BU OLAYLAR NE ZAMAN SONA ERER KİMBİLİR?

 BU OLAYLAR NE ZAMAN SONA ERER KİMBİLİR? 

65 yaş ve üstü yurttaş, evde oturduğu için sıkılmakla birlikte rahatı nedeniylede, zevk almaya da başlamış. Sadece hürriyeti kısıtlandığı için usulen yakınmaktadır. Yaşı itibarı ile rahat batmadığından, mutlu ve huzurlu göründüğü belli. Zaten Kış ayında nereye gidecek? Her yer kapalı en iyisi ev, çünkü tespitler bu yönde sonuç veriyor. 

Bu arada, birbirleri ile telefon görüşmesi yapsa da, yüz yüze görüşemeyince muhabbetin tadına varamıyor. Telefon sohbetinde ancak; sağlık durumu, günlerin getirdiği ve nasıl geçtiği, geçmişte bir arada olunan günler yâd ediliyor. Herkes, rutin yaşamından örnekler veriyor, ama sonuç, hep aynı. Çoğunluk belli saatte çıkıp, dolaşıp,  eve dönüyor. Bunun bir nevi kamp yaşamı olduğunu, hatta "Kış Tatili" yakıştırması yapıldığını bu yakıştırmanın da, HES'e uygun düştüğü belirtiliyor. 

Esprilerle dolu telefon sohbeti uzun sürdüğünden, bağımlı olduğumuz telefon operatörüne elimizden geldiğince kazandırdığımızı memnuniyetle fark ediyoruz(!) Böyle bir zorunluluk olmasa idi, her gün belli saatte,  sürekli uğradığımız kapalı mekânda, iki üç saat sohbet etmenin ötesinde bir şey yapmadığımızı da, biliyorduk. Ancak yeni alışkanlık edindiğimizi bunun da: "Kadın programları" diye tanımlanan, sorunlu aileler ve olaylarını içeren program olduğuydu. 

Arkadaş topluluğumuz kalabalık bir gruptu. COVIT-19'un, başımıza dert olmadığı günlerde, sözü edilen programı hiç birimizin seyretmediğini biliyordum. Durum yukarıdaki paragrafta anlatıldığı üzere, Kış tatili ve sıcak bir ortam ve sunumlar; hayatın eve sığmasında, yaş grubumuza çok uyuyordu.

Eşim; evde öğleye kadar sadece yemek ve diğer ev içi işlerle meşgul olabiliyor. Yaşı 74, evliliğimizin 51nci yılı içindeyiz. Yarım asır sonra, daha çok yardım etmek mecburiyeti hâsıl oldu. İmzadan sonra, nikâhta tuttuğum elini, şimdi daha sıkı tutuyorum ve yardım ediyorum. Her günün öğleden sonrası, eşimin dinlenme zamanı. Çünkü belli yaşa gelen, kadın/erkek herkesin bir takım sağlık sorunları oluştuğundan, aynı yastığa yıllarca baş koyduğum yoldaşıma,  yardımı lütuf değil, bir görev addediyorum. 

Gelelim ana temaya. Daha önce hiç seyretmediğim sorunlu ailelerle ilgili programı bir aydır izler olunca, ağzım bir karış açık kaldı. Olayları eşimin yanında izlerken, inanın bazen yüzüm kızarıyor, içimden "Allah seni" veya "Sizi" kahretsin diyorum. Bu ne rezilliktir, bu ne haysiyet yoksunluğudur, bu ne utanmazlıktır? Bunlar nasıl olaylardır? Diye içimden geçiriyorum

Adam genç, eşi genç ve iki çocukları var! Kadın, telefonla sosyal medyadan tanımadığı bir erkekle konuşuyor. Tanışıyor, arkadaş oluyor, erkek kendinden oldukça büyük. Kadın bir gün, eşini ve iki küçük çocuğu evde bırakıp o tanıştığı erkeğe kaçıyor! Ve birlikte yaşamaya başlıyor!!! 

Rezalete bakın! Böyle bir olay insanı, ne yapacağını düşünemez hale getirir. Koca, programa başvuruyor. Üç ay evvel kaçan eşinin geri dönmesi için yardım talebinde bulunuyor. Ancak evli bir erkekle üç aydır birlikte yaşayan o kadınla; nasıl yüz yüze gelinir, o kadına nasıl eşim denilir, eve nasıl adım attırılır ve içinize nasıl sindirilir bilmiyorum? Koca dava açsa, yargıç tek celsede boşar ve çocukların velâyetini doğrudan babaya verir.

Bu, bir başka programdaki rezalet(!) Henüz 20 yaşında bir kız. Bir çetenin eline düşmüş ve bu kız, sahte evlilikler için pazarlanıyor. Sanırsınız bir film sahnesi çekimi yapılıyor. Oğlan tarafı kızı istiyor, güya kız tarafı para ve takılar konusundaki taleplerini karşı tarafa iletiyor, tartışmalar sonunda üç aşağı beş yukarı asgari müşterekte anlaşma sağlanıyor ve nikâh yapılıp evlendiriliyor. Çete mensupları, alesta bekliyor! Daha birlikte olmadan(Zaten mümkün değil) altınları, takıları, paraları ve kızı alıp köyden kaçıyor. Film çekimi sona eriyor mu? Hayır. Çünkü bir başka film platosu(Köy, ilçe veya şehir. Önemli olan kandırılacak kişi veya kişiler) bulup, aynı konu ve içeriği ile çekim orada bir başka damat adayı ile devam ediyor. Sonuç: Aynı! Gelecek: Gelecekte aynı(!) 

Bir başka konunun kahramanı siyah çarşaflar içinde bir anne: "Otoriter, iddialı, ben merkezli, ailesi içinde en önde olmayı kural haline getirmiş, dediğim dedik, ben ne dersem o olacak" Diyen ve tepkisel davranışları ile dikkat çekmeyi seven, her davranışı itici, konuşmalarında sürekli parmak sallayan bir anne. "Allah düşmanımın başına vermesin" deyişine uygun bir kadın! Stüdyoda oturduğu yerden aniden kalkıp,  parmak sallayarak çekim yapan kameraya yaklaşan ve öfke ile bir şeyler söyleyen bir kadın! Oğlunu eşinden ayırmış, kızı aşırı baskı nedeniyle, sosyal medyadan ulaştığı, tanışıp âşık olduğu, kendinden yaş'ça büyük, evli ve çocuklu bir şahsa kaçmış. Programa; kaçtığı adamla gelen kız, annesi ile karşılaştığında, kızın suratından düşen bin parça. Annesinden olabildiğince nefret ediyor, anne ise kızına ve seyircilere sempatik görünmek için zorla tebessüm etmeye çalışması ki, kadın gülse bile tebessüm yüzünde durmuyor ve yüzünün arkasındaki öfke öne çıkıyor. Kızına sarılıp, dans eder gibi döne döne sevgi sözleri söylemesi ve bir film sahnesinin çekimindeki, karakter oyuncu gibi davranışları; ne ağzına, ne yüzüne ve nede davranışına yakışıyor. Aile içi durumun vahameti bütün çıplaklığı ile ortaya dökülüyor. 

Ortaya çıkan sonuç: Evli erkeklerin; sosyal medyada rastlaştığı, ve bilgisizliğini fark ettiği genç kızları kandırdıkları, böyle kızlar için, sığınacak bir liman oldukları intibaını verdikleri, bu ahlaki çöküntü ile aile kutsiyetini temelden sarstıkları gün gibi aşikâr. 

Olaylardaki birinci derece sorumsuz figür erkek! İkinci derecedeki sorumsuz: Kapalı, kızına güven duymayan, otoriter baskıcı aile. Üçüncü derece sorumsuzluk ise: Eğitimsiz, bilgisiz, dağarcığı boş, evli bir erkeğin sözlerine ve vaatlerine kanacak kadar saf kız veya kadınlar. 

Örneklerdeki sorun, Türk aile yapısının, bu tür olaylarla utanç verici hale gelmesi. Ortaya çıkan aile sorunları, nesebi program eliyle yaptırılan tıbbi tahlillerle belli olan çocuklar, evli erkeklerin saf kızları kandırıp, aile kavramını hiçe sayarak, birlikte aynı evde çift eşli ve çok çocuklu yaşamayı, her iki eş'in kabullenmesi, ciddi toplumsal bir sorun! Ve devletin konuyu ciddiyetle ele alması gereken hüzün verici bir durum. 

İlgilendikleri konularda, olayların içeriğine çözüm getirmek için, program yapan ve sorunların başarı ile sonuçlanmasına imza atan, (Alfabetik sıra ile) Sayın: Didem Aslan Yılmaz, Sayın: Esra Erol, Sayın: Müge Anlı ve Sayın: Serap Parlak'ı kendi adıma alkışlıyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI