BAZISI ZATEN KAPININ EŞİĞİNDEDİR

 

                        BAZISI ZATEN KAPININ EŞİĞİNDEDİR       

 

 

 

COVID-19 Çin/Vuhan kenti yabani hayvan pazarı çıkışlı. İnsanı öldürmek için programlanmış ve son derece bulaşıcı. Artık bunu ezberledik. İnsanın içine genellikle; ağızdan, burundan giren ve ilk durakta bir süre yol yorgunluğu atan, bu arada beslenen, daha sonra Akciğere inen, iner inmez tahribata başlayan, tahribat devam ederken hastanın soluk alması azalan, nefes alamayınca ağırlaşan ve sonunda ölümüne neden olabilen bulaşıcı bir mikrop.

 

Çin'deki ölümlerle başlayan salgın, daha sonra İran'da görülüyor ve

Çin'den sonra ilk kez İran /Kum kentinde tespit ediliyor ve iki kişi kısa süre sonra ölüyor. Ancak ölüm bu iki kişi ile kalmıyor, ciddi boyutlara ulaşıyor. Akabinde salgın hızla diğer ülkelere yayılıyor, ülkeler alarm durumuna geçiyor. Virüs, Ahtapot gibi gezegeni sardığında, korku ülkelerin yüreğini ağzına getiriyor.

 

Türkiye bu durum karşısında tedirginlik yaşıyor, ama korkunun ecele faydası olmuyor. Nihayet, ülkenin kapıları sıkı bir şekilde kapatılıyor. Bir gün virüs kapıya kadar geliyor: "Evde iseniz ve bir maniniz yoksa akşam, annemler size gelecek" Demiyor ve çat kapı içeri giriyor.

 

Hükümet başına gelecekleri gördüğü için, Çin ve İran'daki gelişmeleri dikkate alıyor, istihbarî bilgi değerlendirmelerini ince eğirip sık dokuyor: ".bir gün içeri girdiğinde." diye hesabını ve hazırlığını yapıyor(Özellikle Sağlık Bakanı ve bakanlık kadroları hazırlık aşamasında da, yüksek performans gösteriyor,  hızlı koordinasyon ve organizasyonlarından bu belli oluyor. Üstüne üstlük, ülke top yekûn ilk kez bir global salgına hazırlanıyor.) Güzergâh belirlendiğinde, talimat ve tedbirler dikte ediliyor, bu arada biyolojik savaşın stratejik kararlarını alacak "Bilim Kurulu" da oluşturuluyor.

Bir süre sonra görünmeyen düşmanla savaş başlayınca, sonuç tablosunda durum kamuoyunun bilgisine, bizatihi sağlık bakanı tarafından sunuluyor.  Ancak savaş sürerken, ek tedbir alma zorunluluğu ortaya çıkıyor, yaşlıların evde kalmaları gerektiği anlaşılıyor ve hemen bu yolda karar alınıp uygulamaya konuluyor. Ardından, ülkenin geleceği gençlerin, korunmaları için de, aynı mealde bir uygulamada hayata geçiriliyor. Cephenin ön saflarında savaşanlardan telef olanlar ülkeyi hüzünlendiriyor, ama neylersiniz ki, bu mücadelenin adına savaş deniyor!

 

Bir süre önce hızı biraz kesildiği belirleniyor, ancak tehlikenin el'an sürmekte olduğuna dikkat çekiliyor. Virüs hemen yanımızda, maskeyi çıkarmamızı, mesafeye dikkat etmememizi bekliyor. Emperyal ülkelere bakıldığında, paçamızı az telefle kurtardığımızı, bunun için tüm gücümüzle çabaladığımızı ve ulusça başardığımızı söylemeyi, gururlanmamızın nedeni olarak görüyor ve fakat kâbusun sona ermesini, ulusça diliyoruz.

 

Türkiye ise, 65 yaş ve üstü yurttaşı salgından korumak için, sıkı tedbir alıyor. Öyle alıyor ki, yakında başlayacak yaz sıcaklarında, yaşlı yurttaşın evde ruhsal bunalım geçirmesi mümkündür. Şuur bozukluğu ile davranışlarını kontrol edemez hale gelirse kimse şaşırmamalıdır! COVID-19'dan korumayı amaçlayan tedbir, yaşlının bu kez aklını oynatmasına mani olamaz. Bu yaşa kadar çarşı pazardan kopmayan, yaşamının belli bölümünü evi ile işi arasında geçirmiş yurttaşın böylesine korunması, akıl sağlığının işlevini yitirmesine sebep olur, bununda izahı zor yapılır. Üstüne üstlük, evdeki sıkıntıdan ona buna bahane bulup, bağırıp çığıracağını tahmin etmekte zor değildir. Eşinin de, aynı gergin hal içinde mukabil davranışlar sergilemesi, hatta durumun sıklıkla devam edebileceği, düşünülmeden sıkıntılı bir karar verilmiştir.

 

Oysa yaşlılar Haziran başında "Oh" demenin hayalini kuruyordu., Pazar günleri verilen izinler, hiçbir yaşlıyı tatmin etmemekte, aksine yorgunluk olmaktadır. Bir halk deyişi vardır: "İnsanın zehrini insan alır" diye. Oturup sohbet etmeden, 60-70 yaşındaki insanları "Yürü" diye dışarı çıkarırsanız; bunalır, sıkılır, yorulur ve mutlu olmaz. O yaştaki insanlar, belli mesafeyi yürüdükten sonra biraz oturacak yer arar.

 

Verilen "Evde kal" kararı maalesef yerli yerine oturmamıştır. Yaşlıları üzmüş, sıkıntılarını arttırmış ve "Şimdi yaz sıcaklarında ne edip ne eyleyeceğiz" düşüncesine sevk etmiştir. Tekrar evde kalma kararı, bunalımı derinleştirecektir ve sinir sistemini tahrip edecektir.  Kendi işini kendi gören, ihtiyaçlarını hala kendi karşılayan, il dışına, ilçe dışına ve dahi bazıları yurt dışına çıkan yaşlı yurttaşı bu ahir ömründe tekrar evde tutmanın, olumlu bir yanı bulunmadığı ortadadır.

 

Yaşlıların, dışarıda bizatihi halledeceği işleri vardır. Örneğin: Bankaya gidip çözümleyeceği parasal bir işi olsa da, yaşı nedeniyle bankaya alınmamaktadır! (Bu durum, yurttaşın mevduat hesaplarını kontrol etmekten alıkonulması anlamı taşımaktadır. İlgili makamlardan izin almasına; yüzünde maskesi, ateşinin ve öksürüğünün olmamasına rağmen, bankaya sokulmaması akla gelmeyecek dedikoduların kaynağı olmaktadır: ".banka yaşlıların parasını kullanıyor, durum belli olmasın diye, yaşı bahane edilip bankaya sokulmuyor!" şeklinde yorumlanmaktadır.) Oysa yaşlı yurttaşın sorumlu olduğu bir işin, parasal çözümünü bizatihi gerçekleştirmekle karşı karşıya olmasına rağmen, işlem yapmasına izin verilmemesinin nedeni yaşıdır! Bu nasıl bir bankacılık uygulamasıdır? Her yaşlı ayağını sürüyerek yürümemektedir! Sıkıntılı yaşam 2,5 ay önce başlamış, şimdi de, yine evde kalmanın devamlılığına karar verilmiştir.

 

Şu durum hatırlanmalıdır ve hatta iyi değerlendirilmelidir. Ömrünün Sonbaharını, belki de Kış'ını yaşamakta olan yaşlı yurttaş, kurallara daha çok dikkat eder ve uyar. Çünkü uzun deneyimden geçmiş, yaşamın pek çok badiresini atlatıp bu yaşlara erişmiştir. Bulaşıcı hastalıktan en çok korkan odur, üç günlük ömrünü iyi yaşamak ister. Beladan, cezadan, bulaştan en çok o kaçar.

 

Yanı sıra dışarı çıkan yaşlıyı, aile fertleri telefonla ve otokontrol yöntemi ile izleyebilir. Eşi evlatları ve hatta torunları, her an, arayıp kurallara uymasını sağlayabilir. Devlet, spot TV duyuruları veya telefon mesajları ile aileden: "Yaşlının, dışarı çıkması halinde; arayıp sıklıkla uyarılmasını, maskesini çıkarmamasını, sosyal mesafeyi korumasını ve zamanında eve dönmesinin sağlanmasını isteyebilir!"

 

65 yaş ve üstü yaşlıları, hiç olmazsa haftada dört gün, Sabah: 09.00/11.30- Öğleden sonra: 16.00/18.45 saatlerinde izin verilmesi, olumlu bir sonuç oluşturacaktır. Yaşlıların bazıları zaten kapının eşiğindedir, daha fazla bunaltılmamalıdır.

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI