Bu yaşıma kadar böyle alışverişi ne gördüm ne yaşadım. Çünkü karşılaştığım ilginç
duruma karşı tepki olarak yapabileceğim bir şeyi ve takınacağım tavrı belirleyemedim, itiraz edemedim. Daha doğrusu bunu beceremedim, durum ancak tren geçtikten sonra anlaşılmıştı(!) Kullanımında sıkıntı yaşamaya başladığım ve değiştirilmesi elzem olan telefon için verdiğim karar; artık onu cebimde veya çantamda taşınmasının gerekli olmadığı idi. Çünkü yeni bir telefon almak zorunluluğu ortaya çıkmıştı.
Çünkü sizde çok iyi bilirsiniz ki, telefonsuz evden çıkmak; bedeninizdeki bir organın operasyonla alınmasından sonraki eksikliği varsa rahatsızlığı hissetmeniz gibi bir şey oluyordu! Zira yanınıza almadan çıkarsanız; iletişim sorunu yaşamak, işinizi takip edememek, randevunuzun gecikmesine neden olmak, zamanı israf etmek, can güvenliğinizin veya sağlığınızın tehlikeye girmesini önleyememek durumuyla karşı karşıya kalmak gibi durumları yaşamak mümkündü. İşte bu özelliği çok iyi gören şirketler teknolojiden yararlanılması, yanısıra para kazanılmasının yolunu böylece otobant gibi devasa bir yol olarak açıyorlardı ki, hemde ne açış, ne açış.
TELEFON DEMEK PEKÇOK ŞEY DEMEK, ONSUZ OLMUYOR
Telefon, biraz abartılıda olsa elimiz ayağımız. Cihazı; işimizi hatırlatıcı, attığımız adımı sayıcı, gideceğimiz adresi bulucu, nerede olduğunuzu belirleyici, yanı sıra; toplayıp çarpmayı/çıkarıp bölmeyi süratle gerçekleştirici, velhasılı yaşamımızı kolaylaştırıcı- diye düşünen bir insan olarak, kurumsallaşmış bir operatörün telefon satış mekânına uğradım. Mekânda çalışan hanımefendilerden biri ilgilendi ve telefonlardan birini eline alıp gösterirken şiddetle tavsiye etti. (İşte o telefona bence dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü ya sorunlu, ya bir türlü beğenilip satın alan olmaması veya epeydir satış için müşteri beklediğinden, satılmamış olması.) Ancak bendeniz, fazlası ile iş bilir olduğumu düşünüp, iyi bir fırsat yakaladığıma inandığımdan, tam bana göre deyip, telefonu satın almayı niyetlendim.
ÖNEMLİ OLAN, MÜŞTERİYİ İKNA ETMEK
Bu arada hanımefendi tarafından, telefonun fonksiyonları ve teknolojisi anlatılıyordu. Sonuç olarak, ikna edildiğim için satın alma kararımı verdim. Süratle işlemlere geçildi, tam bitirilmek üzere iken, bayan bir ara ofisteki yönetici sorumluluğunu yüklenmiş olduğunu varsaydığım, beyefendinin yanına gitti.
Ayaküstü bir şeyler konuştular ve o an itibarı ile nasıl oldu ise oldu, telefonun satış fiyatına, an itibarı ile nereden geldiği belli olmayan bir zam geldi(!) Şu işe, şu şansa, şu talihsizliğe bakın. Zam meğer benim gibi birini bekliyormuş sanki: "Gelsin bir kelek, telefonun fiyatına zammı bindirek." Deniliyormuş gibiydi! İçimden "Tanrı'm yoksa benim altıncı hissimi çok mu güçlendirerek yarattın? Neden derseniz, aleyhimde bir şeylerin oluştuğunu hissettim. Konuşmaları bitince durumu bildirmek için yanıma gelen hanıma, hemen gayrı ihtiyari, ve birazda şaka yapmak için: "Yoksa telefona zammı geldi? "diye sordum. Bu arada bir atasözünü hatırlatmak isterim: Hani: -Aptala malum olur denir ya- ne tekim öyle oldu, görevli hanım: "Evet Bedri bey, maalesef şu an zam geldi!" dedi. "Kaç lira diye sordum, söyledi, ama size söylemeyeceğim. Çünkü söylersem, yıldırım hızı ile gelen zamma rağmen satışı kabul etmem, geri zekâlığımı on puan arttıracağından, bir yerime nazar değebilir, diye düşündüm(!)"
AAA, NE KADAR UCUZMUŞ!
Bu arada telefon satışının gerçekleşmesinden, kısa bir süre önce, telefonlara bakarken, o ara reyonda ilginç birde saat gördüm. Pek çok marifeti olan o saatin fiyatını sordum: Öyle uygun bir rakam söyledi ki, neredeyse aklım duracaktı! Ucuz mal bulmuş ve zengin olmuş mağribi gibi sevindim. Ağzımdan: "Aaa! Ne kadar ucuz!" deyip, hiç düşünmeden: "Bunuda aldım gitti anasını satayım" dedim. Bayanda, bu alışverişten çok mutlu oldu ki, gizli tebessümünü tesadüfen yakaladım! Ben, hanımefendinin tebessümünü: "Ayol ne akıllı bir adam, ucuz malı buldu, hemen atlayıp satın aldı, helal olsun vallahi, böyle birini hiç görmemiştim!" diye düşünüp takdir edildiğimi ve bu nedenle tebessüm ettiği zehabına kapıldım. Oysa tezgâhtar hanım pek fazla belli etmemeye çalıştığı tebessümünü:"Ayol ne geri zekâlı biri bu?" diye gülümsediğini, sonraki gelişmelerden anladım(!)
MEĞER TAKSİT FİYATI İMİŞ
Meğer saat için söylediği rakam, aylık taksitinin fiyatıymış. İçimden kendi kendime şöyle mırıldandım: "Bana bak, mallığını belli etme, geri dönme, kuyruğuda asla indirme ve saati al!" diyordu içimdeki ben. Devam ettim, onlar seni çoktan ölçüp biçtiler ve -Ne mal olduğunu anladılar. Hadi geçmiş olsun." Ama bir daha bir şey satın alacağım zaman, çevremde alışverişi çok iyi bilen arkadaşlarım var, herhangi bir şeyi onlarla birlikte satın alırsam böyle duruma düşmem" düşünüşü ile kendime gaz vermeye devam ediyordum. Ama nedendir, neresindendir bilinmez, böyle olaylarda benim gibi tecrübesiz gençlerin başına geliyor(!)
BİR İNEĞİN, BİRDE SENİN AKLINA BAK!
Çocukluğum geçen il merkezinde, yani halen yaşadığım şehirde, yıllar önce pek çok evde inek vardı. Sahibesi, ineğini sabah erkenden kapıdan çıkarır, o inek gider tüm ineklerin toplandığı yeri bulur ve sürüye katılırdı.(Oysa, bazı aptalca hâl ve davranışlar sergileyen ve konuşmaları ipe sapa gelmeyenlere, yanı sıra doğru yol varken, illaki yanlış yoldan hareket edenlere, eğriyi doğruyu anlamayanlara bazılarımız ineğe benzetir.) Akşama kadar Hamursuzun eteklerindeki zeminde otlayan inekler, akşama doğru sabah geldikleri toplanma alanına döner, oradan da, evinin yolunu tutar, hiçbiri şaşırmadan evini bulur ve içeri girerdi. Bu durum aklıma gelince, yine kendi kendime içimden
mırıldanıyordum: "Ulan her gün akşam dönüşü gidip, evini şaşırmadan bulup, içeri giren ineğe bak, birde senin yaptığın alışverişe bak." Diyordum. Sonunda: "Senin ondan farkın, iki ayaklı olman dedim(!)"