığından yararlanarak ne demek istediğini, anlamamı beklemişti. Eh! Bizde "Şey" değiliz ya(!) Öset anladık.
"Vallaa hemşerim, durum olabildiğince vahim ve de çok ciddi." Dedim, biri hemen lafı ağzıma tepti: "Ağbecim, unu bizdi bilipduruz da. Hindi n'olcek/galcek, ne edcez/gocez, nereyi gitcez/gelcez? Unu deeve sen bene! "Arkadaşım, hemşerim! Yapılması ve dikkat edilmesi gereken hususlar, ilgili bakanın bizatihi ağzından canlı olarak, açıklanıyor.
Bilineni bir daha tekrar edeyim. "Öncelikle el temizliği. Yıkamada 20 saniyelik zaman şartı! Ayrıca iki kişinin; yan yana ve karşı karşıya duruşundaki bir metre mesafe aralığı. Ötesinde, tokalaşma ve sarılma. Bu tehlikeler sıkça hatırlatılıyor." Deyip, çaydan bir yudum aldıktan sonra, devam ettim. "El yıkanmadan; ağza, buruna ve göze dokunmak çok sakıncalı. Çünkü virüs bu üç kanaldan, boğaza, oradan Akciğere yerleşip, bedeni teslim alıyor. Sonra tedavi, ya iyileşiyor ya da ölüm gerçekleşiyor." Söylenen ve uyulması gereken öncelikli şartlar aşağı yukarı bunlar. Yani, uzun lafın kısası; "Önce el temizliği, sonra her anlamda temizlik ama önünde sonunda belirlenen kurallara saygılı olmak!"
Öteki masada iskambil oynayan dörtlüden biri: "Bunnarı bilipduruz bey abecim! Şu iş bi türlü neden halledilmeyoru, annımadık! Va, bundu bi dömen! Dünyanın başı belada, bu naha iş? Hindiyi gadan böölü bişee ne görüldü, ne duyuldu. Bi sürü iisan öldü daha da ölcek. Yarın ben ölsem, çolum çocum n'olcek?(Bu arada oyunu da, takip ediyor!) Demek ki, gocu Dünyada bu işi halletcek devlet kalmamış gari." (Hemşerimizin hangi devlete, sinirlenip kızdığı belli değil.) Diyor ve: "Anneşildi, Dünyanın sonu geldi gari, belloldu." Diyerek sözünü tamamlıyor.
Müşteriden bir diğeri! "Bakın! Bu kornalıyı beni bıraksınna, emme işimi garışmasınna.(!) (Hemşerimiz çevresinde danışman ve uzman, istemiyor!) On gün içinde, Allahıma kitabıma kornalıyı, zurnalıya çevirmezsem adam değlin! Dinne!(Arada biri bir şey soracak oldu, ama hemen susturdu.) Eyee halledimezsem bu memliketti gezmen."(Hemşerimizin bu konuşmaları beni şaşırttı. Yanımdaki yaşlı arkadaşa doğru bakıp mesleği ne diyecektim ki, şahıs yavaşça: "Güccükken eşekden düştü. Öldü dedilerdin emme, soonudan eyoldu. Gelgelelim, kafanın tahtıları çakılırkan birini eesik çakmışla, undan ötürü bööle atıp tutması bolduu,.. "Deyince durum anlaşıldı.
Bu arada çaylar gelip, boş bardaklar geri götürülüyordu. Arka masalarda konken oynayan dörtlüden yaşlıca biri, kahve müşterilerinin tamamının duyacağı biçimde düşüncesini açıkladı: "Bakın arkıdeşle! Bu işlee, böyük devlet işi. Önünü geleni öldüren bu musibet, böyük devlet icadı!" (Hemşerimizin gözünden de, bir şey kaçmıyor.) Yaşlıları göçürcekle, gençle galcek. Zaten nüfus artdı, galıbalık çovaldı, ekmeg/aş yettiği yok." (İşte bu kadar! Dünya; bu salgın nedenini merak ederken, yaşlı hemşerimiz sorunu özet olarak açıkladı!) Müşterilerin tamamı da: "Haggedden doğru dedin" Diye, düşünceyi destekledi.
Destek gören hemşerimizi tutmak zor oldu: "Bu işleri biz biliriz(!) Ortalıgı karışdıran böyük devletlee. Bilmeyoz sanıyolaa! De gidi yavrım de! Siz gidiggiderken biz geggelirdik. Durduk yerde nerden çıkdı geldi, bu pirüs?(Virüs diyecekti, dil sürçtü.) "Düşünün bakam!" deyince, herkes: "Helal oosun! İşdi esas nokdu bu" diye düşünceye katıldılar(!)
".ortalıgı karışdıran unnaa" Denilince: " Sevgili hemşeriler! Şimdi bir şey soracağım" dedim, herkes dikkat kesildi ve içlerinden: "Du bakam ne deecek!" gibilerden dinlemeye hazır hale geldiler: "Şimdi söyleyin bakalım. Ama samimiyetle ve açıkça söyleyin! Uyarıları harfi harfine uyguluyor musunuz?" 3-5 saniye birbirlerine bakıştılar, biri: "Sen uygulepdurumun sayın ağbem?" diye sordu. "Evet uyguluyorum" deyince, diğer şahıs: "Sen uygulepdurusan, bizdi uygulepduruzdu, zehe." (Zehe sözcüğü Muğla ağzında "Herhalde" anlamında kullanılırdı.) Diye yanıtladı. Bu durum karşısında "Vallahi helal olsun. Şehrimiz sizinle gurur duyuyor!" Deyince, hepsi mutlu oldu ve beni de alkışladılar.(Hayret)
İnsanımızı anlamak çok zor ve hele siyasetçi olmak kolay değil. Bu insanları nasıl çözüyorlar vallahi şaşıyorum. Bence büyük bir yetenek gerekiyor. Çünkü yurttaş, her şeyi bildiğini düşünüyor(!) Kahvede al papazı ver kızı derken, okumadığı gazeteden(!) durumu yorumluyor ve her gelişmeyi an itibarı ile değerlendiriyor(!) Bu noktada Ulus olarak mükemmelliğimizi çok küçük bir sorumsuzluk bozuyor. O da, kendi kuralımızı, her yerde kendi kafamıza göre koymamız ve diğer kurallara uymamamız. Ama önemli değil, bizde olur böyle vakalar(!)