BENİM OĞLUM BİNA OKUR
İnsanoğlu canlı yaratıkların; en kutsalı, en mükemmeli, en ilginci ama yanı sıra en vahşi olanıdır. Çünkü o mükemmel kişiden, beklenilmeyen kötü davranış her zaman sergilenebilir. Genel veya yerel seçimlerin yaklaştığı zaman dilimlerinde yurttaşın vaktini geçirdiği sosyal mekânlara uğrar, siyasi içerikli konuşmalara; katılmadan, soru sormadan, bitaraf kalarak kulak kabartırım. Sonuç: Yurttaşın desteklediği siyasi örgütlenme lideri, ne düşünüyor ve ne söylüyorsa onu tekrarlamak ve kendinden bir şeyler katmadan, durumun: "Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur" şeklinde tezahür ettiğini görürüm. Yönetim makamlarında oturanlar, yurttaşın günlük yaşamla ilgili şikâyetlerini dikkate almalı; refah seviyesini, huzur ortamını, sağlıklı yaşam koşulları ile ilgili standartları çıtanın üst sınırlarına çekmek için gerekli imkânları kullanıp, tedbir almak durumu ile her zaman karşı karşıyadır.
Bu gibi tedbirler alınmadığı takdirde herhangi bir seçim sonucundan istenilen getiriyi beklemek zorlaşır. Öte taraftan hassasiyetle yaklaşılması gereken bazı çizgilerin aşılıp, şirazesinden çıkarılması fevkalade önem taşır! Özellikle, Ülke genelinde ve uluslar arası; siyasi, diplomatik ve askeri alanda dehası ile tartışmasız genel kabul gören, devletimizin banisi, kısa ömrünü bu ülke için tüketmiş ve 57 yaşında vefat etmiştir. Bu liderin, yurdumuzdaki bazı gruplar tarafından, manevi şahsına fırsat buldukça, hakaret edilmesi ve olmadık sözler söyleyerek aşağılanması, her zaman olduğu gibi, ona olan sevgiyi daha da, çoğaltmaktadır.
Bu konuda yapılan sözlü saldırılar, yanlışın başında gelmektedir ki, yıllardır bunun önlenememesi hangi cümlelerle ifade edilir bilmiyorum. Dini inançlarımıza göre, bu gibi mümtaz ve kahraman şahsiyetlerin, Tanrı tarafından toplumlara gönderildiğine inanılır! "Yaratılanı severim yaradandan ötürü!" (İnsan, Tanrı'nın nefesinden bir parça taşıdığı ve kendi nurundan nur katarak yarattığına inanılır. Bu görüş doğrultusunda, insanı sevmek aslında Tanrı'yı sevmek demektir. Her ülkede, sanatsal heykeller dışında, kurucu liderin heykeli, o ülkenin önemli meydanlarına dikilir. Bizdeki de, diğer ülkelerden farklı değildir. Bizim farkımız, put denilip hedef gösterildiği için kırılıp dökülmesi, zarar verilmesi ayrıcalığını taşır. Oysa mütedeyyin yurttaş, Atatürk heykelinin karşısına geçip tapınmaz. Atatürk'e sadece fazlası ile hak ettiği saygı ve sevgiyi gösterir.)
Bu durumun tuhaflığı ve propagandanın garipliği, bir gerçeği reddedercesine, Atatürk hakkında sürdürülen aleyhte propagandanın, İslam dininin; sevgi ve saygıya verdiği öneme ters düşmesi, riayet edilmemesi ve kurallara uyulmaması gibi bir durumu ortaya çıkarıyor.
Emredici dini kuralların sevgiye batırılmış sözcüklerle sunulmasının, esas alınarak; -Ölüm, Cehennem ateşinde yanmak, Şeytan, Cin, azap, kabir- gibi ürpertici sözcükler yerine kullanılması, zihinlere daha iyi kazınacağından, çok daha yararlı olur diye düşünüyorum! ".çarşıda pazarda et görmekten bıktık!" cümlesi ile bir konuya değinmek, yorum yapmak, azarlar gibi anlatmak, amacı hedefinden uzaklaştırır. Ama daha sakin, daha kibar, daha çağdaş cümlelerle ve güzel örneklerle ifade edilen bir konu, hedefine hızlı ve hatasız ulaşır ve amaç hasıl olur ve böylece taş yerine oturur. Oysa bir imamın gürleyip yırtınır gibi konuşması; yanlış, gereksiz ve abartılı olduğundan hitabı tebessüm edilerek karşılanır. Bu nedenle, örneğin: Hatiplerin pedagojik formasyon eğitimine alınmasında yarar sağlanır mı acaba, diye düşünüyorum!