BEKLEMEK

 BEKLEMEK

 Yaz, beraberinde orman yangınlarını da, getirir. Bu yaşıma kadar, orman yangını olmayan yaz'ın geçtiğini anımsamıyorum. Her yıl yanan ormanlar yerine milyarlarca lira masrafla yenisi dikilir. Ülkemizdeki orman yangınları, çok uzun yıllar önce, yurttaş ve asker desteği ile söndürülmeye çalışılırdı. O güzelim ormanlar ve içinde yaşayan canlılar, yangınlarda cinslerine özgü sesleri ile çığlıklar atarak kül olur giderdi. Bu arada vatandaşın ve askerin söndürme tekniği ise sadece çapa ve kürekti. Yaz günlerinin dayanılmaz sıcağı ile yangın ateşinin tahammül edilemeyen ısısı, insanı insan olmaktan çıkarır, anasından doğduğuna pişman eder, emdiği sütü burnundan getirirdi.

 Yıllar geçtikçe, teknoloji gelişti. Orman yangını mücadelesi de, bu teknolojik gelişimden nasibini aldı. Konu ile ilgili daha önceki yazılarımda, Helikopterle su atarak yangın söndürme işlemini, ilk kez duyunca şaşırmış ve suyun kabin içindeki bir depodan aşağıya akıtılması şeklinde hayal ederdim. Doğrusunu TV haberlerinde görünce öğrendim.

 

Hava araçlarının işe el koymasını, yangını sonlandırıcı kesin müdahale niteliğindeki bir operasyon olarak düşünürdüm. Ancak rüzgârlı havalarda genişleyen yangın alevleri, o koca dağları sarıp sarmalayınca anlaşılırdı ki, Helikopterle büyük yangınlara müdahale, Hıdırellez ateşinin söndürülmesi için, maşrapa ile su taşıyıp, üzerine serpmeye benziyordu.

 Orman yangını mücadelesindeki ilk atak, Helikopterle başlıyor. Ancak mücadelenin ana unsuru kara ekipleri ki, müdahalenin omurgasını onlar oluşturuyor! Mücadele sadece yangınla yapılmıyor, hava durumu ve doğanın yapısı ile ilgili olması da, önem kaydediyor ve bu nedenlerden ötürü hedefe kısa sürede ulaşılamıyor.

 Oysa orman yangını operasyonlarında, uçakla söndürme, daha akılcı bir yöntem olduğu, bir gerçek. Çünkü uçakların yangına daha çok su atması, mücadelenin başarıya çabuk erişmesi anlamı taşıyor. Bu akılcı çözüm kararı, olumlu sonuçlar vermeye başlayınca, atılan sular sanki yanan ormanlarla birlikte yüreğimize de serpiliyor.

 Ne yazık ki, yangından kaçamayan yüz/binlerce canlı, bir otobüs veya ev yanarken içinde sıkışıp kalanların dışarı çıkamadan canhıraş çığlıklar atarak ölmesine benziyor! Tanrı hiçbir insana/canlıya böyle dehşetli bir acı yaşatmasın. Orman yangınlarında; kaçamayıp, yanmaktan kurtulamayan ve alevler arasında kalıp bağırarak ölen o hayvanların durumunu hayal ediniz ki, ormanların ne denli büyük bir barınma alanı ve yuva olduğu hafızanıza nakşedilsin. Bu hepimizin insan olarak sorumluluğudur. Öte yandan, bu muhteşem servetinde hissedarı olduğunuzu, dolayısı ile servetinizi koruma görevi üstlendiğinizi aklımızdan çıkarmayalım! Yaşadığımız sürece: "Bana ne?" gafletine düşmemek, kurallarla yaşama boş vermek gibi lüksümüzün olmadığını her an, hatırlamak zorundayız!

 Geçmişte binlerce genç sivil yurttaş ve askerin, yangını söndürmek için ortaya koyduğu çaba, orman yangınları tarihine resmi kayıt olarak geçmiştir. O fedakâr insanlar, bu günlerin yurttaşı, güzel bir Türkiye'de yaşasın diye canını o alevlere teslim etmiş, sonunda yanık cesedi köyünde toprağa verilmiştir.

 Günümüzde hava araçları ile yapılan mücadele olumlu sonuçlar vermektedir. Ama hala alevin yakalayıp yaktığı, görevliler yangın alanlarından ceset torbası içinde ailesine dönmektedir. Halkımızın orman serveti genellikle insan eliyle yok edilirken; sabotajlar, kundaklamalar, sigara izmaritleri, söndürülmeyen piknik ateşleri, kırık şişeler, yalıtımsız yüksek gerilim hatlarının teknik tedbirler alınmadan, ormandan geçirilmesi ve özellikle otel yapımı için bu yangınların çıkarıldığı inancı, halkın genel kanaati olarak dillendirilmektedir.

 Orman servetimizin yangından korunması ve hızlı söndürme operasyonu, ancak 100-150 Tonluk, tanker uçaklar marifetiyle gerçekleşebilir. Böyle düşünüyorum! "Gök gürültülü, sağanak yağmur" gibi, yangın alanlarına atılacak su, kısa süre sonra işi bitirecektir inancındayım! Milyonlarca yurttaşında böyle düşündüğünü varsayıyorum. Maşrapa ile orman yangını söndürülmez! Ama çalışılır(!) Yanan alanların ormanlaştırılması uzun yıllar sürer. Eğer bölge turizm alanı olarak ayrılmışsa, orman yakmaya gerek yoktur.

 Gelelim konunun ana sorununa: Bir toplum; çağdaş eğitim almadan, plânsız, programsız ve kuralsız yaşar, o yaşamı sürerken, birde adamsendeci tavrını da devam ettirirse, ülke pek çok değeri ve kaynakları için Tarihinin sayfalarına(Kayıp anlamında) çarpı işareti koymak zorundadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI