Evliliğimizin 53üncü yılı, köprüden geçerken Leyleklerin ürkütülmesi ile başladı. Ancak inançlarımızdan biri böyle durumlar için: "Her şerde bir hayır olduğu" atasözü ile yorumlanır. Bakalım, bekleyip göreceğiz! Olayın perde arkasındaki olaylar anlatılmaya başlandı bile. Ama anlatılanlar detay mı, değil mi bilmiyoruz! Kendilerine çok saygı duyuyordum ama şimdi çok kaygı duyuyorum. Geçelim ana temaya.
O eski yıllardaki ev temizlikleri aklıma geldi. Pek çok evde olduğu gibi, bizim evimizde de, temizlik eşim tarafından gerçekleştirilirdi. Öyle ya, gepegenç insan dururken ev temizliği için bir yardımcı çağırmak, maddi imkânlarımızı zorlardı. Evimiz kiralık bir evdi. Ücret, ay'ın birinci günü öğleyin ödenmek zorunda idi! Gecikme ihtimalini ortadan kaldırmak için, ev sahibinin eşi ki: 50-55 yaşlarındaydı, her ay'ın birinci günü sabah, kapı zilini çalar, sağ kolunda tahminen 20-25 elmastraş bilezik, kulaklarda altın küpe, ağzın tamamına yakını Altın kaplama diş ile eşime sırıtırmış.
Eşim: "Buyurun! Bir sabah kahvesi ikram edeyim" deyince, yerel ağızla: "Yo-o girmiyen. Ben gayfamı işdim. İş gayıd dolupduru nereyi giren, a çocum. Nahasın, eyimin deye, biyon kapıdan soruveren dedim" deyip(!) Merdivenlerden evine doğru inmeye başlarmış. (Aslında, öğleyin kira ücretini aman unutmayın, demeye geldiğini eşim bilir, ama dediğine de inanmış gibi görünürmüş.) Kira ücretini her ay düzenli ödememize karşın; Ev sahibi ve sahibesi: "Neme lazım, biz söölüyem de, unutmasınnaa. Bunna genç, akılları bi garış havıdadı!" Diye düşündüklerinden: Her ay'ın 1nci günün sabahı- (Kira ücreti) filminin-: ".nahasın eyimin deye, biyon kapıdan soruveren dedim, çocum?" sahnesinin tekrarı çekilirmiş. (Hanım akşam yemekte anlatırdı)
Gelelim her evde yapılan günlük temizliklerin dışındaki, mevsimsel temizliğe. İlkbahar ve Sonbahar temizlikleri zamanı geldikçe rutin olarak yapılır. Bu bitmeyen temizlik, aradan yıllar geçince, bedeni yıpratırken, enerjiyi tüketir, gençliği bitirirdi. Evleneli 30-35 yılı aşkın bir zaman, artık bitmişti. Eşim, temizlik için bir kadın gerektiğini, çocukların büyüdüğünü, artık her işe yetişemediğini dile getirince, nihayet birinin gerekliliği müştereken kabul edilmiş ve kararı da müştereken onaylanmıştı. Karar alınmasına alınmıştı da; işin maliyeti, kadının kimliği ve hangi günler geleceği konusu benim için çalışırken ayrı, emekli olduktan sonra ayrı bir önem arz ediyordu!
Bendeniz normal her Türk erkeğinden bazıları gibi; kuralcı, biraz sinirli ve genel olarak her adım atışında, kılı kırk yaran kişilikte biriyim. Temizlik günü ev içinde: Her taraf kaldırıldığı için, o kargaşadan kaçardım(!) Ve şehir dışına çıkardım. Eşim, akşam vakti temizliğin bittiğini ve kadının gittiğini telefonla bildirince otobüse biner, şehre dönerdim. Tek nedenim: Temizlik sırasında; yaşanan düzensizlik, kargaşa, telaş ve dağınıklıktı.(Bu durum, emekli olduktan sonra başladı. Ama şimdi biraz azaldı.)
Yıllar, bir üst paragrafta değinildiği gibi, geçip gitmeye devam ediyordu. Her yeni yıl, başımıza yeni gaileler açıyordu ki, yine bir süre sonra, ayda bir temizlik az gelmeye başladı. Bu kez onbeş günde bire, dönüştürüldü. Ama bu arada eşimin sağlık sorunları ve tedavileri ile ilgili olarak il dışına gidip gelmeler hızını arttırırken, evin temizliğini yapan hanımda, her temizliğe gelişinde yeni zammını yanında getiriyordu. Durum bu hale dönünce hanımın sinirleri tepesine tırmanıyor, yardımcı temizlik bitip, kadın akşam evine dönerken: "Abla! Fiyatlar arttı bundan sonraki fiyat: . TL olacak deyince, artık hanım cin atına biniyor: "Kızım sen delirdin mi?(Sanki rahmetli Cigulinin, Binnaz sen delirdin mi? Şarkısını çağrıştıran bir tarzla) Bu kadarda olmaz! Her gelişinde fiyat artıyor, bu ne ayol? Pazarcılar gibi 15 günde bir zam mı yapılır? Ayıp vallahi, biz paramı basıyoruz? Bu ne ayol böyle?" Diye itirazını sürdürüp: "Vallahi bu son olsun! Bir daha artış istersen, bunu kabul etmem, bunu bil! Bu ne be? İşin tadını çok kaçırdın!" Diye öfkelenip, sinirleri bozulduğundan, ağzına geleni söylemiş.
"Ayol, sabah geliyorsun; enine boyuna bir eksiksiz kahvaltı yapıyorsun, ye helal olsun! Yetmiyor, üstüne kahveni içmeden işe başlamıyorsun. İç, bir şey dersem dilim tutulsun. Öğleyin, özene bezene yapıp önüne koyduğum yemeği tüketiyorsun. Afiyet olsun, yerine göre ya meyve, ya tatlı ikram ediyorum, yine kahve içmeden sofradan kalkmıyorsun. Akşamüzeri çay demlettiriyorsun, kurabiye ile onu da yiyip çayını içiyorsun!" Bir şey demiyorum ve bunları söylemek istemezdim. Ama sen uzaktan gelmiş yatılı akrabam gibi, enine boyuna, sana muhtaç olduğumdan rahat davranıyorsun üstelik akşamlara kadar oyalanıyorsun" Deyince: "E abla aç karnına mı çalışayım?" sorusu, eşim tarafından: "Hayır! Akşam yemeğini yap, sefertasına koy getir burada ye! Ev temizliyorsun diye önüne iki defa sofra kuruyorum, akşamüzeri İngilizler gibi beş çayını içiyorsun ve istediğin parayı da alıp gidiyorsun ama 15 günde bir zam yapmayı ihmal etmiyorsun, biraz düşünceli ol!" Resti ile yanıtlanıyor.
Akşam eve geldiğimde, eşimin öfkesi halen devam ediyordu.
Durumu öğrenince sistemi değiştirdik, rahat ettik, başka bir temizlikçi hanımla yöntemde, fikir birliğine varıp, anlaştık. Şimdilik durum sıklıkla zam yapma tehdidini bertaraf etti.
Çök şükür, iyi ki evde yatalak hasta yok! Çünkü yatalak hasta özel bakımı, ayda: 15.500 TL'ye çıkarılmış!!! Bu rakamı hangi makam veya kim belirliyor? Hiç. Hastayı bakacak olan, kadın veya erkek! O evde kalıyor, yemeğini orada yiyor. Hiçbir kişisel masrafı olmuyor. Bu tür hasta bakımı, ülkemizde bayağı bir istihdam alanı oluşturmuş. Yabancı bakıcılar, bu hastalara bakarken, paraları alıp gidiyor. Ama evdeki milyonlarca mesleksiz genç kız ve genç erkek, her şeye karşıdan imrenerek bakıyor!
Devlet bu iş kolu için, özellikle meslek sahibi olmayan genç hanımlara ve genç erkeklere vereceği, kurs ve sonunda hak edilecek sertifika ile aynı dili konuşan, aynı yurdun yurttaşı ve aynı şehir insanının hizmetinden, daha ucuz ve daha olumlu sonuç alınabilecek işgücünü koordine edip devreye sokmalıdır. Artık bu zorunluluk haline gelmiştir.
Yanı sıra bir yasa çıkarılarak, konunun uygulama ve denetlemesinin yerel yönetimlere verilmesi ve ücretlerinin standart ölçeklere çekilmesi, bu iş ücreti, işkolundaki her insanın aklına estiği gibi; "Ben yaptım oldu"suna bırakılmamalıdır. Çünkü kamuoyu bu durumu, Devletin sorumluluklarından biri diye düşünmektedir.
Nedeni, ayda: 15.500.-TL rakamını ödeyecek kişinin, her ay en az 62.000 TL net gelire sahip olması icap eder. Üstüne üstlük bu para tedavi için değil, bakım için ödeniyor ve yasası, yönetmeliği olmadığından makul düzeyde durmuyor, tutulamıyor. Ha keza temizlik yapan kadınların kendi kendilerine belirledikleri ücretler gibi! İlgili Bakanlıklar konuyu; incelemek, değerlendirmek, yasa ve yönetmeliğini düzenlemek zorunluluğu artık ortaya çıkmıştır.