BİR PARÇA YAŞ PASTA, BİR BARDAK KOLA VE BALO

BİR PARÇA YAŞ PASTA, BİR BARDAK KOLA VE BALO

                 KIZ düğünü olsun, erkek düğünü olsun, yıllarca evlerin dar hayatlarında yapıla yapıla sıra, “Balo” diye tanımlanan tören türüne gelmişti. Fakat evlenmenin bu eğlence şekli, yerli ahalinin belli bir bölümüne pek uygun düşmüyordu! Köylerde yine alışılmış klâsik biçimsellik sürerken şehirde görgü değişiyor, istense de istenmese de, şekil şartına uyma zorunluluğu ağır basıyordu. Türü tartışılsa da, bundan sonraki evlenme törenleri; yazın bahçelerde, kışın salonlarda, müzikli, danslı, şık giysili hanım ve beylerin birlikte katılımı ile balo denilen tarzın eğlencesi ile gerçekleşeceği açık seçik görülüyordu.

                 PEKİİİ! Bazı alışkanlıklarımız olmazsa olmazlarımız var, onlar nasıl olacaktı? Örneğin: “Düğünler yemekli yapılır, baloda nasıl olacak?” Merhum Demirel’in “Demokrasilerde çare tükenmez” dediği gibi, balo için de yemek sorunu, elbette çözümlenirdi. Hatta çözümü de oldukça basitti. Şehrimizde, Yaz veya Sonbahar mevsimi; düğün zamanı olduğuna göre, yine hayatda; yahni de, keşkek de, zerdeli pilâv da kaşıklanabilirdi! Hele bu durum, davetiyeye iki satır yazılır da, dağıtılırken Muğla ağzı ile: “Yemeğimiz, Cumartesi günü ev’de sehet: onikiden üçü gadan, buyrun gelin!” denildi mi ortada sorun morun kalmazdı. O yıllarda kız veya oğlan evlendirecekler, çevrenin tavsiyelerini dikkate alıp bir tercih yapmak zorunda kalmaya başlamışlardı. Bilmedikleri, görmedikleri, akıllarının almadığı “Balo”ya biraz yaban bakıp yerel ağızla: “…biz balo malo bilmeyiz, bizim bildigimiz düğündü!” deseler de, sonunda yeni tür müzikli eğlenceyi tercih etmek zorunda kalırlardı.

                 DAVETİYE dağıtan kadın, düğün sahibinin yayla komşusunu davetiye verirken, Muğla ağzı ile, Zıddıke ablam: “Gülaşa; Hallibıram dayımnan, Hagma dezemi alıg gelmeyi unudmasın! Gelmezlese gücenirin, depduru de!”  Diye sözlü mesajla uyardıktan sonra: ”Aaşam mahvelde balo va! Erken gelin, önden yer gapın!” şeklinde tüyo da verdi mi, gönülleri alınmış olurdu.

                 KAPALI ALANDAKİ balolar genellikle, bugün orduevi olan, ama o yıllarda Halk Eğitim Merkezi hizmetlerinde değerlendirilen ve yaşlıların mahfel dediği binanın salonunda yapılırdı. Düğünden baloya geçiş sürecinin ilk zamanlarında “Bu balo mu, düğün mü?” diye şekil tuhaflığı nedeni ile sorulsa da, yurttaşın alışkanlıklarını birden silip bir kenara koyamayacağı ve yeni türle hemen bütünleşemeyeceği anlaşılıyordu.

                 İLK YILLARDAKİ salon düzenlemesinde; belli bir bölüm açık ve normal giyimli konuklar için ayrılırdı. Gelenler; bir film veya bir tiyatro seyredecek yahut bir söyleşi izleyecekmiş düzeninde otururlardı. Bu bölümün arkasında kalan kısım ise ellerinde davetiyeleri olmasına rağmen, eşi ile birlikte gelemeyen, başları siyah pürüntülü, sadece gözleri açık karşı bakıcı diye tanımlanan hanımlar tarafından doldurulurdu. İçeri girenler, aydınlık salonda kimseye tanınmamak için sıkıca yüzlerini kapatır, salon Dingo’nun ahırına benzememesi için kapıda davetiye kontrolü yapan bir kişi bulunurdu.

                 TÖRENİ pencereden seyreden diğer genç hanımların çoğu, siyah pürüntülüydü. Bazı gençlerin yaptıkları şaka çirkin olsa da, eşeklikten vazgeçemediklerinden, birbirini tanımayan ama seyir için orada bulunan kadınların pürüntülerini çengelli iğne ile birleştirir, genç hanımlar bir süre sonra eve dönecekleri zaman, başlarındaki pürüntü çıkar ve zor an’lar yaşanırdı. Eşek şakası yapan kişi ile omuzdaşları da, zevk edindikleri sonucu karşıdan seyrederken mutluluktan anırır gibi kahkaha atardı(!)

                  OYSA geceleri siyah pürüntü ile balo seyretmeye giden genç hanımlar, gündüzleri çarşıda pazarda açık dolaşırdı. Ancak düğünlere karşı bakıcı olarak gittiklerinde, görgüleri gereği böyle bir tarz uygulamayı benimsemişlerdi.

                  PİST olarak ayrılan dar alan da, orkestranın çaldığı tango ve valsle dans edecek, genç ve orta yaş grubundan; evliler, nişanlılar ve eğlence kültürü gelişmiş misafirler için şekillendirilirdi. Bu arada, gelin ile damadın en yakınları evlenecek çiftin sağında solunda ve arkasında yerlerini alır, haklı olarak mutluluk tablosu oluştururlardı. Eğlencenin bitimine yakın zamanda da, kaim pederler, kaim valideler ve aileye yakın hısım akrabadan diğer kişiler meydanı işgal eder, kurdu olan döktürür, geri kalan Harmandalıyı becerebildiği kadar oynardı. Saat 23.00 sularında da, balo+düğün karışımı evlilik töreni yavaş yavaş dağılırken, gelinin yakınları sarılıp ağlaşırlar “Yeter artık, hadi bakalım” denilinceye kadar seremoni sürdürülür, sonunda gelin tebessümle taze damadın koluna girip evine giderdi. Deneme safhasındaki balo da bu görüntülerle sona ererdi.

                  BUGÜNÜN organizasyonu; salonları, bahçeleri, düzenlemeleri ve ikramları, o günlerin hayalini bile süslemiyordu. Orkestra denildiğinde enstrümanlar aynı idi. Ancak bazılarında saksafon, gitar, akordiyon gibi çalgı aleti vardı.  Örneğin: O yıllarda ilçenin birinden gelen bir grup, Muğla’dan bayağı iş alırken, balolardaki ikram da, bir parça yaş pasta ile bir bardak kola idi.   

    

YAZARIN DİĞER YAZILARI