BAŞKA YER BULAMADINIZ MI?
ZAMAN zaman üniversite hastanesi hakkında hasta yakınlarının görüşlerini alıyorum. Hepsi de çeşitli nedenlerle şikâyetçi. Görüştüğüm kişiler içinde bir kişi: “Memnunum, ya da eh biraz memnun biraz şikâyetçiyim.” gibi yanıt vermedi. Bazıları doktordan, bazıları hemşireden, bazıları yardımcı personelden bir başkası da, hastanenin konumundan yakınıyor. “Neden” diyorum. Örneğin bir hasta yakını: “Efendim” diyor: “Doktora bir şey soruyorsunuz, yüzünüze bakmadan ya kısa cevap veriyor anlaşılmıyor ya da hiç cevap vermiyor, konuşacak mı diye bakakalıyorsunuz. Yapacak bir şey yok, yazdığı reçete şifresini alıp çıkıyorsunuz…”
BU DURUM da yurttaş haklı pozisyona geçiyor, çünkü özel hastanelerdeki gibi güler yüzlü konuşan ve moral veren doktor arıyor! Ancak günde on’larca hasta muayene edip teşhis koyan doktorun, enine boyuna konuşacak vakit bulması, tebessüm etmesi mümkün mü? Elbette zor! Ancak doktor da, hemşire de mesleki ve insani sorumluluklarından ötürü güler yüz gösterirse davranışı alkışlanır! Sevgili yurttaş! Bu isteminiz; tahmin ediyorum AB üyesi olduğumuzda mutlaka uygulanacaktır, bundan emin olabilirsiniz. Ömrün yeterse tabii…
HERKES bilir ki, insan denen canlı tatlı dil ve güler yüz için, tabiri caizse canını verir. Tebessümün ve samimiyetin önemini vurgulayan, “Tatlı dil, yılanı kovuğundan çıkarır” atasözümüz güncelliğini ve geçerliliğini her zaman korur. Oysa yatarak tedavi gören hasta yakınları: “Bazı hemşirelerin burnundan kıl aldırmadığını, bir şey sorulduğunda hiç bir şey demeden odadan çıkıp gittiğini, ayrıca lavabo ve koridorların temizliğinin denetlenmediğini, yemeklerin kalitesi konusunda itirazları olduğunu” söylüyor.
BİR BAŞKA sorun ise: Poliklinik için her hastanın 2-3 kişi ile birlikte gelmesidir. Bu durum pek tabii hem yurttaşımızın kuralsız yaşamından hem de hastanenin vurdumduymazlığından kaynaklanan bir disiplinsizliktir. Bu disiplinsizlik daha çok resmi hastanelerde geçerlidir! Özel hastanelerde bu tür yığılmaya nadiren rastlanır.
DİĞER TARAFTAN, yine resmi acil servislerde bazı olaylar olur! Bir yanda; “Ölüyor” korkusu ile panik olmuş, sinirleri bozulmuş, heyecandan ne yapacağını şaşırmış hasta yakını, diğer tarafta sabahlara kadar ardı arkası kesilmeyen acil vakıalar; yaralılar, kriz geçirenler, tansiyonu yükselenler ve elini ayağını kıranların beklentisi…
BÖYLE BİR fotoğraf karesindeki on’larca hasta ile ilgilenip muayene ve teşhis koymaktan bunalan ve yorgun düşen doktor, bazen gerilebilir! Hasta yakınları o an, bu durumu anlayışla karşılamak zorunda çünkü başka çare yok! Ancak doktorların; asık yüz, sinirli tavır, yanıtsız bıraktıkları sorular ve özellikle ilgisizlik gibi algılanan davranışları, karşı tarafı çileden çıkarmaya yeter. İşte bu sırada oluşan tablo içinde çıldıran hasta yakını, diğer yakınları tarafından sakinleştirilmelidir… Çünkü sonuçta, kontrol edemediği davranışı kendine de zarar verecektir.
BUNUN ötesinde, polikliniklerde on’larca muayene bekleyen hasta ve yakını koridorlara doluşuyor! Maalesef hastası çok bir ülkeyiz. Çünkü ne beslenmemiz doğal ne sağlığımız düzenli. Doktor az, hastane sayısı yetersiz. On binlerce yurttaş yataklı tedaviye muhtaç, Ancak günde 80 hastayı muayene edip, bir poşet dolusu ilaçla tedavi olacağımızı sanmak da bize özgü düşünce.
YURTTAŞIN şikâyeti bitmiyor, hasta yakını: “Kardeşim; hastaneyi ve fakülteyi yapacak dağ başından başka yer bulamadınız mı? Burayı çok mu aradınız?(Konuştuğum şahıs Muğla dışından gelmiş sanırım!) Yazın sıcakta, kışın soğukta/yağmurda şu merdiven nasıl çıkılır?(Dış merdivenlerden söz ediyor.) Yağmur yağdığında insan sırılsıklam ıslanır, yazın 48 derece sıcakta merdiven nasıl tırmanılır? Söz konusu merdiven üzerinin örtülmesi dikkate alınmalı ve değerlendirilmelidir!” Diyor. (Merdiven ile ilgili pek çok hasta ve yakını mutlaka yakınıyor! Seçilenlere, atananlara ve başhekimin bilgisine!)
BELEDİYE otobüsü ise bir başka problem oluşturmaktadır ve her zaman sıkıntı yaşanmaktadır. Hasta yurttaş yoğunluk nedeniyle bazen ayakta gitmek zorunda kalmakta ve baygınlık geçirmektedir!!! Yaşlıya, yer verme anlayışı bitmiş! Oturağa mabadını koyan kalkmıyor.(Gerçi biz ve benzer ülke insanları, oturacak yer buldu mu çöküyor, bir daha oturduğu yerden kalkmıyor!) Otobüs salonu bazı saatlerde öyle sıkışıyor ki, nefes almak zorlaşıyor tarif etmek mümkün değil! Kamuoyu adına, Ulaştırma Daire Başkanlığına soruyorum: “Sıkışıklığın oluştuğu zaman dilimi için neden başka araç tahsisi düşünmüyorsunuz? Yurttaşın; rahatı, huzuru ve güveni için gereken çabayı niçin göstermiyorsunuz?” Biliyorsunuz, fakat hatırlamanızı istiyorum! Oturduğunuz makam ve tefrişi, tahsisli makam aracınız ve cebinize koyduğunuz maaşınız, otobüslerde sıkış tepiş gelip giden yurttaşın vergileri ile sağlanmaktadır!